76 romantik çift gün boyu taşınan EAR isimli bir kayıt cihazıyla doğal konuşma anlarında takip edildi. Günlük ortalama dedikodu süresi 38 dakika olarak ölçüldü ve bunun 29 dakikası partnerle geçen sohbetlere aitti.
Ekip, dedikoduyu iyi ya da kötü diye etiketlemedi. Başkası hakkında tatlı bir övgü de oldu, hafif iğneleyici bir yorum da oldu. Önemli olan paylaşımın varlığıydı. Baş yazar Chandler Spahr dedikodunun her yerde olduğuna dikkat çekti ve bu gerçeğin görmezden gelinmemesi gerektiğini vurguladı.
Çiftler olayları birlikte tartıştığında duygusal hizalanma ve güven duygusu güçlendi. Araştırmacılar buna aynı takımda olma hissi dedi. Kıdemli yazar Megan Robbins günlük hayattan basit bir örnek verdi ve bir partide kimin ne dediğini birlikte yeniden konuşmanın bağ kurduğunu anlattı.
Aynı çalışmada, eşcinsel çiftlerin iyi oluş düzeylerinin daha yüksek seyrettiği raporlandı. Kadın kadın çiftler hem toplam dedikodu süresinde hem de ilişki memnuniyetinde en üst sırada yer aldı.
Uzman Shamyra Howard bu paylaşımların duygusal ve sosyal yakınlığı büyüttüğünü belirtti. Dedikoduya yatkın olmayanlar da benzer etkiyi üretebilir. Günün kısa bir özetini konuşabilirsiniz. İzlenen bir dizi ya da haber hakkında birlikte tepki verebilirsiniz.
Geçmiş bir tatili anıp yenisini planlayabilirsiniz. Sokakta ya da mahallede dikkat çeken ayrıntıları birbirinize gösterebilirsiniz. Rastgele sorularla görüş alışverişi başlatabilirsiniz. Önemli olan iki kişiye ait küçük bir dünyayı düzenli biçimde paylaşıyor olmanızdır.
Bence bu tarz araştırmalar ilişkilerde sağlıksız alışkanlıkları normalleştiriyor. Dedikodu yapmak, bir başkasının hayatı üzerinden konuşmak ve çoğu zaman olumsuz yorumlar üretmek demektir. Bu da çiftler arasında sağlıklı iletişimi değil, dış odaklı bir bağ kurmayı teşvik eder. İlişkiyi güçlendiren şey güven, empati ve karşılıklı saygıdır. DEDİKODU değil (NOKTA) :))