5 yaşında yurda verildi, 6'sında sadist bir ailenin eline düştü, 17'sinde akıl hastanesi, 34'ünde üniversite öğrencisi...Çiftin toplum içindeki saygın konumu, küçük kızın yaşadıklarını çevreden kolaylıkla gizledi. Babanın balıkçılık işletmesi vardı. Kızlarına çok güzel kıyafetler, oyuncaklar alıyorlardı. Ama akşam olup da eve kapandıklarında disiplin adı verilen eziyet seansları başlıyordu. En ufak bir hatada küçük kıza sistematik işkenceler uygulanıyordu.Kas spazmları ve boğularak ölmesine sebep olabilecek denli yoğun astım krizleri geçiriyordu. Halüsinasyon da gördüğü için doktorlar ona yanlışlıkla şizofreni teşhisi koydular.Umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranan Marie, yemek yiyemiyor, fazla kımıldayamıyor ve intihar etmeyi sıkça düşünüyordu.Onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verdiler.Artık yaşamını nasıl sürdüreceğine kendisinin karar vermesi gerekiyordu. Terk edilmiş, işkence görmüş, tacize uğramış, hayatının otuz dört yıllı ziyan olmuştu. Kızgın, öfkeli, umutsuz olmak onun en doğal hakkıydı. Yaşamının sorumluluğunu üstlenmeden, devlet yardımıyla hayatının sonuna kadar yaşayabilirdi, ama o, bu yolu seçmedi.Daha sonra; 'Harvard bana dünyaya geniş bir pencereden bakma şansı ve yeniden deneme cesareti verdi.' ditecekti.58 yaşındayken, 17 yılını geçirdiği hastaneye yönetici olarak atandı.'Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir adım bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu ve bugün bu hastaneye yönetici olarak dönemezdim.”
Kadının şizofren olmadığını 17 yılda farkedebilmeleri büyük başarı! Rosenhan Deneyi'ni inceleyin psikiyatrik tanının ne kadar tutarlı! olduğunu gözler önüne seriyor.