Bazen kendime soruyorum, dostlara heyecanla anlattığım adam gerçek mi, yoksa ben mi yaratıyorum diye. Birini eskimiş kahkahaları sever gibi sevmek, onun her gidişini savuşturduğunda sanki büyük bir fırtınayı savuşturmuş gibi hissetmek, söyleyecek onca söz varken kıyamayıp susmak, onun yerine korkuları yüklenmek, yaşamın – her zorluğun üstesinden gelmesini, aydınlıklara karışmasını, aşka – koyduğunuz inanca sırt dönmemesini istemek...
Kim istemez. Ama, size karşı ‘yaşam yorgunu’ gibi davranan, kendisi dışında herkesi- her şeyi unutan biriyle, bunların hiç biri olmaz. Elinizde son kalan şey, hep yeniden başlamak olur. Yeniden... Ve yeniden… Yeniden… Siz de, aşk karmaşasıyla başa çıkmayı, en değerli şeyiniz çalınırken öğrenirsiniz: zamanız. Hem, maşukla size ait olduğunu sandığınız her özel anın, sizde derin bir acısı varsa, bu kadar korktuğunuz gerçek ne olabilir? Bir hüzzam bestedir ayrılık ve ‘ayrılıkta, sevdaya dahildir’. Dünyanın en güzel şeyi, ‘rağmen’ doğruyu yapabilmektir. Hazzı müthiş ve şaşırtıcı oluyor…
‘’Sevmek güzel meslek. Ama zor’’ B. Eyüpoğlu
Peki ne dersiniz, saatlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı, en özel günlerimizi vs vs beraber geçirdiğimiz insanları olması gerektiği kadar seviyor muyuz? Mesela, özgürlük vermeyen, dolayısı ile güven duyulmayan bir ilişki değer addeder mi? Şunu demek istiyorum, dostlarınızla, içinde bulunduğunuz toplumla, ailenizle beraberken, yalan söylüyor musunuz, ya da kendinizi ne kadar saklamak ihtiyacı hissediyorsunuz? Zayıf taraflarınızı yansıtırken, içinizdeki zehri dışa vururken, dostum dediğiniz insanlara ne kadar perdesiz davranıyorsunuz? Başarılarınızla böbürlenirken, başkalarının başarısına ne kadar katılıyorsunuz? Ne kadar ben merkezcisiniz, empati duygunuzdan ne haber?
Bunları soruyorum, çünkü kendinizi özgür, yalın ve samimi hissetmiyorsanız burada bir sorun vardır. Söylemek istediğimi biraz daha açayım, duygularınızı, başarılarınızı, kayıplarınızı, gizlerinizi vs vs paylaşırken ya da sonrasında, anlattıklarınızdan ötürü dostlarınızdan kuşku duyuyor musunuz ya da onları kaybetmekten korkuyor muyuz?