Güney Kore'den Kuzey Kore'ye geçiş yapabilmek için önce Çin'e gitmemiz gerekiyor. Aradaki 70 km'lik karayolundan gitmek yerine Seoul'dan Beycing'e, Beycing'den de Pyongyang'a ikişer saatlik iki uçak yolculuğu yapıyoruz. Air Koryo'ya ait Tupolev cinsi küçük bir uçağa biniyoruz.
Macera başlıyor. Uçakta merakla etrafa bakınmaya başlıyoruz. Üzerlerinde üniformalarıyla liseli bir öğrenci grubu geçiyor koridordan. Lacivert üniforma, boyunlarında kırmızı fular, göğüslerinde kırmızı Kim Il Sung rozetleri. Uçakta turistler dışında herkes Kim Il Sung rozeti takıyor. Daha sonra öğreniyoruz ki, bu rozetler Sosyalist Gençlik Komitesi tarafından 15 yaşından itibaren halka dağıtılmaya başlanıyor. Yabancılara ise kesinlikle verilmiyor. 'Rozet edinmek için yabancıların Kim Il Sung'a saygısını kanıtlaması gerekiyor' diyor Koreli rehberimiz, 'örneğin devlete para bağışlamak gibi'.
Uçakta iki tane film gösteriliyor. İlki savaş sırasında geçen, bir aşk hikayesi. Erkeğin savaşa katılması lazım, ikisi de üzgün ama söz konusu olan 'ulusal mücadele'. Gururlu bir şekilde ayrılıyorlar. Sonrasında sirenler, sığınaklar, savaşan köylüler, devrimci marşlar. Film Korece olsa da, dikenli telin iki tarafında ağlayan sevgililer, filmin Kore'nin bölünmesiyle ayrılmak zorunda kalan bir çiftin hikayesi olduğunu anlamamıza yetiyor. Ardından bir film daha başlıyor. Başrolde aynı aktör var. Benzer bir hikaye şehirde geçiyor, kahramanımız bu sefer bir askeri canlandırıyor.
Pyongyang'a iniyoruz. Havaalanının küçük bir terminali ve tek bir tezgahtan oluşan içki, sigara ve ginseng ürünlerinin satıldığı bir Duty Free mağazası var. Uçakta doldurduğumuz ülkeye giriş formlarını teslim edip pasaport kontrolünden geçiyoruz. Formlar resmi seyahatlere yönelik hazırlanmış: 'delegasyon ismi', 'davet eden komitenin ismi' gibi sorular var. Bir de boş bırakmayı tercih ettiğimiz 'ırk' hanesi.
Ayrıca üzerimizdeki iletişim araçları ve kitap-gazete gibi yayınlarında beyan edilmesi gerekiyor. Havaalanından çıkmadan önce cep telefonlarımızı ülkeden çıkarken geri almak üzere teslim ediyoruz ve ülkeye telefon ve politik ya da pornografik yayınlar sokmak yasak olduğu için son kez çantalarımızı kontrol ettiriyoruz.Yerel rehberler
Havaalanının kapısında bizi rehberlerimiz karşılıyor. İkisi kadın, tam üç rehberimiz var. Hepsi bizi ve birbirlerini kontrol etmekten sorumlu. İkisi otobüsün en arkasında otururken, Lee en önde Türkiyeli rehberimiz Faruk Pekin'le oturup, elindeki mikrofonla bize bilgi veriyor. Rehberlerimizin konuşmalarının bu mikrofon aracılığıyla kaydedildiğini öğreniyoruz. Lee sorularımızı cevaplarken oldukça temkinli.
Belirlenen program dışında hiç bir yere gitmeye ikna edemiyoruz onları. Sadece tur programında belirlenen anıtlar, müzeler gibi yerlerin önünde otobüsten iniyoruz. Buralarda da olurda biriyle konuşursak, panikle bizi bir an önce otobüse bindirmeye çalışıyorlar. Yerel rehberlerin görevlerinden biri de turistlerin sosyal hayata karışmasını engellemek.
Otobüste dağıtılan broşürlerde gideceğimiz yerlerin resimleri ve Kore'nin konumu, yüzölçümü gibi birkaç bilgi yer alıyor. Bir de şu cümle: 'Geleceğe odaklı optimizmle kendi sosyalizmini yaratıp, geliştiren ve mutlulukla ilerleyen ülke. Günümüzde KDHC'nin cazibesi bu.'3