Ne bir senaryo, ne de bir başlangıç görüntüsü var. Tek bildiğimiz oyunun yapımcılarının oyunu özetlediği o tek cümle; ''Küçük kardeş, kız kardeşini aramak için LIMBO'ya girer...'' ve müthiş bir macera bizleri bekler...
Oyun, sinematik bir açıyla başlıyor. Karanlık bir ormanda yerde beliren bir silüet ve bir çift parlayan gözle karşı karşıya kalıyoruz. Kontrol tuşları oldukça basit. Karakterimizi hareket ettirmek için yön tuşlarını, karşılaşacağımız bazı cisimleri tutmak içinse CTRL tuşunu kullanıyoruz. Yukarı yön tuşunu kullanarak karakterimizi ayağa kaldırıyoruz ve maceraya atılıyoruz.
Oyuna Siyah-Beyaz tonlar hakim. Olabildiğince karanlık mekanlar, sis, nefes alıp verme ve rüzgar sesleri gibi şeyler oldukça gergin bir ortam sağlıyor ve muazzam bir atmosfer yaşıyorsunuz. Siyah-Beyaz grafikler hikayeyi diyalog olmadan sanatsal bir dille anlatıyor baştan sona adeta... Yolunuza devam edebilmek için birden fazla ayrıntı içerebilen ve baştan sonlara doğru zorlaşan, kafa yoran bulmacaları çözmek zorundasınız. Tabi ki oyundan alacağınız zevkten olmamanız için bilmeceler hakkında bilgi vermeyeceğim.
LIMBO'nun yapımcıları oyunun mantığını ''dene ve öl'' olarak tanımlıyorlar. İlerleyebilmek için bir şeyleri denemeniz ve işe yaramazsa sonunda da muhtemelen ölmeniz gerekiyor. Ama neyse ki ölünce oyuna kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. Dev bir örümcek ve ilkel insanlar dolu ilk bölümlerin sonrasında basit makinalar, elektrikli aletler, silahlar ve hatta yerçekimini değiştiren (Evet! Yerçekimini!) aletler gibi şeyler de görmeye başlıyoruz.
Oyunun yarattığı etkiden kopmamak için bölümleri internetten öğrenerek geçmenizi kesinlikle tavsiye etmiyorum. Henüz keşfetmeyenler; LIMBO'yu bir an önce deneyimlemelisiniz!