Bir Taşla İki Kuş Vuracaklardı

Geçtiğimiz ay yaklaşık beş yüz bin kişi, Fenerbahçe ve herkes için adalet istemiyle büyük bir yürüyüş düzenledi. Başkan Aziz Yıldırım’da, bu yürüyüşten bir kaç gün önce Ahmet Hakan'ın yönettiği bir televizyon programında, adil yargılanma hakkı istediğini haykırdı. Yürüyüşte ve televizyon programında tek bir talep öne çıktı: Adalet. Ne yazık ki son beş altı yıldır ülkemizde adalet, iktidar ve Fethullah Gülen Cemaati tarafından elbirliği ile yok edilmiştir. HSYK başkan vekili İbrahim Okur'a göre, yargıya güven %27 seviyesine düşmüştür. Neredeyse herkesin şikâyetçi olduğu yargı, bu yetmezmiş gibi son günlerde ülkeyi büyük bir kaosa sürükleyen bir canavara dönüşmüştür. Yargıç bağımsızlığı, yargıç sorumsuzluğuna, yargıç tarafsızlığı ise, bir masala dönüşmüştür.

AZİZ YILDIRIM BAŞARABİLİR Mİ?

Geçtiğimiz ay yapılan Fenerbahçe ve herkes için adalet yürüyüşü, Aziz Yıldırım’ın sadece bir kulüp başkanı olmadığını, O'nun aynı zamanda bir halk kahramanı olduğunu göstermiştir. Bugüne kadar hiçbir siyaset adamı, beş yüz bin kişiyi tek bir amaç uğruna etrafında toplamayı başaramamıştır. Aziz Yıldırım'ın adalet isteyen haykırışı karşılık bulmuş ve beş yüz bin kişi tarafından aynı kararlılıkla dile getirilmiştir. Beş yüz bin kişinin bu adalet istemlerinin sadece Aziz Yıldırım ile sınırlı olduğuna inanmıyorum. Cumhuriyet tarihimizin en karanlık döneminde, hukuksuzluğa uğramış tüm mazlumların sesi olmuştur. Ben Aziz Yıldırım'ın adalet talebinin duyulacağına ve mutlaka karşılık bulacağına inanıyorum. Herkes şunu unutmamalıdır; adaletin sadece gözleri bağlıdır, ama kulakları çok keskindir. Aziz Yıldırım kesinlikle başaracaktır.

MEMLEKETİN GENEL DURUMU

Ülkemizde son beş altı yılda yaşanan olayları incelediğimizde, çocuklarımıza umuttan çok utanç dolu bir gelecek bırakacağımız açıkça görülmektedir. Bu utanç sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana karşı karşıya olduğu en büyük tehlikeler yaşanmıştır. Devlet kurumları, adına paralel yapı denilen Cemaatin işgali altına girmiştir. Bu işgal öylesine bir hal almıştı ki, ülkenin Başbakanı yeni bir Kurtuluş Savaşı'ndan bahsetmektedir. Ülkemizi parçalanmanın, uşaklığın eşiğine getirmiş olan Cumhuriyet düşmanlarının iflah olmaz kin ve nefretleri göz önüne alındığında da, bu sürecin bir süre daha devam edeceği anlaşılmaktadır.

Bugüne kadar milli ordu, yargı, üniversiteler gibi Türkiye'nin temel taşları olan kurumları hedef alan Cumhuriyet düşmanları, son zamanlarda ise, Türkiye Cumhuriyeti tarihi kadar eski olan spor kulüplerimize arsızca saldırmaktadırlar.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın çok sayın özel görevli savcılarınca, başta Fenerbahçe ve Beşiktaş olmak üzere birçok güzide spor kulübümüz hakkında başlattıkları sözde şike soruşturması, Cumhuriyetimize ve onun değerlerine yapılan yeni bir saldırıdır. Kurtuluş Savaşı'nda mücadele eden bir kültürün temsilcileri olan Fenerbahçe ve Beşiktaş camiasına karşı yürütülen bu soruşturma, bir linç kampanyasına dönüştürülmüştür.

Böylece, Cumhuriyetimizin en güzide mirasları olan kulüplerimiz üzerinden, yeni bir saldırının ve bölme operasyonunun daha fitili ateşlenmiştir.

Yeni başlatılan bu saldırı ile özellikle Fenerbahçe kulübü başkanı sayın Aziz Yıldırım hakkında yürütülen yok etme soruşturması da paralel götürülerek bir taşla iki kuş vurulması hedeflenmiştir. Aslında başkaca kuşların vurulması da hedeflenmekte olup onları daha sonra açıklamak üzere bir kenara bırakıp kuruluş tüzüğünde vatana ve orduya hizmet etmek yazan Fenerbahçe'ye ve sayın Aziz Yıldırım'a yapılanların amacını açıklamaya çalışalım.

Basın yayın kuruluşlarında şike soruşturması olarak yer alan bu soruşturmanın en önemli nedenlerinden birincisi biat ettirmektir. Bu yapılanlar, toplumda hala hükümet ve Gülen Cemaati gibi etkin güçlere boyun eğmeyen kurumları diz çöktürme ve ele geçirme operasyonudur. Hepimizin malumu olduğu üzere, medya organlarının neredeyse tamamı kontrol altına alınmış, hatta bir telefon ile yayın akışları değiştirtebilir hale gelmiştir. TÜBİTAK, Adli Tıp, YÖK, TSK, Emniyet ve HSYK operasyonları ile tüm bağımsız kamu kurumları teslim alınmış, adeta hükümetin ve Fethullah Gülen Cemaatinin arka bahçesi haline getirilmişlerdir.

Ergenekon, Balyoz, Casusluk adı altında başlatılan cadı avı ile tüm muhalif güçleri yok etme ya da dönüştürme süreci zirve yapmıştır. Bu soruşturmalar bahanesiyle başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, Cumhuriyetin tüm yılmaz savunucuları hakkında linç ve yok etme operasyonları başlatılmış, yüzlerce komutan, bilim insanı, gazeteci, siyaset adamı asılsız suçlamalarla hapse atılmışlardır. Bugün çeşitli baskılar ile TSK'nın en üst kademesi asli görevleri olan vatan savunmasını yapamaz, gazeteciler, bilim insanları ve siyaset adamları özgürce düşüncelerini dile getiremez hale getirilmişlerdir. Sıranın spor kulüplerine ve özellikle Fenerbahçe'ye gelmesinin nedeni ise, toplumun en özgür, en kontrol edilemez potansiyel gücü olan futbol kulüplerini ele geçirmenin dayanılmaz hafifliğidir. Bir rivayete göre, Fethullah Gülen stadyumdan çıkan coşkulu Fenerbahçe taraftarlarını görünce 'Bir gün bizde bu taraftarlar gibi aynı amaç etrafında birlik olabilirsek o zaman bu memleketi ele geçirebiliriz.' dediği söylenmektedir. Görünen o ki, Gülen onlar gibi olmayı amaçladığı kulüp taraftarlarını kendisine rakip görerek, yargıdaki uzantıları vasıtasıyla yok etme mücadelesine başlamıştır. Özellikle de Fenerbahçe'yi hedef tahtasına koyarak, en büyüğü deviren bize neler yapmaz dedirtmeyi amaçlamıştır. Böylece Aziz Yıldırım'ı bile tutukladılar bize neler yapmazlar korkusu tüm spor camiası mensuplarının yüreklerine ekilmiştir. Bundan sonrası kolaydır. Türk toplumunun günlük hayatının en önemli varlıkları olan spor kulüpleri de ele geçirilerek, büyük taraftar kitlelerini kontrol etmek, onları yönlendirmek daha da kolay olacaktır. Kendi yandaşları da bu güzide kulüplerimiz sayesinde hak etmedikleri toplumsal prestij ve etkinlik sağlayacaklardır.

Fenerbahçe başkanı Azizi Yıldırım, bilindiği üzere Türkiye'nin en büyük işadamlarından birisi olup, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nde başta NATO ihaleleri olmak üzere TACAN, TAFİCS gibi stratejik önemi büyük askeri projeleri gerçekleştirmiş bir kişidir. Netice olarak, gerek NATO; gerekse TSK’nın en önemli müteahhitlerinden birisi olup milyar dolarlık projelerde yer almaktadır. Bu alanlarda etkin olarak iş yapabilmek dışarıdan görüldüğü kadar kolay değildir. Benimde param var, bende teklif veririm, işi alırım, diyerek bu alanda iş yapamazsınız. Öncelikle uluslararası firmalar ile yıllardır yürütülen işbirliğinin oluşturduğu tecrübe, bilgi birikimi, süreklilik, ortak akıl ve güven ortamının bir anda yaratılması mümkün değildir. Ayrıca silah sanayi her parası olanın at koşturabildiği serbest bir alan olmayıp, belirli oyuncular ile sürdürülen bir mücadele ortamıdır. İşte bu nedenle, bu ortamın Türkiye bağlamında önemli oyuncularından birisi olan Aziz Yıldırım'ın ekarte edilmesi çok önemlidir. Aziz Yıldırım'ın yerine hükümete ya da cemaate yakın yandaş bir oyuncunu sürülmesi, şike operasyonu aldatmacasının ikinci ve en kazançlı ayağı olup, atılan taşın vurmayı amaçladığı ikinci kuştur.

AZİZ YILDIRIM’A İLK KUMPAS

Aslına bakarsanız 03 Temmuz 2011 tarihindeki şike operasyonu Aziz Yıldırm'a yapılan ilk komplo değildir. Aziz Yıldırım ile ilgili ilk yok etme operasyonu yaklaşık altı yıl kadar önce 2008 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Askeri Savcılığı'nca uygulamaya konulmuştur. KKK Askeri Savcılığı kendisine yapılan bir ihbarı(!) değerlendirerek emekli bir binbaşının iş yerinde ve evinde aramalar yapmıştır. Bu aramalarda emekli binbaşı ile Aziz Yıldırım arasında yapılmış bulunan yasal danışmanlık sözleşmesi adeta suç unsuru sayılarak Aziz Yıldırım şüpheli yapılmış ve telefonları aylarca dinlenmiştir. Ancak, bu aramalarda Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na ait altı adet belgenin de ele geçirilmiş olması nedeniyle benim sorumluluğumda Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı'nca da ikinci bir soruşturma başlatılmıştır. Hatta Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı olarak biz soruşturmayı daha da derinleştirmiş ve muvazzaf bir hava albayının evinde yaptığımız aramada binlerce sayfa askeri doküman ele geçirmiş, birçok tutuklama yapmıştık. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı olarak yürüttüğüm soruşturmayı derinleştirdikçe, Aziz Yıldırım'ın yaptığı danışmalık sözleşmesinin tamamen yasal olduğu ve ihaleye fesat karıştırmak ile bir ilgisi olmadığı kanaatine vardım. Buna karşın, KKK Askeri Savcılığı'nın, yasal bir danışmanlık sözleşmesini suç unsuru sayıp Aziz Yıldırım'ı şüpheli yapması, aylarca dinlemesi ve soruşturmanın başka mecralara çekilmeye çalışması Hava Kuvvetleri Askeri Savcısı olarak beni son derce rahatsız etmişti. Bu nedenle Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı olarak, soruşturmanın çok başlılıktan kurtarılması ve usul ekonomisi gerekçelerini ileriye sürerek KKK Askeri Savcılığı'nca yürütülmekte olan soruşturmanın da Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı’nda birleştirilmesini talep ettim ve KKK’lığı Askeri Savcılığı'nda ki dosyanın da yetkisizlik ile bize gönderilmesini sağladım. Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı'nın bu hareketi o günlerde Türkiye gündeminin en önemli ihalelerinden birisi olan Sikorsky helikopter ihalesinin en güçlü taraflarından birisi olan Aziz Yıldırım'ın dahil olduğu grubu devre dışı bırakma çabalarının önünü kesmiştir. Eğer soruşturmaya KKK’lığı Askeri Savcılığı'nca yürütülmeye devam edilseydi, Aziz Yıldırım ihale sürecine gayri yasal yollar kullanarak müdahale ediyor diyerek Kamu İhale Kurumu'na şikayet edilecek ve altı ay ile iki yıl arasında bir süre ihalelerden yasaklı kılınacaktı. Ardından da hakkında ihaleye fesat karıştırmak suçlaması ile açılacak dava sonucu cezalandırılarak Fenerbahçe başkanlığından uzaklaştırılacaktı. Böylece hem Sikorsky ihalesinden, hem de bundan sonra girebileceği milyon dolarlık diğer muhtemel ihaleler için devre dışı bırakılacak, hem de Fenerbahçe Kulübü’nün gelmiş geçmiş en güçlü ve muhalif başkanının mahkum edilmesi sonucu meydana gelen kaostan yararlanılarak ele geçirilecekti. Fakat Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı olarak bu kanunsuz durumu görüp soruşturmayı KKK Askeri Savcılığı'nın elinden almamız o zamanlarda bu oyunu kurgulayanların planlarını bozmuş ve Aziz Yıldırım'ın yaklaşık altı yıl önce bugün başına gelenlerin meydana gelmesine engel olunmuştur.Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı olarak benim bu müdahalem sonucu, Sikorsky ihalesi hakim güçlerin istemleri dışında ve Aziz Yıldırım devre dışı bırakılamadan yasal prosedür içerisinde sonuçlandırılmıştır. Daha da önemlisi Aziz Yıldırım'a karşı malum güçler tarafından uygulamaya konulan ilk komplo engellenmiştir. Sayın Aziz Yıldırım'a karşı tertiplenen bu komplonun en yakın tanıklarından biriside.,bugün halen Aziz Yıldırım'ın avukatlığını bana göre başarı ile sürdüren Abdullah Kaya'dır.

AZİZ YILDIRIM’A İLK KOMPLOYA ENGEL OLMANIN BEDELİ

Fethullah Gülen, Cemaatin Fenerbahçe’yi ele geçirme Aziz Yıldırım'ı yok etme komplosuna engel olan Hava Kuvvetleri Askeri Savcısı'ndan intikamı gerçekten korkunç olmuştur. Ben Hava Kuvvetleri Komutanlığı Başsavcısı Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok, adeta ironi yaparcasına Aziz Yıldırım’a yağma yapmak suçundan, Cemaat’in yandaş hakimleri tarafından tutuklanarak yaklaşık iki yıl ceza evine kapatıldım. Bana öylesine kızgındılar ki kendisine yağma yapıldığı iddia edilen sayın Yıldırım'ı ben tutuklandıktan tam sekiz ay sonra ilk olarak ifadeye çağırıp size yağma yapıldı mı diye sordular. Yağma iddialarını, Aziz Yıldırım hem savcılık hem de on üç ay sonra çıktığım mahkeme huzurunda yalanlamasına ve bu olayı ilk olarak medyadan duyduğunu beyan etmesine karşın, adeta sana yağma yapılıyor ama senin haberin yok diyerek, mağduru olduğu iddia edilen Aziz Yıldırım’ın beyanlarına itibar edilmemiş ve aleyhime olabilecek tek bir somut ve hukuki delil olmamasına rağmen dolandırıcılık gibi aşağılık suçlamalar ile 9,5 yıl hapis cezası ile cezalandırıldım. Tam olarak, yirmi bir ay tutuklu kaldığım Aziz Yıldırım'a yağma yapmak suçundan ise, beraat ettim.

Belki merak etmişsinizdir, benim tutuklanmam üzerine Aziz Yıldırım hakkında, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı'nın 2009/52.Esas numarası ile kayıtlı olan bu soruşturma dosyası ne oldu. Benim yerime atanan askeri savcı tarafından soruşturma dosyası hakkında görevsizlik kararı verilerek, fakat Aziz Yıldırım sanık yapılarak Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na gönderilmiştir. Aziz Yıldırım’a yüklenen ihaleye fesat karıştırmak suçuna delil olarak gösterilen tüm belgeler Savunma Sanayi Müsteşarlığı resmi sitesinden elde edilebilen ve silah dergilerinde yer alan bilgileri olup, hiç bir gizlilik içermemektedir. Buna rağmen, benim yerime atanan askeri savcı tarafından askeri sır gibi gösterilmiştir. Gerçi bu savcı arkadaşımız, kamuoyunu uzun süre basında meşgul eden ve sert tartışmalara neden olan İHA (İnsansız Hava Aracı) görüntüleri ile ilgili olarak Zaman gazetesine röportaj vererek, son günlerin ünlü savcıları ile nasıl bir paralellik sağladığını açık olarak ortaya koymuştur. Son söz olarak şunu diyorum, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yöneltilen bu acımasız saldırılara karşı dimdik ayakta duran insanlara sahip çıkın. Aziz Yıldırım bu süreçte en dik duran kişidir. Sadece Fenerbahçelilere değil ülkesini seven herkese sesleniyorum başka Aziz Yıldırım yok.

Dr. Ahmet Zeki Üçok

Beşiktaş taraftarı

Odatv.com

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı