Bir Tarihin Üzerinde Yaşıyoruz! 1960 Yılında Açılan Kız Kulesi Altındaki Gizli Geçit

Daha bilmediğimiz ne tarihi yerler var kim bilir?

Her şey ünlü moleküler biyolog, fizikçi ve koleksiyoncu Sir Francis Crick'e esrarengiz bir adamın gelmesi ile başlar.

İngiliz olmayan bu adam, Sir Crick'e bir defter satmak ister. Crick, deftere biraz baktığında değişik çizimler ve notlar görür ve çok cüzi bir miktara satın alır.

Defteri satın alınca biraz incelemeye başlayan Sir Crick, bu çizimlerin İstanbul'daki Kız Kulesi'ne ait olduğunu fark eder, fakat fark ettiği bir şey daha vardır.

O da Kız Kulesi'nin 2 değil, 3 katlı çizilmiş olmasıydı.

Çizimlerde bir yanlışlık olduğunu düşünse de biraz araştırma sonrasında Kız Kulesi altında gizli bir geçit olduğunu öğrenir.

Defteri tercüme ettirerek bu bilgiye ulaşan Sir Crick, depodan aşağıya doğru uzanan ve sonunda bir kapı olan geçidi okur okumaz doğruca İstanbul'a yola çıkar.

Defterde söz konusu kapıyı açacak anahtar birebir olarak tarif edildiği için Sir Crick ilk olarak anahtarı yaptırır.

Nüfuslu biri olan Sir Crick, Türkiye Büyükelçiliği'nden 'mimari inceleme' yapacağını söyleyerek 5 günlük izin alır ve yardımcısı ile beraber Kız Kulesi'ne gider.

Yardımcısı ve bir koruma memuru ile etrafı inceleyen Sir Crick, ilk gün bir giriş kapısı bulur, fakat önünde devasa bir taş vardır.

O gün oteline geri dönen Sir Crick, ertesi gün koruma memuruna rüşvet vererek yanlarından uzaklaştırır ve yardımcısı ile beraber taşı kırarlar.

Taşı kıran Sir Crick, taşın ardında çok daha büyük bir taşın onu beklediğini görür ve onu da kırarlar.

Tam kapıya ulaşacağını düşünen Sir, bu sefer üçüncü taşı görünce ertesi gün devam etmeye karar verir.

Ertesi gün üçüncü taşı kıran Sir Crick ve yardımcısı sonunda kapıya ulaşır, fakat yaptırdıkları anahtar hiçbir işe yaramaz.

Çünkü kapı deliği yıllar içinde deformasyona uğrar. Bunun üzerine zamanı kalmayan Sir Crick, kapıyı eritmeyi düşünür.

Dördüncü gün kapıyı zorla eriten Sir Crick, içeriye girmek için son günü bekler ve beşinci gün geldiğinde içeriye girer.

Bir ip yardımıyla geçitten giren Sir Crick, notlarında içerinin tamamen karanlık olduğunu yazar.

Lambasını yakan Sir, 500 metrekarelik ve bazıları çökmüş çok sayıda odanın girişinde durur.

Masa, sandalye, kitaplık gibi çürümüş eşyaların yanı sıra duvarlarda artık izleri kaybolmuş çok sayıda fresk vardır.

Duvarda bir sembol gören Sir Crick, daha sonra bu sembolün hiçbir devlete ait olmadığını görür.

Geçit içerisinde hiçbir değerli eşya bulamayan Sir Crick, yalnızca bir cüceye ait olduğunu düşündüğü minik bir kılıç bulur. Söz konusu kılıç tam 2000 yıllık çıkar.

Sir Francis Crick, yaptığı bu çılgınlık sonrası yardımcısı ile beraber geçidi eski haline getirir ve oradan ayrılır.

Yaşadıklarını kimseye anlatmadan ölen Sir Crick'in bu sırrı, 2004 yılında vefat edince banka kasasında sakladığı fotoğraf ve defterleri ile ortaya çıkıyor.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir 👇

Efsanevi Bir Aşk Hikayesi: Galata Kulesi ile Kız Kulesi 😍
Sevdiği Kadın İçin Her Gece Denizi Yüzerek Geçen Leandros ile Büyük Aşkı Hero'nun Hüzünlü Hikâyesi
Yaşamayı Özlediğiniz Keyiflerle Dolu Üsküdar’ın “Benzemez Kimse Sana” Dedirtecek 10 Özel Yanı

Popüler İçerikler

DEM Partili Batman, Mardin ve Halfeti Belediyelerine Kayyum Atandı
Seray Sever'den Apar Topar Yayından Kaldırılan "Dünya Güzellerim" İtirafı!
Fenerbahçe Genel Sekreteri Burak Kızılhan'ın Açıklamaları Gündem Oldu: ''Sponsorlarımız Yasal ve Helal''
YORUMLAR
29.01.2021

ee peki sonra açıldı mı o geçit

29.01.2021

Eee? Hani defterler ve fotoğraflar?

29.01.2021

Film orada bitiyor

29.01.2021

stanbul şehrinin altını gerçekten adeta bir örümcek ağı gibi saran tüneller bilmediğimiz bir uygarlığın işaretleridir. Ancak erken Bizans dönemlerinde temiz su ve atık su kanalı amaçlı kullanılan bu tüneller yine o dönemin uygarlığına mal edilmiştir. Daha da ilginci bu labirentlerin Trakya, Marmara ve Anadolu istikametine devam ettiği iddialarıdır. “İstanbul’un Yedi Harikası” adlı 100 yıllık bir kitapta, Çemberlitaş’ın hemen yakınında ve onunla bağlantılı Yerebatan Sarnıcı yönünden Ayasofya’yı da takip edip Marmara’ya bağlanan, oradan da Kınalıada’daki Papaz Manastırı’na ulaşan uzun bir yol izleyen ve “Köpek Öldüren Kanalı” olarak anılan bir tünelden bahseder. Bir başka varsayım da bu dehlizin Yerebatan Sarnıcı’ndaki gizli bir girişten kuzeydoğu yönünde ilerlediği, oradan Marmara’ya açıldığı, Kız Kulesi’ne uğrayarak Üsküdar’a ulaştığı, buradan düz bir hat halinde Kadıköy sahilini müteakip Moda sahilinden Marmara’nın altına uzandığı ve Kınalıada’daki manastıra ulaştığıdır.

TÜM YORUMLARI OKU (13)