Bilimin Korkunç Yüzüyle Tanışın! İnsanı Keşfetmek Uğruna Yapılan Birbirinden Ürpertici Deneyler

Psikoloji tarihi boyunca insanların düşünme ve davranış mekanizmaları üzerine araştırmalar, çalışmalar ve deneyler yapılmıştır. Bu araştırmalar sonucunda çok değerli bilgilere sahip olunsa da bazı deneyler var ki bize 'Bilim gerçekten bu kadar acımasız olabilir mi?' diye düşündürüyor. Psikoloji tarihinin en acımasız, akıllara durgunluk veren ve birbirinden ilginç deneylerini sizin için sıraladık.

1. Stanford Hapishane Deneyi: Gücün Etkisi

Başkalarına sözünüzü dinletebileceğiniz bir otoriteniz olsa zalim olur musunuz? Yoksa kanatları eksik bir melek olarak mı kalırsınız? Philip Zimbardo bu soruların cevabını bulmak istedi ve bir deney tasarladı. Ama 46 yıl boyunca yankıları sürecek bir olaya imza atacağını o da tahmin etmemiştir. Başladığı andan itibaren çok eleştiri alan bu deneyde insanın içindeki kötülüklerin elinde güç olduğu takdirde ortaya çıkarılacağı kanıtlanmış ve kısa bir süre sonra deney tahmin edilenden erken sonlandırılmıştır.

Deney için Stanford Üniversitesi'nin Psikoloji bölümünün bodrum katı yapay bir hapishane haline getirildi.

70 kişi arasından seçilen katılımcılar  'mahkum' ve 'gardiyan' olarak iki gruba ayrılmıştır. Deney gereği mahkumlar evlerinden tutuklanarak götürüldü ve ilk gün sorunsuz geçti. Mahkumlar ve gardiyanlar çok çabuk bir şekilde rollerine adapte olmuş ve ikinci gün ile sorunlar patlak vermeye başladı. İlk olarak mahkum olan katılımcılar isyan ettiler, gardiyan rollerindeki katılımcılar ise psikolojik ve fiziksel şiddetin boyutlarını giderek arttırdılar. Olayların çığrından çıkması ve üniversite yönetiminin de devreye girmesi ile 15 gün sürmesi planlanan deney 6. gününde sonlandırıldı.

Deneyden esinlenen başka araştırmalar ile birlikte beyaz perdeye yansıyan yapımlar da var.

Deney, ilk olarak 2001 Almanya yapımı Deney filmine, daha sonra 2010 yapımı The Experiment filmine ve son olarak 2015 Amerika yapımı aynı adlı The Stanford Prison Experiment filmine konu olmuştur.

Sizi hapishaneye kapatsalardı? : Stanford deneyi!

2. Milgram Deneyi: İnsanın Zalim Olma Kapasitesi

Peki insanlar kendi vicdani değerlerine ters olmasına rağmen otoritenin buyruklarını yerine getirir mi? Yale Üniversitesi psikologlarından Stanley Milgram bu soruyu merak etti ve psikoloji dünyasında ses getiren bir başka deneye imza attı. Deneyler Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann'ın Kudüs'te yargılanmaya başlamasından üç ay sonra, Temmuz 1961'de başladı.

Deneyde, deneğin karşısındaki kişiye gerçekten acı verdiğini sanması sağlandı.

Aslında deneyin kurulumunda tabii ki birine bilerek elektrik şoku verilmemiştir. Ama işbirlikçi öğrencinin attığı çığlıklar ile böyle sanılması sağlanmıştır. İşin ilginç tarafı ise elektrik şokunu veren katılımcının kendi vicdani değerleri ile çatışmasına rağmen otoriteye uyup karşısındaki kişiye her yanlış cevapta bir üst derecede elektirik şoku vermeyi kabul etmesidir. Hatta öğrencinin acıdan bilincini kaybettiği söylenildiğinde bile şok vermeye devam etmişlerdir!

Sonuç? Sıradan insanlar otoritenin emirleri doğrultusunda her türlü etik ve ahlak dışı davranışı yapabiliyor.

Experimenter: The Stanley Milgram Story (2015)

Deney'in sahibi Stanley Milgram'ın hayatı ve deneyin ayrıntılarını anlatan 2015 yapımı bir film vardır.

3. Canavar Deneyi

1939 yılında ABD’nin Iowa eyaletinde 22 yetim çocuk üzerinde kekemelikle ilgili bir deney yapıldı. Deneyi yapanlar düzgün konuşmayla ilgili bir müddet eğitim verdikleri çocukları iki ayrı gruba ayırdılar ve ilk gruba olumlu bir geri bildirim verdiler. Çok düzgün konuştuklarını ve mükemmel bir iş çıkardıklarını söylediler. İkinci gruba ise tamamen negatif ve olumsuz görüşler bildirip çok kötü konuştuklarını ve hepsinin birer kekeme olduğunu ve yaşamları boyunca kekeme kalacaklarını söylediler.

Negatif geri bildirim alan gruptaki normal çocukların çoğu, hayatları boyunca psikolojik rahatsızlıklar ve konuşma bozuklukları yaşadı.

Wendell’in akademik çevreden arkadaşları bu deneye 'Monster Study' yani 'Canavar Deneyi' adını verdiler çünkü Wendell’in sırf hipotezini test etmek için yetim çocukları kullandığını söylediler. O zamanlar Nazi’lerin insanlar üzerinde yaptığı deneylerden dolayı yargılanmaları devam ettiği için Dr. Wendell de bu deneyi korkup gizledi.

4. Küçük Albert Deneyi

Korku doğuştan gelen bir dürtü mü yoksa yaşadığımız tecrübelerle oluşan bir refleks mi? Deneyin başlangıcındaki soru ne kadar olağan olsa da; belki de bilim dünyasının en korkunç deneyi olabilir. Davranış Psikolojisi ekolünün kurucusu Watson ve asistanı Rosalie Rayner, çalıştıkları John Hopkins Hastanesi kreşinde oynayan çocukları uzaktan incelerler ama korkunun temelini öğrenmeleri için belli testler yapmaları gerekir.

Minik bebeğe sırasıyla beyaz bir fare, tavşan, yanan kağıt parçaları, peruk, maske gibi ilk kez karşılaşabileceği nesneler ve durumlar gösterilir.

Amaç, Albert’ın bunlara koşulsuz karşı tepkisi olup olmadığını incelemektir. Sonuç olarak Albert, gördüğü hiçbir nesneye karşı korku göstermez; her şeye gülümser ve dokunmak ister. Daha sonra boş bir odaya giderler ve odada Albert'ın yanına beyaz laboratuvar faresi salarlar. Albert, fareden korkmadığı gibi, tam tersi bir tepki göstererek fareyi çok sever, yakalamaya çalışıp, gülmeye başlar. Bundan sonra ise Albert fareye her ulaşmaya çalıştığında bir metale çekiç ile vurarak Albert'in korkmasını sağlayan bir ses çıkarırlar.

Sesleri duyan küçük Albert ağlamaya başlar.

Oda yeniden sessizleşince fareyle oynamaya devam eden Albert, yine fareye dokunduğu ilk anda psikologların çıkardığı o gürültülü sese maruz kalır. Bu deney birkaç gün sürer ve tekrarlanır. Watson ve Rayner deneyi ileri noktaya taşıyıp tavşan ve başka tüylü objeler de getirirler. Çıkan sonuç: Albert, özellikle ne zaman beyaz renkli, tüylü bir nesne görse ondan korkup, ağlamaya başlar ve kaçmak ister. En sonunda  küçük Albert artık gördüğü pamuk, beyaz tavşan ve benzer nesnelerin karşısında demir çubuklarla çıkarılan ses olmamasına rağmen korkmaya başlar. Amerikan Psikoloji Birliği'nin verilerine göre ise küçük Albert’in asıl adı Douglas'dı ve 6 yaşında hidrosefali’den (beyinde su toplanması) hayatını kaybetti.

5. Sosyal kimlik deneyi

Robbers Cave deneyi, Oklahoma devlet parkında 11 yaşındaki erkek çocuklardan oluşan iki grupla yapılmıştır. Deney aracılığıyla ayrımcılık ve ötekileştirmenin bir toplumda ne kadar kolayca tetiklenebileceği, farklı gruplar arasında düşmanlığın nasıl büyük bir hızla büyütülüp çatışma çıkarılabileceği ortaya konmuştur. Aynı yaşta 24 gencin ıssız bir yaz kampında beraber vakit geçirmesi planlandı ve ikişer grup olarak farklı araçlarla ulaşım sağlandı. Hatta deneyin sahibi Muzaffer Şerif günlük hayatında arkadaşlık eden çocukları farklı gruplara koyarak tepkilerini inceledi.

Ayrıntıları kağıt üstünde son derece titizlikle tasarlanan deneyin ilk sonuçları çok geçmeden alındı.

İki grubun üyeleri de kendi aralarında bir hiyerarşi oluşturmuşlardı. Astlar üstlerden koşulsuz emir alıp bunları yerine getirirken, üstler emir vermekten ve yeri geldiği zaman sert davranmaktan çekinmiyorlardı. Deney'in aşamalarından ilki 'ortama uyumlama' gerçekleştiği zaman gruplar birbiri ile tanışmaya hazırdı. İkinci aşama 'çatışmanın doğuşu'nda ise gruplar eğlence ve spor dalları ile birbirleriyle rekabet ettiler. Ancak gruplar birbirlerini hırpalamaya o kadar müsaitlerdi ki, ikinci aşama kısa tutularak direkt son aşamaya geçildi ve kampın su borusu deneyin başındakiler tarafından bozularak karşıt grupları ortak bir hedef için çalışmaya mecbur bıraktılar. Öyle ki dönüş yolunda karşıt gruplar aynı otobüs ile dönmek istediler.

6. Uyum: Yalan Söyleyen Gözlerine İnanma

Listemizin belki de en komik deneyi olabilecek maddemize geldi sıra. 1951 yılında Solomon Ash, bireysel yargının grup tarafından ne kadar etkilenebileceğini belirlemek istedi ve bunun için bir deney dizayn etti. Deney dizaynında odada bulunan bir kişi hariç diğer beş denek işbirlikçi olacak şekilde ayarlandı. Ve kişinin emin olduğu bir konuda bile kendinden nasıl şüphe edip yanlış söyleyen beş kişiye uyum gösterdiği ölçüldü.

Soru gayet basitti. Sizce hangi çizgi daha kısa?

Siz bile resme bakınca direk A şıkkını tercih edebilirsiniz fakat deneyin dizaynında işbirlikçiler C şıkkını söyleyerek deneğin kendinden şüphe etmesini sağladılar. Sonuçta katılımcıların yarısı kendilerine sıra geldiğinde aynı yanlış cevabı verdiler. Bulgulara göre insanların üçte biri doğru bildiklerini görmezden gelip grubun ısrar ettiği yanlışı seçiyor. Bir kişi grubun etkisi altındayken sizce başka neler yapabilir?

7. Bilişsel Uyumsuzluk: Kendimize Karşı Yalancılık

Biri insanların kendi hislerini, inançlarını ve arzularını görmezden gelmede ya da kendilerine yalan söylemede oldukça iyi olduğu konusunda şüphelenmeye başlamış olmalı ki 1959 yılında bir grup psikolog 'Bir kişi kendi deneyimlerini ne kadar görmezden gelebilir, hatta doğru olmadığını bilmesine rağmen karşısındakini aksine ikna etmeye yardım edebilir mi?' sorusunun cevabını bulmak için bir deney dizayn ettiler. Deneklere yapması çok sıkıcı bir iş veriliyor ve ardından sıradaki kişiye deneyin çok eğlenceli olduğu yalanını söylemelerini istiyorlar ve her deneğe rastgele olarak 20 dolar ya da 1 dolar veriliyor. Ardından anket yapılıyor 'Peki deney sırasında gerçekten eğlendiniz mi?' sorusuna, 20 doları alanlar çok sıkıcı olduğunu söylerken 1 doları olanlar aslında gayette eğlenceli olduğunu o kadar da kötü olmadığını söylüyorlar.

8. Hafıza Manipülasyonu: Ne Gördüğünü Gerçekten Biliyor Musun?

1974’te araştırmacılar hafızanın güvenilirliğini ve gerçeklerin manipüle edilip edilmediğini test etmek için bir deney hazırladılar. 45 kişi araba kazasına dair bir film izlediler. Bu kişilerden dokuzundan arabanın ‘çarpma’ anında ne kadar hızlı gittiğini değerlendirmeleri istendi. ‘Çarpma’ kelimesini içeren sorular için arabaların hızları, ‘değdi’ kelimesini içerenlere göre 10 mil daha hızlı olarak değerlendirildi. Bir hafta sonra katılımcılara kırılan camlar (kazanın daha ciddi olduğunun göstergesi olarak) ve filmde olmamasına rağmen kırılan camı hatırlamalarını daha çok kolaylaştıracak diğer kelimeler kullanıldı. Tek bir betimleyici kelimenin bile hafızamızdaki bir olayı degiştirebilmesi oldukça etkileyici gözüküyor!

9. Kitle Paniğinin Anatomisi: Dünyalar Savaşı

Orson Wells 1938 yılında H.G. Wells’in 'Dünyalar Savaşı' adlı romanının bir adaptasyonunu radyoda yayımladı. Bu durum, yayını dinleyen yaklaşık 6 milyon kişiden 3 milyonu için paniğe sebep oldu. Princeton psikologları daha sonra New Jersey sakinlerinden 135’iyle radyo yayınına verdikleri tepki üzerine görüşme yaptı. Endişelenen insanların büyük bir çoğunluğu -en eğitimlileri bile- yayının geçerliliğini asla test etmemiş ve sadece radyo yayını olduğu için itimat etmişler. Günümüzde bu kadar kolay kanmayacağımızı düşünebiliriz, fakat çok da emin olmayın. Medyanın duygularımız ve isteklerimiz üzerindeki manipülasyonunu düşünün!

10. Üçüncü Dalga Deneyi

Milgram'ın otoriteye bağlılık deneyinden etkilenen deneyse, son derece demokratik topluluklarda bile faşizmin çekiciliğinin toplumun içine sızıp sızamayacağı araştırılmıştır. 4 gün süren deneyde sonuç şaşkınlık verici olmuştur. Öğrenciler giderek artan bir öğrenme motivasyonu gösterdiler ama çok daha ötesinde ve endişe verici bir şekilde, aynı sınıftan olmayan kişilere karşı dışlama ve hor görme gibi son derece kötü niyetli bir takım davranışlar gösterme konusunda istekli hale geldiler. Çok daha korkutucu olanı ise, bu davranışları sınıf dışında da devam ettirmeleri oldu. Böylece çalışma 4 gün sonunda noktalandı.

Deneyi konu alan 1981 yılında yazılmış olan The Wave adlı bir kitap vardır ve bu kitabı konu alan 2008 yapımı Die Welle isimli Alman filmi mevcuttur.

Film her ne kadar deneyden biraz uzaklaşmış olsa da, konuyu anlayabilmeniz için çok değerli bir kaynak olduğunu söyleyebiliriz. Film başladıktan yarım saat sonra “links rechts” diye sınıfla birlikte tempo tutarsanız kendinize şaşırmayın.

11. Risk Davranışı: İhtimal Teorisi

Riskli durumlarda karar verme davranışıyla ilgili çalışmaları, araştırmacı Daniel Kahneman ve Amos Tversky’e Nobel kazandırdı. Teori, ekonominin tahmin edici modellerinde ve pazarlama kampanyalarında kullanılıyor. Aslında her şey çerçeveyle ilgili. İnsanlar bir durumun nasıl sunulduğuna bağlı olarak farklı davranışlar sergileyebiliyor.

Kaybetme durumunda daha çok risk alabiliyoruz.

Aksine kazanabileceklerini düşündükleri durumlarda daha az risk alma davranışı gösteriyorlar. Garip bir şekilde tahmin edilenden zıt bir işleyiş var. Aklınızda bulunsun bir daha poker masasında blöf yapmayı deneyebilirsiniz!

Popüler İçerikler

Fenerbahçe Asbaşkanı Acun Ilıcalı'dan Trabzonspor Derbisi Öncesi Kritik Açıklamalar!
Galatasaray'ın Avrupa'daki Rakibi Tottenham'da Üç Oyuncu Sakatlandı!
6 Yıllık Evlilik Tek Celsede Bitti: Eşi Selim Selimoğlu ile Anlaşmalı Boşanan Bengü'den İlk Açıklama Geldi!
YORUMLAR
03.06.2018

gönüllü olarak bu tür bilimsel deneylere katilanlari elestirmiyorum ama habersiz olarak insan üzerinde deney yapanlar bilim insano falan degil! bilimin bir siniri olmali o da insanlarin temel hak ve özgürlükleri! bebeg‘e yapilan ise tam bir canavarlik! böyle bilim olmaz olsun! ben hicbir deneye katilmam, gönüllü siksen olmam ama olan da karismam. iste bilim ve deneyler bunlara saygi durmal zorunda... almanlar misal musevilere o kadar cok deney yapmislardi ki hem de zorla...

Pasif Kullanıcı
03.06.2018

o küçük çocuktan ne istediniz aq piç kuruları?bir insan ya,bilinci olan bi insan!hayvan dahi olsa anlar korkup kaçar,bunu anlamak için deney yapmaya ne gerek var yaa?!!bukadar gerizekalımısınız?!Allah belanızı versin.

03.06.2018

Şu en kısayı sorup kendinden şüphe etmesini sağlayan deneyi ve diğer deneyleri kimse yaşamasın aq sınıfta hoca soru sorduğunda bütün sınıf atıyorum b derken ben a dediğimde cevap a çıktığında nasıl hissetiğimi anlatamam (bir kaç kere yaşadım bunu) o duyguyu herkes tatmalı fbckdshfjkds neyse şaka maka gerçekten korkunçlar o insanlara acıdım.

04.06.2018

Ben B olduğunu bildiğim halde herkes B diyor diye A derim belki herkesle ben yanlış biliyoruz diye :)

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ