Bir Kitapla Mücadele: Son Ada - Zülfü Livaneli

Serenad, Mutluluk, Leya'nın Evi, Kardeşimin Hikayesi, Yanlızlık Mevsimi'de okuduğum eserler arasında. 

Livaneli'nin müzisyen kimliğini ne kadar sevsem de yazar kimliği ben de daha ağır basıyor. 

Yarattığı karakterler, sadece ve akıcı yazım dili, oluşturduğu mekan atmosferleri kitaplarını bir çırpıda okumamı sağlıyor. 

Karakterler çoğunlukla tanıdığım kimselere benziyor, betimlenen mekanlar daha önce yaşamışım kadar tanıdık geliyor. Ağır ağdalı cümleler olmadan kullanılan dil ortaya keyifle okuduğum kitaplar ve yeni eserlerini heyecanla takip ettiğim bir edebiyatçı yaratıyor gözümde.

Gelelim okuduğum son kitabı SON ADA'ya.

Uykusuz bir gecede ne yapacağımı bilmez şekilde evin içinde dolanırken, kitap okuyayım bari dedim. Okumadığım kitaplara şöyle bir göz gezdirirken hemen  Son Ada'yı elime aldım.

Eğer yaşadığınız dünyaya dair az çok bir şeylerin farkındaysanız, kitabı başından sonucun nereye gittiğini anlayabiliyorsunuz. Ama elinizden bırakmanız pek mümkün olmuyor.

Hatta arka kapak yazısını okursanız, içinize öküz oturtma davetiyesi olduğunu göreceksiniz.

Kitabın ilk bölümü adeta fantastik bir esere giriş yapıyormuş hissi uyandırdı bende, muhteşem betimlemelerle anlatılan her şeyin yaşanacağı ada ve yaşantı için verilen ayrıntılar, ' ben de o adada yaşamak istiyorum, alın beni bu şehirden' dedirtiyor. 

Ama mutluluğunuzun uzun sürmeyecek size söz veririm.

Zülfü Livaneli'nin kitaplarında karakterlerin kişilikleri, hikayeleri çok zengin olur. Bu kitapta bunu bulmak pek mümkün değil. Bunu kötü bir yorum olarak söylemiyorum. 

Ada bir ülkenin küçültülmüş versiyonu, adada yaşayan sayılı kişiyse toplumun belli kesimlerinin temsil ediyorlar. Bir karakter dışında kitabın içinde geçen bir isim bile yok. Ana karakterlerin kimliklerini tanımlayan birer lakabı var, (arka kapak yazısında ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor.) diğerleri ise oturdukları evlerin kapı numaralarına göre adlandırılıyorlar.

Bu nedenle karakterler kişilik ayrıntıları değil, toplumsal kesimlerin özelliklerini taşıyorlar.

Kitabın anlatım dili komedi unsurları içermiyor, ama kurgu devam ettikçe bir kara komediye dönüşüyor.

Bir yönetimin kişisel ihtiraslar, çıkarlar, isteklerle aldığı kararların az sayıda insanın yaşadığı bir toplumda yarattığı etkiler, ne kadar acımasız, saçma ve dayatmacı olduğu kitapla birlikte gözünüze gözünüze giriyor. Hem insanların, hem yaşam alanının hem de doğanın bundan nasıl etkilenebileceği çıplak bir şekilde ortaya koyuyor. 

'Bu iş nasıl bu hale geldi lan!' diye düşünürken buluyorsunuz kendinizi. .

Kitabı bitirdikten sonra bir süre kendi gerçekliğinizden nefret edebilir, duvara boş boş bakabilirsiniz. 

Ama sonra yine alışır, günlük yaşantının hengamesi içinde içinize oturan öküzün ağırlığını unutabilirsiniz veya onu taşımaya alışabilirsiniz. 

Kitap çok iyi bu arada okuyun, okutun! 

Livaneli'nin hatırlatan kalemine sağlık.

Popüler İçerikler

Asgari Ücretin Açıklanmasından Sonra Cumhurbaşkanı’na Mesaj Atan Kadir İpek Gözaltına Alındı
Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu
Görüşme Esnasında Erkeğe Maddi Sorular Sorulmasını Destekleyen Kadın Tepkilerin Odağında