Televizyon programlarında muhtemelen sık sık duymuşsunuzdur bu argümanı.
Cevap, çoğu zaman evet. Çünkü çocukluk dönemlerinde yaşanan travmalar, bilinçaltında saklanır ve ilerleyen zamanlarda daha yıkıcı bir biçimde tezahür eder.
Eğer çocukluğa inilmesine rağmen problemin sebebi anlaşılamamış ve çözüm bulunamamışsa, işte bunun gibi durumlarda kişinin önceki yaşamına giderek, o yaşamındaki problemleri çözmek için uygulanan terapinin adıdır, regresyon.
Ya da bir diğer şekilde ifade edecek olursak, çocuklukta yaşanan problemlerle bağlantılı gibi görünse de, problemin çok daha geçmişte hatta bir önceki hayatında olduğunu ve bu problemin çözümü için de o yaşama geri gidilmesi gerektiğini öğütleyen terapi yöntemidir.
Bu izlerin ancak o yaşamalara gidip, durumu anlamakla çözülebileceğini düşünen insanlar tarafından da uygulanır.
Bu bozukluklar da şimdiki yaşamda, bazı konularda blokeler oluşturmaya ve kişinin kendisini tam anlamıyla ortaya koyamamasına sebep olur.
Bilinçaltına yapılan her yolculukta olduğu gibi, kişinin bu yolculuğa konunun uzmanıyla birlikte çıkması elzem bir şeydir.
Fakat, bu esnada terapi yapılan kişinin bilinci açıktır ve yarı trans halindeyken, önceki yaşamında gördüklerini anlatması sağlanır.
Çoklu evrenler teorisi gibi başka hayatlarımızın da olabileceğini öne süren pek çok çalışma yapılıyor ve bazı veriler elde edilmiş olsa dahi, henüz bilimsel olarak şu anki yaşamımızdan başka bir yaşamı daha yaşadığımıza dair herhangi bir kanıtımız yok.
Bilinçaltına yapılan gizemli yolculuk sırasında, dipsiz kuyunun karanlık köşelerinde kalanları çıkartmak amacıyla yapılan bu terapiye inananlar olduğu kadar inanmayan da çok fazla uzman var.
Bilinçaltı kavramının belki de en anlamlı ve güzel tanımını, ünlü bilim kurgu yazarı Ursula K. Le Guin şöyle yapıyor:
Bilinçaltı korkunçluklarla, fesatla dolu bir lağım çukuru değildir. Kâbuslarla kaynaşan karanlık bir lağım çukuru da değildir. Sağlığın, hayal gücünün, yaratıcılığın pınarıdır bilinçaltı. Bizim adına 'kötülük' dediğimiz şey uygarlığın, onun kısıtlamalarının ve baskılarının bir ürünüdür asıl; bunlar kişiliğin kendini özgürce, kendiliğinden ifade etmesini engeller. Psikoterapinin amacı tam da budur işte: bu temelsiz korkuları ve kâbusları ortadan kaldırmak, bilinçaltında olanları su yüzüne çıkarıp rasyonel bilincin ışığına tutmak, onları tarafsızca mercek altına almak ve nihayet korkacak hiçbir şey olmadığını görmek…
uvvv yeah