1905’te Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi öğrencileri Galatasaray futbol takımını kurduklarında, okul zaten imparatorluğun en seçkin eğitim kurumlarından biriydi. Modern, çok dilli bir ortamda yetişen bu gençler, futbola sadece spor gözüyle bakmıyordu. Kurucu kadronun dile getirdiği hedef, futbolun artık millî bir rekabet alanına dönüştüğünü açıkça gösteriyordu. Sarı-kırmızı renkler, modernleşmeci ama iddialı bir kimliği sahaya taşıdı; “Türk olmayan takımları yenmek” fikri, oyuna siyasî bir gölge düşürüyordu.
1907’de Kadıköy’de kurulan Fenerbahçe ise, Siyah Çoraplılar’ın yarım kalan hikâyesini yerel hafızayla birleştirdi. Papazın Çayırı’nın yasaklı geçmişi, 1908 Devrimi’nin eşiğinde daha kalıcı ve örgütlü bir kurumsal yapıya dönüştü. Kadıköy’ün semt kimliği, Fenerbahçe formasıyla birlikte sahaya indi.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün yolu ise biraz daha farklıydı. 1903’te futbol için değil, jimnastik ve atletizm için kurulmuştu. Disiplin, beden terbiyesi ve düzen kulübün temelini oluşturuyordu. Bu yönüyle Beşiktaş hem Abdülhamid döneminin askerî vurgusuna hem de Meşrutiyet sonrası “sağlam gençlik” idealine uyumlu bir çizgi izledi. Futbolu daha sonra bünyesine alarak, devletle uyumlu beden politikalarının sahadaki temsilcilerinden biri haline geldi.
1908: Sahanın Çevresine Çekilen Devrim Çizgisi
23 Temmuz 1908, yalnızca Meclis-i Mebusan’ın yeniden açılması değildir. Aynı zamanda sahanın çevresine çekilen yeni bir çizgidir. Dernek kurmak görece kolaylaşır, spor cemiyetleri meşruiyet kazanır, ligler düzenli hale gelir.
Tribünler, çözülmekte olan bir imparatorluk kimliğinin yeniden kurulduğu kamusal alanlara dönüşür. Marşlar, bayraklar, tezahüratlar; yeni bir kolektif dili şekillendirir. Futbol artık istibdadın kuşkulu oyunu değil, Meşrutiyet’in görünür sahnesidir. Birkaç yıl önce hafiyelerin bastığı saha, artık kalabalık tribünlerin nefes aldığı bir mekâna dönüşmüştür.
Böylece hikâyenin üçüncü halkası tamamlanır: Bir top, bir baskın ve bir devrim.
Kara Çorapların Gölgesinde: Sahadan Siyasete Uzanan Hikâye
Bugün tribünlerde takımlarının atkılarını sallayan taraftarlar çoğu zaman bu tarihsel katmanları düşünmez. Renkler ayrıdır ama hikâye ortaktır. Siyah Çoraplılar, istibdadın gölgesinde sahaya çıkma cesaretidir. Galatasaray, okul bahçesinden taşan milliyetçi modernleşmedir. Fenerbahçe, Kadıköy’ün yerel hafızasını sahaya taşıyan enerjidir. Beşiktaş, beden terbiyesini ve kurumsal disiplini futbolla buluşturan çizgidir. Hepsini birbirine bağlayan, Papazın Çayırı’nda duvara doğru vurulan o ilk şuttur. Bir imparatorluğun son yüzyılında gençler, önce bir topun etrafında toplanmayı öğrendi. Sonra, o topun gösterdiği yöne birlikte yürümeyi.
Bir top, bir baskın ve bir devrimle başlayan o yürüyüş, hâlâ her hafta sonu tribünlerde, ekranlarda ve mahalle sahalarında devam ediyor.
Meraklısı için
Melih Şabanoğlu, “Siyah Çoraplılar,” Atlas Tarih, Şubat-Mart 2014.
Gareth M. Winrow, “Who Was Ahmet Robenson?” Journal of Anglo-Turkish Relations, 1: 2 (2020): 1-12.
Demet Lüküslü & Şakir Dinçşahin, “Selim Sırrı Tarkan ve Beden Eğitimi,” Bilgi ve Bellek, 9: 1 (2011):44-64.