Kahramanmaraş ve 10 ili yıkıma uğratan deprem felaketini yaşayan bir depremzede o anlarda yaşadıklarını anlattı. Satır satır içini döktüğü o paylaşım çaresizliğin ne demek olduğunu derinden hissettirdi.
Kahramanmaraş ve 10 ili yıkıma uğratan deprem felaketini yaşayan bir depremzede o anlarda yaşadıklarını anlattı. Satır satır içini döktüğü o paylaşım çaresizliğin ne demek olduğunu derinden hissettirdi.
Instagram hesabından yaptığı paylaşımda 'Meryem Melis Bastacı' adlı kullanıcı o anlarda yaşadıkları çaresizliği adeta bizlere de hissettirdi.
Depreme ailesi ile birlikte yakalanan vatandaş, evden çıkmakta dahi zorlandıklarını ifade etti: 'O kadar sallanıyordu ki ayakta durmakta zorlandık. ilk saniyelerde kapı dışına bile çıkamadık.'
Bastacı, deprem bittikten sonra zar zor evden çıkabildiklerini ve dışarda korkunç bir yağmur yağdığını belirtti. Depreme yakalandıkları ilk anlarda ise ölümün soğukluğunu 'Bütün hayatımız gözlerimizin önünden geçti' diyerek anlattı.
Depremden sonra bölgede yollar tıkalı olduğu için yakınlarının yanlarına gidemeyen aile, aramalarına da cevap alamayınca endişeleri artmıştı. Bastacı, 'Sabah olduğunda insanlar yakınlarına ulaşmak için yürüyerek enkazları gezmeye başladı. Hiçbir acil durum hattı çalışmıyordu. Kime gideceğimizi ve ne yapacağımızı şaşırmıştık' dedi.
'Herkesin kendi çabalarıyla enkaz altında kalan sevdiklerini kurtarmaya çalıştığı o anlarda çaresizce birbirimize bakıp ağlıyorduk' diyen Bastacı, ertesi günde de yardımın kendilerine ulaşmadığını söyledi.
Bastacı, 'Hatlar hala kesikti. Elektrik su hiçbir şey yoktu. Telefonlarımızın şarjları bitmek üzereydi. Çoğu insanın şarjı yakınlarını ve acil yardım merkezlerini aramaktan bitmişti. Çoğu insanın telefonu da göçük altında kalmıştı. Hava o kadar soğuktu ki gece arabada yatanlar evlerinden çıktıkları gibiydiler. Pijamalı çorapsız ve ayakkabısız. Isınmak için arabalarımızı çalıştırdık ve klimalarını açtık. Ama yakıtlarımız bitti. Yollardan arabayla geçerken lastiklerimiz patladı. Mahsur kaldık. Yakıt veren dağıtan satan hiç kimse yoktu. İlk gün AFAD nerede çığlıklarını duyduğumda aileme şöyle demiştim 'Belki onlar da önce kendi yakınlarının yanına gitmiştir' diye konuştu.
Bastacı o anlarda insanlar acısından başka bir şey düşünemezken dükkanları yağmalayan ve insanların maddi değer taşıyan eşyalarını ya da paralarını çalan kişiler olduğunu söyledi.
Bastacı depremin üçüncü gününde nispeten hayat ile bağ kurduklarını şöyle anlatıyor: 'Bir şeyler yedik hiçbirimizin iştahı yoktu. Su içtik susuzluktan başımız dönüyordu. Telefonlarımızı şarj ettik ve durmadan tekrar acil yardım merkezlerini aramaya başladık ama aramalar gitmiyordu hala hatlar kesikti hala yardıma geleceklerini düşünüyorduk. Ne yazık.'
Gönüllü ekipler depremin üçüncü günün Bastacı'nın teyzesi ve kuzenini enkazdan çıkarmışlar ancak teyze ve kuzen ne yazık ki hayatlarını kaybetmişti. Bastacı o anlar için 'Keşke ilk gün gelselerdi' diyor ve şöyle devam ediyor: 'İlk gün gelselerdi çok fazla insan yaşıyordu herkesi bile bile ölüme terk ettiler. Mezarlığa gittik yıkamadılar. 'Biz yıkayalım' dedik, izin vermediler. Mezar kazan bir tane kepçe makinesi vardı o da başka şehirden gönüllü gelmişti. Yardım yoktu. Her yer cesetlerin doluydu. Ölenlerin yakınları da öldüğü için alıp gömmeye götüremiyorlardı. Sokaklarda üstleri battaniyelerle sarılı binlerce ceset.. Bazı kanallarda 120. Saatte çıkardık bu bir mucize diyip göz boyuyorlar. Kanmayın, o çıkarılan insanlar a kadar ağır yaralılar ki.. Teyzemin oturduğu apartmanda ikinci günün gecesi bir nineyi çıkardılar. Çıkaranlar o binada oturanların yakınlarıydı. 0 nene diğer gün vefat etti her yeri kırılmış ve ezilmişti.'
Teyzesinin evinin tamamen yıkıldığını belirten Bastacı, 'Onun kaçtığını düşünüyordum. Bu yüzden her yerde sokak sokak teyzemi ve kuzenimi aradık. Bu sırada Kışlaya'da baktım. Askerler oradaydı. Neden yardım etmiyorsunuz, diye sordum.'
Bastacı bu sırada askerlerin başında duran adamın erlerine şöyle seslendiğini söylüyor: 'Hemen odalarınıza gidin emir çıkmadan yardım etmek yok! İnsanlarla muhatap olmayın.'
'Hijyen yok. Tuvalet yok. Çadır yok. Konteyner yok. Yakıt yok. Elektrik yok. Su yok. Yakıt almak istiyorduk nakitle satılıyordu. Kart geçmiyordu çünkü elektrik yoktu. Ama para çekecek bankamatiklerde yoktu. Parayla verilmesi zaten başlı başına... Sokakta yatmak güvenli değildi. İnsanlar insanları yağmalamaya başladı. Araçlarında yatan insanların arabalarını sallayarak arabalarından yakıtlarını, lastiklerini alabilecekleri her şeyi almaya çalışıyorlardı. Polis, jandarma hiçbir şey yok.'