Binlerce Yıl Önce Yaşayan Kral Arthur’un Mezarı Olduğu Düşünülen Anıt: 'Arthur'un Taşı'

İngiltere'nin batısında yapılan bir arkeoloji çalışması sonucunda, efsanevi Kral Arthur'la olan bağlantıları nedeniyle Arthur'un Taşı olarak adlandırılan gizemli taşların altındaki mezarın ve o bölgenin, 6 bin yıl önce bölgedeki halkın ayinlerini düzenlediği bir alan olduğu ortaya çıktı. Bu taşları, altındaki odada ne olduğunu ve bölgenin Kral Arthur'la ilgisini merak ediyorsanız içeriğimize buyurun. 👇

Bu yıl İngiltere'nin Galler sınırındaki Herefordshire kırsalında bulunan antik taş yapının çevresinde kazı çalışmaları yürütüldü.

Önceden bölgede yakınlardaki başka bir eski yapıyı işaret eden bir höyük bulunuyordu. Birkaç yüzyıl sonra aynı yerde, çok daha güneyde kalan tepecikleri işaret eden ve ortasında taşlar bulunan ikinci bir höyük oluşturuldu. Kazı çalışmalarının başındaki Profesör Julian Thomas bölgeyle ilgili olarak, 'Burası, Stonehenge ve Avebury gibi ayin düzenlemek için oluşturulmuş bir alan ama ikisinden de eski. Buranın Neolitik Çağın başında kesinlikle siyasi ya da ruhani olarak önemli bir merkezdi' diyor.

Arthur'un Taşı, dokuz dikilitaş ve bunların üstünde bulunan bir büyük taştan oluşuyor.

Dokuz dikilitaş üstlerindeki büyük taşı taşırken, hepsinin ortasında büyük taşın altında kalan bir geçit yer alıyor. Geçidin bir mezar odasına çıktığı düşünülse de odada insan kalıntılarına rastlanmadı. Taşların çevresinde yapılan kazılar sonucu, taşların bu alanda ikinci kez inşa edilen ve anıt görevi gören bir höyüğün merkezinde yer aldığı belirlendi.

Yapının adı, yaklaşık 1.500 yıl önce Sakson işgaline direndiği söylenen Kral Arthur efsanesinden geliyor.

O kadar uzak olmasa da geçmişte bu bölgede belli başlı olayların yaşandığı biliniyor. 15. yüzyılda Güllerin Savaşı esnasında iki şövalyenin burada düello yaptığı, 1645'teki iç savaşta Kral Charles'ın ordusuyla burada gecelediği kayıtlara geçmiş. Tüm bunlara ek olarak, C.S. Lewis'in Narnia romanlarındaki Aslan'ın kurban edildiği 'taş masanın' Arthur'un Taşı'ndan ilham alınarak edebiyata geçirildiği iddia ediliyor.

Arthur'un Taşı'nın bulunduğu yerdeki ilk höyüğün, 1 kilometre kadar ötedeki bir tepeciği işaret ettiği ortaya çıkarıldı.

Höyüğün işaret ettiği tepecik, 2013 yılında Thomas'ın ekibi tarafından kazıldığında 'Ölülerin Salonu' adı verilen ahşap bir yapı ortaya çıkarıldı. Bu yapı muhtemelen bölgede yaşayan halkın reisi öldükten sonra yakıldı ve yerine üç höyük dikildi. Avrupa'daki Neolitik Çağdan kalma mezarlıklarda bu tarz ahşap yapılara daha önce rastlanmıştı.

Arthur'un Taşı'nın bulunduğu yerdeki asıl höyüğün ahşap direklerle desteklenerek oluşturduğu keşfedildi.

Ayrıca buradaki höyüğün, Ölülerin Salonu'ndaki höyüğe benzer yapıda olduğu da fark edildi. Ne yazık ki direklerin çürümesi sonucu höyük çökünce, 200 yıl kadar sonra bölgede ikinci bir anıt inşa edildi. İkinci anıtta da 20 kilometre kadar uzaktaki iki tepecik arasındaki belirgin düzlüğü işaret eden bir dizi direk olduğu tespit edildi. Thomas anıtla ilgili olarak, 'Taşlarla direkler aynı hizada olduğundan, taşların buraya ikinci anıtın inşası sırasında yerleştirildiklerini düşünüyorum' diyor.

Arthur'un Taşı, İngiltere'deki en belirgin ve en bilindik Neolitik Çağ anıtlarından biri.

Birkaç yerel efsane de işin içine girince taşın kökeni Kral Arthur'a bağlanmış. Fakat böyle bir şeyin mümkün olması için taşların binlerce yıl boyunca orada bulunmuş olması gerekiyor. Ayrıca tarihçiler de Kral Arthur'un gerçekten yaşamış olduğuna pek olanak vermiyor. Bir efsaneye göre taşlardan biri üzerindeki işaretler, bizzat dua etmek için önünde diz çöktüğünde Arthur tarafından kazılmış. Bir başka efsanede ise işaretler, öldürdüğü bir devin dirseklerini vurması sonucu oluşmuş. Arthur'un taşlarına altına gömüldüğü de öne çıkan söylentiler arasında.

Arthur'un Taşı'nın, 5.700 yıl kadar önce Neolitik Çağın başlarında ayin düzenlemek amacıyla inşa edilen bir anıt olduğu düşünülüyor.

5.500 yıl kadar önce de taşların bölgeye getirilmesiyle anıt, bu sefer genişleyen çevre yerleşimlere de uyum sağlayacak şekilde yeniden inşa edildi. Örneğin, direklerin işaret ettiği iki tepe arasındaki düzlüğün yolcuların geçtiği bir patikayı, önemli bir kaynağı, dost bir yerleşim yerini ya da ruhani önemi olan bir başka yeri işaret ettiğine kesin gözle bakılıyor.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir 👇

Hüküm Sürdüğü Topraklardan Kovulduktan Sonra Mağarada Yaşamak Zorunda Kalan Kralın Bi' Acayip Hikayesi
900 Yıl Önce Yaşayan Askerin Kemiklerinin İncelenmesi Sonucunda İki Cinsiyet Kategorisine de Girmediği Görüldü
Senelere Meydan Okuyarak Günümüze Ulaşan Eserlere Son 20 Yılda Yapılan Birbirinden İlginç Keşifler

Popüler İçerikler

10 Kasım 1938’de Hayatını Kaybeden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Son Sözü "Aleykümesselam" Oldu
"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler
18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu