Billur Aktürk Yazio: Kötülüğün Dayanılmaz Hafifliği

İnsan neden kötülük yapar? Neden felsefe ve teoloji bu konuyla bu kadar çok ilgilenmiş? Dahası neden herkes kötülüğü, anlatırken, başkalarını işaret ediyor? Herkes mükemmel ise, kötüler kim?

Herkesin tartışmasız kabul ettiği gibi, insan kainatta bilinen en vahşi türlerden biri.

Peki, bir antilobu yiyen aslan ile üç yaşındaki çocuğa tecavüz eden insanın kötülüğü hangi paralelde buluşabilir? Eğer kötülüğün değer birimi insan bilinci ise, demek ki kötülük, insanın acı çekerek öğrendiği ve kurduğu değerler sisteminin bir sonucu, ahlaki çıkarımı. Tabi, bu çıkarımı yapabilmek için iyilik kavramını da tanımlayabilmek gerekiyor. Çünkü kötülük, iyiliğin tam karşısında bir yere konumlanmış. O halde, tam bu noktadan soralım; kötülük insanın bir parçası ve hedef iyilik ise, iyilik ve kötülüğü ayıran çizginin nereden geçtiğine, kim- kimler- nasıl karar veriyor? Mesela, kötülük göreceli olabilir mi? Şöyle de sorabilirim, ‘Ben – biz, çok acı çektik ve bu yüzden bunu yaptık’ diyen her insan ya da topluluk, hep haklı ve iyi olan taraf mıdır? Mesela, bir amaç – ideal iddiası ile, insana rağmen yapılan bir kötülüğü meşru kılma hakkı, nasıl elde edilir?  Peki siz, bir ideal için, insana rağmen kötülük yapabilir misiniz, bu kötülüğün bir sınırı var mıdır? Nereye kadar gideceğinizi, vicdanınız mı- yasalar mı belirler?

Ünlü filozof Platon: ‘’Tanrıların bile olmadığı bir yerde, bana kötülük yapan biriyle karşılaşmış olsam, ben ona kötülük yapmam. Çünkü eve döndüğümde bir katille yaşamak istemem’’ diyor. Bu itiraf aslında, kötülüğün karşısında VİCDAN denen kavramın ihtişamını açıklıyor. İyi de, iyi ve kötünün değişmeyen temeli vicdan ise, vicdanın herkeste aynı şekilde tecelli etmediği ortada.  O halde, kötülük mutlak bir şey değilse, hatta zamana – coğrafyaya- statünüze- eğitim durumunuza vs vs göre değişiyorsa, kötülük gerçekten nedir? Kimi felsefecilere göre: ‘’Bir şeye kötülük diyebilmemiz için, o şey, sadece ahlaki değil bilimsel ölçülere de oturmalı. Mesela, ahlaken adam öldürmek, kötülüktür. Sıkça kullanılan bir örnek üzerinden açıklayayım; ama bunu ‘devlette görevli üniformalı biri’ yaptığında anlamı değişebilir. İşte bu nokta zurnanın zırt dediği yer. Burası, insanın kendi kötülüğü ile yüzleştiği kıpkırmızı bir alan.

Peki, cehalet ve vicdan arasındaki alana da bir dokunalım mı?

Ne dersiniz, vicdanın sınıfı, fakiri- zengini, doğusu- batısı olur mu? NAZİ Almanya’sında, Bosna – Hersek’te, Ruanda’da, Cezayir’de, Arakan’da, Uygur’da  vs vs  yaşanan toplu katliamları hatırlayın. Milyonların gözü önünde, insanlar kadın- yaşlı- genç- çoluk, çocuk demeden öldürüldüler. Hem de ‘iyi insan- iyi çevreden gelen insan’ diye tanımladığımız toplulukların gözü önünde. Nasıl oluyor da, örneğin seyrettikleri acı bir öyküde, bir film karşısında gözyaşlarını tutamayan insanlar, birden bu kadar kör kalabiliyorlar? Hatta kötülüğe birbirlerini azmettirebiliyorlar? Ne dersiniz, insan aklı nasıl kötüyü seçiyor? Ya da gerçekten kötüyü seçiyor mu? Şöyle de söyleyebilirim, insanlarda bir ‘’ahlaki zeka’’ dan söz etmek mümkün ise, bu zeka hangi erdemler üzerinde yükseliyor? Düşünsenize, bazen iyi niyetle de kötülük yapabiliyoruz…

Madem erdemler dedik, buradan devam edelim. Günümüz rekabet dünyası, sizce de kötülüğü besleyen bir rahim görevi görmüyor mu? Kimin söylediğini hatırlamıyorum, bir söz geldi aklıma ‘’Yarışı bir kişinin kazacağı bir ortamda kötülük olur’... Yarışı kazanmak için, kaç kişinin ayağına bastınız? Bu rekabet mi – kötülük mü? Yoksa, sosyal öğrenme ile mi gerçekleşiyor kötülük? Yani, acaba bir şeye iyi veya kötü derken, ‘’kullanışlı olma haliyle’’ değerlendiriyor olabilir miyiz? Yani işimize gelene iyi, işimize gelmeyene kötü mü diyoruz? 

Hadi devam edelim :) ‘’Kötülüğün aynı zamanda, iyiliğin çürütülmüş hali’’ olduğunu düşünürsek, günümüzde bir değer haline gelen kötülüğe pek de şaşırmamak lazım sanırım. Ne demek istiyorum, baksanıza, tüm filmlerde, dizilerde kötülükler- kötü karakterler büyük ilgiyle izleniyor. Madem bu kadar iyiliğe öykünüyoruz, bu durumu nasıl açıklamak gerekir? Diyelim bu duruma siz de karşınız ama ne yapabilirim ki diye düşünüyorsunuz.  Sorumluluğu otoriteye teslim edince, kötünün egemen olmasında tuzunuz olmamış mı oluyor?

Gelelim teknolojinin kötülük için sağladığı konfora.

Teknoloji, hayatla birlikte, insanın ruhsal yapısını da etkiledi. Ne demek istiyorum, kitle iletişim araçları sayesinde insanlar arasında sınırların kalkması, her türlü çirkinliği sergileyecek ortamlar yarattı. ‘’Sosyal Medya, kötülüğün artmasında bir sebep mi – bir sonuç mu?’’ tartışmaları bir yana, bu dijital ortam tembel, kibirli, aç gözlü, haris, insan müsveddeleri için harika bir mecra yarattı. Bu insanlar, kötülük yaparken isimleri görünür olmadığı için hiç utanç ya da suçluluk duymuyorlar. Üstelik, yüz

yüze iletişimin getirdiği sorumluluk da olmayınca, elden ne gelirse, veryansın dayıyorlar. Sorumluluk insanın kötülük yapmasına bir engeldir, adabın- edebin bir değer addetmediği bir ortamda, kötülüğü nasıl önleyebiliriz ki?

Yani işimiz, mahşeri – toplumsal vicdana kaldı. Baksanıza, bugün dünyanın her yerinde sistematik bir kötülük yaygın. Örneğin Suriye’de hala çocukların- sivillerin üzerine bombalar yağıyor ve dünya hala seyrediyor. Oysa, 20.yy’ın en büyük utançlarından biri olan Nazizm’den ders almış olmamız gerekmiyor muydu? İnsanlar yaptıkları bir kötülük karşısında yakalandıklarında, sorumluluğu almak- evet ben yaptım demek yerine ‘’şeytana uydum‘’ diyorlar. Yani, her şey şeytanın suçu ise, hani insan

iradesi özgürdü? 

Bana göre kötülük, hakikat ve gerçeklik arasında, yani olan ile olması gereken arasında gizli.  Siz hiç, kötünün kötü olduğunu kabul ettiğini gördünüz mü? Ben de görmedim. Kuvveti şiddete dönüştüren şey akıldır. Bu kuvvet, ister kas gücünüzden- ister statünüzden gelsin, eğer aklınız sizi kötülüğe itecek donanıma sahipse, mesela en basitinden güç odaklı yaşıyorsanız, kötülüğün sopası elinizde demektir. Bu durumu çağımızın kapitalist hastalığı ya da modernitenin bir sonucu olarak açıklamakta, etrafınızda sizinle ilgili tanımı değiştirmez.

Twitter

Instagram

Popüler İçerikler

Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?