Kırık cam ya da pencere, Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo'nun 1969 yılında yapmış olduğu bir deneyden esinlenen ve kentsel bozukluk üzerine açıklamalar yapan bir teoridir. Teorinin ilginç yanı aslında bu yazıyı okudukça Türkiye'de ne kadar geçerli bir teori olduğunu fark edecek ve kent yaşamımızı derinden sorgulayacaksınız. Son zamanlarda başta İstanbul olmak üzere Türkiye'de suç oranlarının artışını bu teoriyle açıklamak mümkündür. Yazıyı okuyunca ne dediğimi anlayacaksınız.
İyi okumalar dilerim.
Teori güzel, anlaşılır ancak bu topluma uygulanabilir değildir. Örneğin Brüksel, Londra, Leipzig gibi psikososyal süreçlerini tamamlamış, sağlam bir ortasınıf/işçisınıfı var, toplum kendi salahiyeti için otokontrolünü kaybetmemesi, sorumluluk alması gerektiğinin bilincinde.. Bizim ise nüfus yoğunluğumuz var (kaynaklar yalnızca kendi varlığına hizmet ediyor ve ülkenin damarlarını yavaş yavaş tıkayan üretimsizlik=işsiz genç nüfus), Sosyal ve Kültürel anlamda köksüzüz, hafızasız, henüz bireyselleşmeyi yaşamamış bir toplumuz; dolayısıyla altyapı oluşturmak gerekir: Toplumun altyapısını, mikro birimler (birbirlerine ya da başka bir şeye) dönüşerek oluşturur; (Bahsettiğiniz düzenleme, içten dışa bir ivme gerektirir kendi gerçeğimizle yüzleşmeden, kendimizi yargılayıp adil bir şekilde eleştirme becerisini sergilemeden topluma nasıl müdahale edebiliriz?Deneyimlenmemiş süreç en azından adil olamaz.)
"Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar" diyor Bachmann. Bu toplumun -siyasetçisinden ev hanımına "çoğunluğunun" (fiziksel dünyada nicelik her şeydir) deneyimlemesi gereken psikososyal süreçler var, bunlar on yıllar alır. İletişimin mikro boyutlarını değerlendirip, içsel iletişimi arıtıp, ahlaki ibremizi bir sabite bağlamadan ; toplumsal dejenerasyona karşı önalıp/müdahale edip Örgütsel iletişimi düzenleyemeyiz.
İşte suça, suçluya tolerans gösterilmemesinin gerekliliği ve hukukun üstünlüğü olması bu yüzden önemli. Bizde de yolsuzluğun en tepeden en aşağıya kadar olmasının temel nedeni aslında.