Bu deneyler, ilerleyen dönemlerde yeni doku ve organlar üretilerek bazı hastalıklara çözüm bulmak için yürütülüyor. Elbette söz konusu araştırmalar için özellikle genetik kodları insanlarınkiyle benzer olan şempanze, fare ve domuz gibi hayvanlar kullanılıyor. Kulağa korkunç ve tuhaf gelse de basitçe ifadeyle, bahsedilen hayvanlar organ nakli için yetiştiriliyor ve ardından ihtiyaç duyulan organ bu hayvanlardan alınıyor.
Kaliforniya Salk Enstitüsü’ndeki bilim insanları, insan ve domuz DNA’ları kullanarak hibrit bir embriyo geliştirdi. Bu oluşum domuz embriyoları içine gelişen insan kök hücreleri konmasıyla gerçekleşti. Amaç, insan vücudu için kullanılabilecek organların oluşturulmasıydı ve insan organı oluşturabilmek için fare veya sıçan değil, domuz gibi daha büyük bir hayvana ihtiyaç duydular. Ancak bu 'insan-domuz' embriyosunu, oluşturduktan ve geliştirdikten birkaç hafta sonra imha ettiler. Çünkü araştırma ekibinin domuza naklettiği 2075 embriyodan 186 tanesini canlı kalıp gelişmeyi başardı. Yani verimlilik oldukça düşüktü. Yine de bu çalışma, ilerleyen araştırmalar için iyi bir ışık kaynağıydı.
Araştırmaların başarı oranı git gide daha da yükseliyordu. Elde edilen yüzde dörtlük oranın, bu zamana kadar elde edilmiş en yüksek oran olduğu belirtiliyor. Ancak maalesef yüzde dördü insan olan fare embriyosu deneyi de oluşumdan 17 gün sonra etik kaygılardan dolayı kontrollü olarak sona erdirildi. Bilim insanları, fare hücrelerine insan kök hücresi enjekte ettikten sonra, embriyoların, takip ettikleri 17 günlük gelişimi içerisinde, insan hücrelerinin hayvan embriyosuna yayıldığını gördüler. Esasında bu deneyde bazı mucizevi sonuçlar da elde edilmişti. Örneğin göz hücresi, anne karnındaki normal bir insan embriyosunun bile son aşamalarında oluşurken kan hücrelerinin oluşumu ise yaklaşık sekiz hafta kadar sürmekte. Fakat bilim insanlarının söz konusu evreleri fare embriyosunda gerçekleştirme süresi ise sadece birkaç günlerini almıştı.
Bu deneylere son verilmesinin tek sebebi elbette yalnızca etik kaygılar değil. Aynı zamanda konuya ilişkin yarı hayvan – yarı insan bazı yaratıkların ortaya çıkması konusunda da kaygı dolu tartışmalar yaşanıyor. Yani işin korkunç boyutu, türler arası insanlar yaratılması. Tıpkı bilim kurgu filmlerinde veya mitolojilerde denk geldiğimiz gibi…
Elbette bazı şeyler yolunda gitmeyebilir. Ancak bu riskin gerçekleşme ihtimali oldukça düşük. Güzel haber ise şu; böyle bir durumun gelişme ihtimalinden şüphelenilirse hibrit canlının gelişimine son verilebilir. Biyoetikçi Arthur Caplan’ın bu araştırmaların organ ve doku kıtlığından doğduğu, tüm bunların iyi niyetle yapılan deneyler olduğu ve çalışmaların, ancak alanında yetenekli olan bilim insanları tarafından yürütüldüğü yönündeki açıklamaları, olası korku senaryolarına karşı içimize bir nebze de olsa su serpiyor.
Dünya genelinde birçok ülke, hem etik yönden endişe verici olan hem de belirli bir aşamaya geldikten sonra telafisinin zor olacağı ve ekolojik dengeyi tamamen değiştirmeye sebep olacak olan bu uygulamaları doğrudan yasaklamıştır. İnsan-hayvan hibrit deneyleri denildiğinde akla ilk gelen ilk isim olan Rus Biyolog Ilya Ivanovich Ivanov, şempanze ve insan arası genetik bir melez oluşturmak için 1920’li yıllarda ilk ciddi çalışma için kolları sıvamıştır. Ivanov, insan spermi ile dişi şempanzeleri kullanarak güçlü Sovyet askerleri oluşturmaya çalışmıştı. Burada başarısız olan araştırmacı, 1929'da, yeni kurulan Sohum Primat Araştırma Enstitüsü'nde şempanze ve orangutanlardan alınan spermlerle döllenmek üzere beş kadın gönüllü ile anlaştı. Ancak insan olmayan primat donörler zamansız bir şekilde 'bağışlarını' yapamadan öldüler. Ivanov bu girişimlerinin hemen ardından 1930’da Sibirya’ya gönderildi ve henüz bir sonuca varılamadan, söz konusu araştırmalar yasaklandı.
Japonya, neredeyse tüm devletlerin yasakladığı, insan-hayvan melezi deneylerine ilişkin yasağı, 2019’da resmen kaldırdı. Nakauchi ise söz konusu yasaklardan beri onay verilen ilk araştırmacı oldu. Çalışmalar insana ait embriyonun, genetikleri değiştirilmiş ve bu sebeple pankreası olmadan dünyaya gelecek olan fare ve sıçan embriyolarına nakledilmesiyle başlayacak. Amaç ise var olmayan pankreas hücrelerinin üretilip üretilemeyeceğini görmek. Ancak hedef pankreas olsa da embriyoda bir anda beyin oluşumunun başlama ihtimali de söz konusu. Bu sebeple Nakauchi, kemirgenlerin beyinlerinin yüzde otuzundan fazlasının insan beyni olduğunu tespit ettikleri durumda, deneyi durduracaklarına dair devlet yetkililerine söz verdi. Bu, “insanlaşmış bir hayvan” cinsinin ortaya çıkmasının önüne geçmeye yönelik hükümetin koyduğu şartlardan biri.
Bir gün uyanıp ortalıkta tespih sallayıp volta atan sentorları, minotorları, efendim dükkanın önüne esnaf taburesi atıp park eden araçların üzerine yürüyen satirleri görmek ilginç olabilirdi tabi. Ama umarız, bu aksiyona çok da gerek kalmaz ve bilim insanları her yıl organ yetmezliği sebebiyle yaşamını yitiren milyonlarca insanın hayatına ışık olacak bu araştırmaları başarıyla noktalayabilir.
Masum hayvanları kullanmaya ne gerek var?? Suçu kesinleşmiş ve suçu işledikleri net olan(kamera kayıtları vs) taciz tecavüzcü ve katiller kullanılsın, başkalarının hayatını karartan bu yaratıkların nefes almaya bile hakları yok!! Bu gelişmiş ülkeler bunu niye akıl edemiyor??
İnsanlar artık gebersin bi zahmet! Başka bir canlıyı organ hasadı için yetiştiremezsiniz! Bu nasıl bir bencillik???? Adam senelerce gizli çalışmalar yapmış, sözde devlete söz vermiş. Onun mahzeninde şimdiden bu türlerin yaşadığından çok eminim ABV!
Ne kadar bencil, pislik varlıklarız biz! Organ bağışı ve bilimsel deneylerde kullanmak için bir canlı istiyorsanız tacizci tecavüzcü pislikleri alın. Belki kadını, çocuğu, erkeği, yaşlıyı, genci öyle koruyabiliriz. Can vermek için can alacaksan şeytandan ne farkın kaldı ey insanoğlu!!!