“Neden önlem alınmadı?”
“Neden hâlâ yanıyordu?”
“Hâlâ neden susuyordu?”
“Nelerden yoksunuz?”
Yanıt: Koskoca bir sessizlik, kocaman bir boşluk.
Sonuç: Öfke, nefret, çaresizlik, çözümsüzlük…
Bir kere daha görüyoruz ki değiştirebileceğimiz tek şey kendimiz, yönetebileceğimiz ise yüreğimizdeki sıkıntı.
Kimimiz günlerdir fiili olarak yangın yerindeyiz.
Kimimiz uzakta olsa da yangınlar yüreğinde.
Sessiz, sözsüz kelimeleri bedeninde yer tutmuş, sinyal veriyor.
Sorarım, kaçımız günlerdir hasta?
Mesela midemiz isyanlarda?
He tabii, herkes stresini farklı yerden yaşar ya…
Bazılarımızda baş ağrısı, diğerleri göğüs sıkışması. Yangın ise yerini çoktan bulmuş yüreklerde.
Yapabileceklerimiz sınırlı.
Asla yargılamıyorum kimseyi.
Birbirine küfredenleri de yangının “henüz” ulaşmadığı tatil beldesinde, olanlardan bi’ haber (!) huzura erenleri de.
Çünkü herkesin baş etme stratejisi de duyarlılık seviyesi de farklı, belli ki.
Herkes kendinden mesul. Oysa yönetemediğimiz şey belki de, başkalarının yapmadığı ya da yaptığı şeyler nedeniyle kendimizi cezalandırmak. Stres, öfke, içerleme ile yanan yüreğimizi dumanlara boğmak.
Ben Bilge.
On yüzyıllardır pozitif psikoloji alanında, melül yüz ifadesiyle umut aşılayan, yaşam biçimi haline gelmiş olumlama eğilimini gönüllü alıcılara aktarmaya azmetmiş bir bilimsel Polyanna. Şimdi alevler sarmışken her yanımı, ne “yeniden yeşertmeye” bakabiliyorum, ne de “hayat güzel kuşlar uçuyor” enstantanelerine. Yüreğimdeki yangını hissediyor, kabul ediyorum. Yastayım.
Her şeyin bir sonu var elbet. Zamanını tamamlayıp daha öncekiler gibi bu da gidecek. O vakit yeniden doğacak güneş, yeniden yeşerecek ağaçlar, kuşlar ahenkle şarkılarını söyleyecekler rüzgar esintisine eş. Sabırla bekliyorum. Yangınlar söndüğünde, kararmaya yüz tutmuş bir tohum da olsam filizlenmeye devam edeceğim… Doğanın da kanunu bu değil mi zaten? Değişen mevsimlere rağmen vakti gelince filizlenmek, köklenmek, meyveler vermek ve bir sonraki zam’anı sabırla beklemek.
Instagram
Twitter