Bir Garip Olay: Tatları, Kokuları ve Sesleri, Renk Olarak Algılama Durumu Olan Sinestezi

Hiç çevrenizdeki bir sesi gördüğünüz ya da gördüğünüz şeyleri duyduğunuz oldu mu? Şöyle diyeyim, ağzınıza bir parça yeşil elma götürmeden önce ona baktığınızda, onun sulu, asidik ve ekşimtırak tadını hissedersiniz, değil mi? Peki, bu nesne bildiğiniz bir şey değil de bir kumanda olsa ya da bardak? Bunların tadını hissedebilir misiniz? Zihninizde bir tat duyumsar mısınız? Mesela bir notayı duyduğunuzda, gözünüzün önüne renklerin gelmesi durumu ya da herhangi bir tat alma durumu olur mu? Eğer bu sorulara cevabınız evet ise, siz de bir sinesteziksiniz...

Öncelikle sinestezinin ne olduğuyla başlayalım.

Kelime, kökleri itibariyle Yunanca syn: “birlikte” ve aesthe-sis: “algılamak” gibi iki kavramdan oluşur. Sinestezi, zihinsel olayların bilinci tetiklemesiyle ortaya çıkan bilinçli bir duyusal, istemsiz deneyimdir.

Diğer bir ifade ile “birleşmiş duyular” ya da “eşduyum” denilebilir ve duyuların birlikte algılanması ya da birbirine karışması durumu olarak tanımlanır.

Sinestezi, doğum sırasında beynimizde bize bir yaşam boyunca yeteceğinden çok daha fazla sayıda bulunan nöron arası bağlantıların, normal insanlarda zamanla yok olurken, sinesteziklerde bu bağlantıların yok olmamasından kaynaklanır.

Peki sinestezi bir hastalık mıdır yoksa bize bahşedilen bir hediye mi?

İnsanların yalnızca bir kısmı, günlük olağan durumda bu deneyimi yaşar. Hatta Perception dergisinde yayımlanan bir makaleye göre her 23 bireyden sadece 1'inde bir tür sinestezi bulunur.

Sinestezi, bazı araştırmacılarca dil dışı düşünmenin özel bir belirtisi olarak kabul edilirken, bazılarınca tam bir “hastalık”, “anormallik” ve mistik bir insan yeteneği, mucize olarak kabul edilir.

Fakat sinestezi kesinlikle algılama bozukluğu ya da hastalık değildir. Algıda gelişmişlik demek daha doğru bir tanım olacaktır aslında.

Sinestezik kişiler genelde hassas yapılı, hayal dünyası çok yoğun, ruhsal durumu, kendisinin bile anlayamadığı kadar karışık olan kişilerdir. Çok az sayıda kişi sinesteziktir ve olanlar da genelde sanatla uğraşmaktadır.

Kısacası sinesteziyi bir hastalık olarak değil, bir “duyusal algılama hediyesi” olarak görebiliriz.

Sinestezikler neyi, nasıl algılarlar?

Sinestezinin birçok şekli vardır, fakat genel manada ikiye ayrılır. En sık rastlanan şeklinde kişi, harfleri renk olarak deneyimler. Her harf, kişi tarafından farklı bir renk olarak algılanır; kodlanır. Bu kişiler tatları, kokuları ya da sesleri renk olarak algılamazlar.

Tatları, kokuları, sesleri renk olarak algılayan sinestezikler ise daha az görülmektedir. Bu gruba dahil olan sinesteziklerin hafızaları diğer gruba nispeten daha zayıftır.

Yaşadıkları ve hatırlayamadıkları bir olayı seneler sonra hafızaları sayesinde değil, olaya atfettikleri bir koku sayesinde hatırlayabilirler.

Onlara göre her şehrin, her evin, her yerin, her tadın, her sesin sahip olduğu değişik renkler vardır. Hafıza; koku, ses, tat gibi algıları renk olarak işler beyne.

Bu kişiler, yani sinestezikler, eğer erken çocukluk döneminde bu deneyimi farkında olarak yaşamaya başlarsa ve bunu içselleştirirse sinezteziyi günlük, normal, olağan bir olay olarak değerlendirir.

Sinesteziklerin çoğu, diğer insanların algısal deneyimlerinin bir parçası olarak aynı deneyimleri yaşamadıklarını öğrendiğinde veya fark ettiğinde, önce büyük bir şaşkınlık yaşar.

Çünkü o zamana kadar herkesin kendisi gibi algıladığını kabul etmiş ve düşünmüştür.

Daniel Tammet dünyaca ünlü bir sinestezi hastası. Kendisi 2004 yılında Oxford Üniversitesine gidip ‘Ben pi sayısını 22bin 500üncü rakamına kadar söyleyebilirim’ diye ortaya çıkıp, 5 buçuk saati aşkın bire süre rakamları sıralayarak gerçekten de hatasız sayabilen bir sinestezik.

4 yaşından itibaren büyük sayılarla işlem yapmayı becerebilen, geçirdiği bir hastalık sonucunda beyninin sayılarla ve şekillerle ilgili bölgesi bir şekilde normal dışı bir etkileşime girmiş olabileceğinden, rakamları bizim gördüğümüzden çok farklı, neredeyse manzara resimleri gibi, farklı ışık yoğunlukları, boyutlar, yüzeyler ve şekiller olarak görüyormuş, ve çarpımları yaparken de sayıları değil, bu manzaraları ve onların sonucundan doğan yeni manzarayı okuyormuş.

Mesela ona göre 9 rakamı, uzun ve ürkütücü olabilen bir rakam iken, 1 parlakmış, 6 çok küçükmüş, o kadar ki zorlanıyormuş görmekte, daha çok kara delik gibi şeyleri 6 diye tanımlıyormuş.

Bunun dışında asal sayılar da bambaşka bir görüntü canlandırıyormuş zihninde ve özellikle asalları çok seviyormuş bu sebepten.

Tammet’in yetenekleri bununla da sınırla değil. Mucize adam, herhangi bir dili 7 gün içerisinde konuşabilecek hale gelebiliyor, ki bu dillerin içerisinde İzlandaca gibi, öğrenmesi oldukça zor olan dil grupları da var.

Peki tarihte ünlü sinestezikler de var mı? Elbette!

Sinestezi yeteneği en çok sanatçıların, yazarların yaratıcılığına ve üretimine katkıda bulunmuştur. Birçok ünlü sinestezik vardır: Vladimir Nabokov, Amy Beach, Gyorgy Ligeti, Joachim Raff, Henrik Wiese, Franz Liszt, Olivier Messiaen, Konstantin Saradzhev ve bilim adamı Nikola Tesla ile fizikçi Richard Feynman bunlardan sadece bir kaçıdır.

Vasilly Kandinsky (1866-1944) bir sinestezikti. Duyusal birleşmenin en derin sempatizanı olmalıydı; çünkü ressamdı.

Bunun sonucu olarak, renkler ve sesler arasındaki uyumu tablolarında en güzel şekilde yansıttı. Her resminden sonra, resimlerindeki derinliği açmaya çalışan temel yazılar kaleme alırdı.

Kandinsky, tablolarını tanımlamak için müzikal terimler kullanmıştı.

Resimlerinde olduğu gibi derslerinde de temel amaç, nesnelerin yapısına ulaşmak ve simgeleştirmekti. Sanatını “lirik geometri” olarak tanımlıyordu. Kendisine göre, resimleri sezgisel kökenliydi.

Bir diğer ünlü isim, Johann Von Goethe (1749 -1832). On sekizinci yüzyılın sonlarında, klasik renk kuramının gerçeği açıklamadaki yetersizliğini ilk fark edenlerden biri de oydu.

Renk kuramını ilk açıklayan isim olarak kabul edilen Newton’un fikirlerini tartışmaya açması ile renkanlam sinestezisine katkısını kabul etmek gerekir: “Dünyada çığır açmak için iki şey gerekir: İyi bir kafa ve büyük bir miras… Ben kendi adıma Newton öğretisinin hatasını miras aldım” diyerek Newton’un fikirlerini eleştirmekteydi.

Goethe en çok, rengi ve ışığı gerçekte nasıl gördüğümüz, dünyayı ve sanrıları nasıl yarattığımız sorusu ile ilgileniyordu.

Ona göre bütün bunlar “Newton’un fiziğiyle değil; beynin henüz bilinmeyen işlevlerinin açıklanmasıyla” öğrenilebilecekti. Bu tezini de “görsel sanrı nörolojik bir gerçektir” sözüyle özetliyordu.

Peki son olarak, sinestezinin kültürlere yansıması nasıl oldu?

Adam Fawer’in ünlü romanı Empati’de, sinestezik özellikleri olan çocukların güçlerinin farkında olmaları durumunda neler başarabilecekleri anlatılır. Bu çocuklar, sinestezik ve empatik özellikleri birleşince, toplum tarafından deli olarak da tanınabilirler, deha da. Kitapta bahsedilene göre önemli olan, bu özelliklerini nasıl kullanabileceklerini öğrenmeleridir. 

Şamanizm’de genelde şamanların transa geçmek için kullandıkları bitkilerin bu türden özellikleri vardır. Amazondaki bir kabile bu tür etkiyi yaratan bitkilerden kullanıp müzik yaparlarmış. Müzik bittiğinde ise genelde yapılan yorumlar 'ritmi güzeldi, melodisi şöyleydi' şeklinde değil 'sarısı güzeldi, mavisi biraz daha parlak olmalıydı' şeklinde oluyormuş.

Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Haydi yorumlara!

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Yasal Olarak Hiçbir Sorun Teşkil Etmese de Yaptığınızda Sizi Tam Bir Psikopat Gibi Gösterecek 15 Davranış
Bu Sefer Avrupa Bizi Kıskanamadı! Türkiye'deki Ortalama Penis Boyu Görenleri Hayrete Düşürüyor
Hayatları Boyunca Yaşadıkları En Acı Verici Olayı Anlatırken Hepimizi Gözyaşlarına Boğmayı Başaran 15 Kişi

Popüler İçerikler

Bir Döneme Damgasını Vuran Evlilik Programlarında Yaşanmış En Utanç Verici Anlar
İstanbul Boğazı’nın Satışa Çıkarılan Tarihi 60 Yalısı İçin Arap Milyarderler Sıraya Girdi
2025'te Hangi Memur Ne Kadar Maaş Alacak? Polis, İmam, Hemşire, Doktor, Öğretmen Maaşları...
YORUMLAR
07.10.2015

Ne kadarda komiğim ve herkese laf sokuyorum asjhdkdm

19.08.2017

Bir müzisyen olarak sesleri renk olarak algılıyorum uzun zamandır. ama bunu normal birşey sanıyordum hiç umursamamıştım ama kimseyede sizde böyle hissediyormusunuz diye sormak aklıma da gelmemişti, bugün şans eseri bu postu gördüm ve sonunda bu olayın ne olduğunu öğrendim. İlginç birşeymiş vesselam, bunu keşke çocukluğumda falan farkedip kontrol etmeyi öğrenseydim çok daha iyi olurdu :/

16.03.2021

Samet Bey selamlar. Bu konu hakkında belgesel yapmak istiyorum.Bana ulaşabilir misiniz?

13.06.2016

onedioda yazan her hastalığın belirtisine 'ohaa bende de var' demekten ciğerim soldu

oha bende de var

TÜM YORUMLARI OKU (21)