9. yüzyılda Etiyopya’da çobanlık yapan Kaldi, keçilerin belirli bir ağacın meyvelerini yedikten sonra aşırı enerjik olduklarını fark eder. Keçilerin o kadar enerji doludur ki geceler uyumazlar. Bunun üzerine keçilerin yediği kırmızı meyvenin tadına Kaldi de bakar ve çok daha enerjik olduğunu görür. Efsaneye göre, bundan sonra Kaldi keçileriyle birlikte mutlu bir şekilde oynamaya başladı. Ondan şiirler ve şarkılar saçıldı. Bir daha hiç yorgun ve sinirli olmayacakmış gibi hissetti. Kaldi babasına sihirli ağaçlardan bahsetti. Dedikodu yayıldı ve sonunda kahve Etiyopya kültürünün bir parçası oldu. Daha sonra keşişler denemiş bu gizemli meyveyi; ancak acı tadını beğenmediklerinden hepsini ateşe atmışlar. Kısa süre sonra lezzetli aroma burun deliklerine dolunca keşişler çok meraklanmışlar ve kavrulmuş meyvelerden bir içecek demlemişler. Bütün gece ayık kalmışlar kahveyi içtikten sonra. Böylece kahve tohumunun ünü, kısa süre içinde bölgede yayılmış. M.S. 1000 yıllarında kahve Yemen’de üretilmeye başlanmış. Bugünkü Yemen'de bulunan Mokka şehrinden taşınan kahveler İslam dünyasına yayılır. Ortadoğu’yu çeşitli sebeplerle ziyaret eden Avrupalılar, ülkelerine döndüklerinde alışılmadık koyuluktaki bir içecekten bahsediyorlardı. 17. yüzyıla gelindiğinde ise kahve, Avrupa’da tanınmaya başlamış ve popülerleşmişti. Avrupa’da tanınmaya başladığı ilk dönemlerde halkın bir kısmı, kahvenin “Şeytan’ın acı icadı” olduğunu söyleyerek reddetti. 1615 yılında Venedik’teki rahipler, kahve kullanımını kınamışlardı. Tartışma o kadar büyüktü ki, dönemin papası 8.Clement’ten müdahale etmesi istendi. İçeceği denemeden herhangi bir açıklama yapmak istemeyen 8.Clement, kahveden oldukça etkilenmişti. Ve bunun üzerine kahve, papalığın onayını almayı başardı. 17. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Londra’daki 300’ün üzerinde kahve evi, tüccarların ve sanatçıların buluşma noktası haline dönüştü. Kahve, 1600’lü yılların ortalarında günümüzde New York olarak bilinen New Amsterdam’a ulaşır. Dünya'da yaygın şekilde tüketilmeye başladı.