İnsanlar tarih boyu salgın hastalıklarla boğuşmuş olsa da, bilinen ilk virüs düşündüğünüzün aksine veba ya da kolera değil. Bu ikisinden yüzyıllar önce o dönemin kaşifleri tarafından keşfedilmiş olan bir virüs mevcut. Detaylar için haberimize. 👇
İnsanlar tarih boyu salgın hastalıklarla boğuşmuş olsa da, bilinen ilk virüs düşündüğünüzün aksine veba ya da kolera değil. Bu ikisinden yüzyıllar önce o dönemin kaşifleri tarafından keşfedilmiş olan bir virüs mevcut. Detaylar için haberimize. 👇
Ancak bu gizemli 'görünmez' etkenleri tam anlamıyla kavramak onlarca yıl süren çalışmaları gerektirdi. Virüslerin keşfine dair ilk adım, 1876 yılında Adolf Mayer adlı Alman tarım kimyacısı ve Wageningen'deki Tarımsal Deney İstasyonu'nun müdürü tarafından atıldı. Mayer, tütün bitkilerini etkileyen garip bir lekelenme hastalığını tanımladı. Hastalığın bakteri veya mantarlar tarafından kaynaklandığını düşünse de, yaptığı testler ve mikroskopik incelemeler herhangi bir organizma bulamadı.
Asıl çığır açan buluş, 1892 yılında Rus botanikçi Dmitri Ivanovsky tarafından yapıldı. Ivanovsky, enfekte bitkinin özünün, bakteri tutucu bir filtreden geçirildikten sonra bile enfektif özelliğini koruduğunu keşfetti. Yeni bir şeyler bulduğunu bilse de, bazıları Ivanovsky'nin keşfinin önemini tam olarak kavrayamadığını düşünüyor.
Beijerinck, deneyin tütün mozaik hastalığının bir bakteri olmadığını, onun yerine 'contagium vivum fluidum' yani 'bulaşıcı canlı sıvı' olarak adlandırdığı bir şey olduğunu gösterdiğini savundu. Ardından patojenin bakteri olmayan doğasını tanımlamak için 'virüs' kelimesini kullanmaya başladı. Bu dönemde, ağız ve tırnak hastalığı, tavşan mixomatozisi, Afrika at hastalığı ve kuş vebası gibi birçok diğer hastalık yapıcı patojen de bakteri tutucu filtreden geçebildiği keşfedildi. Ancak bu 'görünmez' etkenin doğası hala belirsizdi.
1898'de İspanyol-Amerikan Savaşı sırasında, ABD ordusu Küba kıyılarına vardığında sarı humma tarafından harap oldu. Walter Reed, James Carroll, Aristides Agramonte ve Jesse William Lazear'ın çalışmalarıyla, hastalığın enfekte bir hastanın filtrelenmiş kan serumu aracılığıyla bulaştığı gösterildi. Bu keşif, sarı hummayı bir virüse bağlanan ilk insana bulaşıcı hastalığı yaptı. Virüslerin görülebilmesi, 1931 yılında elektron mikroskobunun icadına kadar mümkün olmadı. Ve yine, tütün mozaik virüsü, bir görüntüde yakalanan ilk virüs olma onurunu kazandı.
Franklin, X-ışını kristalografisi kullanarak tütün mozaik virüsünün yapısını, bir protein zarı tarafından sınırlanan tek zincirli bir RNA molekülü olarak tanımladı. Diğer çalışmaları, DNA'nın iki zincirden oluşan bir molekül olduğunu ve DNA'nın çift sarmal yapısının ünlü bulgularına yol açtığını belirlemeye yardımcı oldu.
Günümüzde virüslerin 'canlı' varlıklar olup olmadığı hala tartışılıyor. Virüsler etkin bir şekilde parazitlerdir. Üremek için canlı bir hücreye ihtiyaç duyarlar ve bakteriler gibi diğer serbest yaşayan mikroorganizmalar gibi bağımsız olarak dışarıda yetiştirilemezler. Ancak, bildiğimiz hayatın merkezinde yer alan DNA veya RNA'dan yapılmışlardır. Bu nedenle çoğu bilim insanı şu anda onları 'canlı' olarak kabul ediyor.