Bir Zamanlar Üretimin Merkeziydik, Şimdi Dışa Bağımlı Olduk: Rusya’dan Et, Çin’den Kuru Fasulye, Sırbistan’dan Mantı

Türkiye’nin tahıl ambarı olduğu, hayvancılığın yaygın geçim kaynağı sağladığı, ekolojik zenginliğin Avrupa standartlarının üstünde yer aldığı bilgisi ilkokul kitaplarında kaldı. Artan nüfus mu, büyüyen ekonomi mi yoksa tüm bunlarla paralel bir şekilde ortaya çıkan yanlış politikalar mı bilinmez ama Türkiye artık üretimde değil, ithalatta lider konuma geldi. Bazıları lider konuma gelmenin iyi bir şey olduğunu düşünse de değil, tek tek anlatalım…

Öncelikle tarımda yaşanan çarpıcı düşüşe ve stratejik ürünlerde gelinen noktaya bakalım…

1982 yılında Kanada’ya ihraç ettiğimiz, ‘tahıl ambarı’ sözünü en çok hak etmemizi sağlayan ürün olan mercimeğin yaklaşık olarak yüzde 80’ini Kanada’dan ithal ettik. 2001 yılında çıkarılan şeker kanunuyla şeker pancarı üretiminde yönetmelik değiştirildi ve mısır şurubu ile şeker kamışı ithalatı serbest bırakıldı. Türk tütününü koruyan ve ihracat rakamlarını yükselten Tütün Fonu 2009 yılında kaldırıldı; tütün üretimi bitti, ihracat sıfıra yaklaştı ve gelir kaybı milyar dolarları buldu. Önce en büyük zeytinyağı fabrikaları ABD’ye satıldı, ardından zeytinlikler imara açıldı. Basit bir şekilde zeytin ve zeytinyağı fiyatlarına bakarak yansımasını görebilirsiniz.

Türkiye'nin Tarımda Yaşadığı Çarpıcı Düşüşü Gözler Önüne Seren Bu Flood’ı Okumalısınız

Nohut Meksika’dan, sarımsak Çin’den, kavun ve karpuz İran’dan, ceviz ABD’den…

Tarımda ortaya çıkan orta ve uzun vadeli politikaların eksikliği plansızlığa ve arz-talep dengesizliğine yol açtı. ‘Tahıl ambarı’ tamlamasını sık sık vurguluyoruz, çünkü baklagillerde dışa bağımlı hale geldik. Nohutu Meksika, Hindistan, ABD ve Arjantin’den; elmayı Şili’den, sarımsağı Çin’den, havucu Avustralya’dan; çayı Sri Lanka’dan; kavun ve karpuzu İran’dan; kuru fasulyeyi ABD, Kırgızistan, Kanada, Peru, Etiyopya, Mısır, Bangladeş ve Çin’den; kırmızı biberi Kıbrıs’tan; kerevizi İspanya’dan; cevizi ABD’den; bezelyeyi Rusya, ABD, Kanada, Macaristan ve Almanya’dan; kuru soğanı İran’dan ithal ettik.

Limon, üzüm, domates, patates, soğan, saman, mantı… Evet, yanlış okumadınız, MANTI!

Pamuğun başkenti Çukurova’yı yanlış politikalar sonucu kaybettik ve pamukta dışa bağımlı hale geldik; üretim bitti, tezgahlar kapandı, tekstil sektörü tamamen çöktü. Narenciye cennetiyken Kıbrıs’tan limon, üretiminde Avrupa’yla yarışırken İran, Şili ve Güney Afrika’dan üzüm ithal ettik. Son dönemde yaşanan ve artışıyla herkesi şaşkına çeviren patates ve soğan hepimizin malumu… Sırbistan’la imzalanan serbest ticaret anlaşmasının ardından 500 ton mantı ithal edileceği haberini hatırlıyor musunuz? Peki ya uygulanan yüksek vergiler ve devlet desteğinin yetersizliği nedeniyle ceviz ve bademin yüzde 70’ten fazlasını dışarıdan getirttiğimizi? Bilimsel çalışmaların yetersiz olduğu elbette ki ortada ancak saman veriminin düşmesi hayvancılıktan tarıma kadar pek çok sektörü derinden etkiledi. Uygulanan yanlış politikalarla kısa saplı çeşitler ekilince Bulgaristan ve Gürcistan’dan saman ithal etmek zorunda kaldık.

Yerleşik hayata geçişi temsil eden kültür bitkisi buğdayın atası Göbeklitepe eteklerinde yetişti ama…

2017 yılında Türkiye Toprak Mahsulleri Ofisi Avrupa Birliği'nden toplam 230 bin ton buğday alımı için uluslararası ihale açtığını duyurdu. Neden biliyor musunuz? Tohum pazarının yaklaşık olarak yüzde 70’i yabancı firmaların kontrolüne geçti çünkü. Peki o neden? Milyonlarca hektarlık tarım alanı yok oldu çünkü. Mazota ödenen vergiler, tarımda uygulanan yanlış politikalar, küsen çiftçi ve büyüyen ekonomi(!)…

Bir Zamanlar 'Tahıl Ambarı' Olan Türkiye Buğday İthal Edecek, Peki Neden?

Hayvancılık kanadında neler oluyor?

Et ve Süt Kurumu’nun 2017 Yılı Sektör Değerlendirme Raporu’na göre, küçükbaş ve büyükbaş canlı hayvan ihracatı tamamen sıfırlanırken, büyükbaş hayvan ithalatındaki artış yüzde 72 olarak gerekleşti. Küçükbaş canlı hayvan ithalatı ise yüzde 4,5 oranında arttı. Uruguay, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Avusturya ve son olarak Rusya… Aşılan bürokratik engellerin(!) ardından Rusya’dan ilk parti et Türkiye’ye geldi. Bundan 20 yıl önce etin yüzde 70’ini ithal eden Rusya, şimdi ihracat rekorları kırıyor. Ne diyelim?

Türkiye'de Hayvancılığın Geldiği Nokta: İhracat Sıfıra İndi, İthalat Rekor Kırdı

Üç tarafı denizlerle çevrili olan ve deniz ürünü çeşitliliği olarak dünyada önemli bir konumda bulunan Türkiye, yanlış avlanma politikaları nedeniyle dışa bağımlı hale geldi.

Ete sağlıklı alternatif olan deniz ürünleri çeşitliliği bakımından dünyayı kıskandıracak konumda olsak da yanlış avlanma politikaları nedeniyle balıkların neslini tükenme raddesine getirdik. Bunun sonucu olarak da dünyanın en büyük deniz ürünü tedarikçisi konumundaki Norveç’ten 2016 yılında 172 milyon dolar değerinde ithalat yaptık. Lüferi henüz büyümemişken avlayarak neslini tehlikeye soktuk, fiyatlarının artmasına neden olduk ve somona muhtaç kaldık.

Yerli üretim artsa bile geri dönüşü zor bir yola girdik. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Popüler İçerikler

Nasip Olur mu Be? İstanbul Boğazı'nda "Seni Yerler" Dinleyen Adam Yalı Balkonunda Sezen Aksu'yla Karşılaştı!
Fenerbahçe Kadın Voleybol'un Genç Yıldızı Duru Türknas'ı Yakından Tanıyalım!
Arka Sokaklar'a Dönen Şevket Çoruh'tan Kahkaha Attıran Serenay Sarıkaya Göndermesi!
YORUMLAR
31.07.2018

Türkiye kendi kendine yeten yedi ülkeden birisidir diye öğrendik ilkokulda. Bugünkü halimize bakınca yazıklar olsun diyorum. Yönetime de, böyle yönetilmeyi seçene de yazıklar olsun.

31.07.2018

halk tercihini yapmış. size ne.. yiyin kekinizi , için çayınızı , yatıp yuvarlanın..

31.07.2018

Ahh diyorum sadece ahh!! İçeriği okumadım, okuyamıyorum. O kadar öfkeleniyorum, o kadar içim sızlıyor ki! Ülke dediğin kalkınır ya! Üzerimize basmak ve bizi geriletmek için uğraşanlara inat 90 sene direndi bu ülke. Yeri geldi üç adım ileri gitti, bazen bir adım geri geldi ama ayaktaydı. Tarımda, sanayide, eğitimde, medenileşme yollarında o kadar ataklar yapıldığı halde son 10 yıldır düştüğümüz durumlara bak. Neresinden tutsan elinde kalıyor. Hastane, yol, köprü gözlerinizi boyamasın artık uyanın ya! Onlar da olsun tabi, ihtiyaç var. Ama ülke böyle çamura batıyorken hala yolla-köprüyle gururlanmak, salonun ortasına s*çıp, yeni ördüğün yaldızlı masa örtüsüyle övünmekten başka bir şey değil!

TÜM YORUMLARI OKU (20)