Bilim İnsanlarından Büyüleyici Keşif: Cüce Gezegen Ceres'te Organik Moleküller Bulundu

Bilim dünyası Ceres'te bulunduğu açıklanan organik moleküller nedeniyle heyecanlı bir dönemden geçiyor.

Science dergisinde yayınlanan araştırma sonuçları, bir hayli önemli veriler sunuyor. Siz araştırma başlığının yalnızca 'Ceres'in yüzeyinin belli bir bölgesindeki alifatik organik bileşikler' olduğuna bakmayın, bu sadece bilim insanlarının alçak gönüllülüğünden kaynaklanıyor. Yoksa başlık gayet de 'KEŞİF GİBİ KEŞİF YAPTIK, NELER BULDUK NELER' minvalinde olabilirmiş :)

Peki nedir bu kadar önemli olan? Gelin detaylara inelim.

Bir yerde organik moleküllerin var olması demek, orada yaşamın var olabileceğine dair bir ihtimal demek.

Baştan uyarayım: Bu organik moleküller Ceres'te yaşam olduğunun kesin kanıtı değil. Yaşam oluşmasa da organik moleküller oluşabilir.

İşin önemli kısmına gelecek olursak, Dünya yüzeyinde de yaşam oluşmadan önce Ceres'te bulunan organik moleküller bulunuyordu. Keşfin bu denli önemli olmasının nedeni bu. En az su bulmak kadar heyecan verici bir keşif diyebiliriz.

Aslında Dünya dışında organik molekül bulmak ilk defa yaptığımız bir şey değil.

200 yıla yakın bir süredir asteroitlerin bir parçası olarak yeryüzüne düşen meteoritlerin organik moleküller barındırdığını biliyoruz. Üstelik Ceres'in de Dawn görevi çerçevesinde, organik moleküller bulundurabileceği nedeniyle araştırıldığı da bir gerçek. O halde işin sürprizi nerede?

Şöyle ki, bu organik moleküller belli bir alanda bulundular.

Bu alan, Ernutet adlı bir kraterin çevresi. Uzmanların organik moleküllerin belli bir alanda toplanmış olmasıyla ilgili iki teorisi var. İlki, moleküllerin başından beri orada olduğu; yani Ceres'i oluşturan maddelerin içerisinde zaten bulunduğu üzerine. İkinci teori ise organik moleküllerin oraya bir kuyruklu yıldız veya asteroitten geldiği.

Bu iki teoriye göre de organik materyalin Ceres'in yüzeyine eşit oranda dağılması gerekiyor.

Fakat keşfe göre böyle bir durum söz konusu değil, hepsi bir alan içerisine toplanmış durumda. Keşfi ilginç ve esrarengiz yapan ilk nokta bu.

İkincisi ise bu organik materyalin alifatik yapıda olması. Bu noktada küçük bir kimya bilgisi vermek gerekirse; organik moleküller genel olarak iki gruba ayrılabiliyor: Aromatik ve alifatik. Alifatik gruptaki materyaller, aynı miktarda karbon içeren aromatik moleküllere göre daha güçsüz ve radyasyon ile ısıya karşı daha az dayanıklı.

Mars ve Jüpiter arasındaki asteroit kuşağında yer alan en büyük gök cismi olan Ceres'in yüzeyinin hayli aktif olduğunu belirteyim.

Dolayısıyla böylesine aktif bir yüzeyde, aromatik bileşiklerin görülmesini beklemek daha mantıklı. Zaten meteoritlere baktığımızda da gerçekten aromatik bileşiklerin alifatik bileşiklere göre ezici bir üstünlüğü olduğunu görüyoruz. Fakat nasıl oluyorsa, ilk defa Ceres'in yüzeyinde denk geldiğimiz üzere, bu sefer kompleks alifatik bileşikler üstün durumda. Hem de böylesine aktif bir yüzeyde. Keşfi esrarengiz yapan ikinci durum da bu.

Peki durumu bilim insanları nasıl ele alıyor?

Öncelikle bu moleküllerin başka bir gök cisminden gelme ihtimali pek yok, çünkü alifatik bileşiklerin böyle bir etkileşim sırasında oluşacak yüksek sıcaklıklar nedeniyle bozulacağı kesin gibi. Bir çarpışma olsaydı, bu materyaller yüzeye dağılırdı, belli bir noktada toplanmazdı. Dolayısıyla bu ihtimal de zayıf.

Bu da şu anlama geliyor: Bulunan bileşikler yüksek ihtimalle Ceres'e özgü.

Moleküllerin karbonatlar ve amonyak içeren killerle bulunması da bu ihtimali güçlendiriyor. Çünkü bu iki yapı, Ceres'in tüm yüzeyinde gözlenmiş durumda. Nedenleri olarak da hidrotermal süreçler gösteriliyor. Hidrotermal süreçlerin organik molekül üretebildiğini de kendi gezegenimizden çok iyi biliyoruz.

Veriler karbonatların ve amonyaklı kil yapılarının Ernutet krateri çevresinde daha fazla bulunduğunu da gösteriyor.

Dolayısıyla geçmişte, hidrotermal aktiviteler Ceres'te yoğun şekilde gerçekleşmiş gibi duruyor. Hatta Ceres'in en derinlerinde bir zamanlar bir okyanusun, denizin veya nehirlerin bulunmuş olması ve burada oluşan organik moleküllerin kabuktaki kırık ve çatlakları kullanarak cüce gezegenin yüzeyine ulaşmış olması ihtimal dahilinde.

Fakat ortada şöyle bir sorun da var: Bu minarelleri başka yerlere değil de, yalnızca Ernutet'in çevresine toplayan mekanizma nasıl işledi? Henüz bu konuda bir fikrimiz yok.

Her halükarda, tıpkı Dünya'daki okyanusların diplerinde olduğu gibi, Ceres'teki sıcak su ve organik materyal ikilisi bir hayli heyecan verici.

Hele de bu organik materyallere sahip alanlar, pek çok reaksiyonu tetikleyen nitrojence zengin kil yapılar olunca, Ceres'in yaşamın oluşması için bütün ideal koşullara sahip olduğunu söylemek pek de yanlış değil. Sonuçta gezegenimizdeki yaşam da, tam olarak keşfedilen bu yapılar gibi oluşumların etrafında başlamıştı.

Son olarak kraterin ismi olan Ernutet'in Mısır mitolojisindeki bolluk ve bereket tanrısından geldiğini düşünürsek, Dünya dışında yaşama ilk rastladığımız yer burası olursa, büyük bir tesadüf de olacak diyebiliriz... Bakalım sonraki araştırmalar bizlere neler gösterecek?

Popüler İçerikler

Skandallar Bitmiyor: Ablası MasterChef Beyza'nın "Tesettürlü Olduğu İçin" Tepki Gördüğünü İddia Etti!
Bahçeli’yi Eleştirdikten Sonra Ansızın Alaattin Çakıcı’yla Bir Araya Gelen Cübbeli Ahmet Görüşmeyi Anlattı
Erman Toroğlu, Galatasaray'ı 29 Ekim Kutlaması Sebebiyle Eleştirildi
YORUMLAR
21.02.2017

ne olursa olsun bu evrende tek biz degiliz kesinlikle baska canlilar da var..sadece "uygun" ortam olsun yeter...

İn organikse.

21.02.2017

<3 The Expanse <3

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ