Oysa hiç düşünmüş müydünüz, alışmak için niyet, niyet için istek gerek.
Diyeceğim o ki sizin söylemeye çalıştığınız “alışmak” değil “alıştırmak”
Peki hiç düşündünüz mü orada çok basit gibi görünen -tır ekinin anlamını?
Çünkü “alıştırmak”ehlileştirmek demek hatta evcilleştirmek.
İnsanı istemediği bir yere ya da bir duruma alıştırabilir misiniz?
Hayır.
Peki ya bir canlıyı?
Evet.
Ödül ya da ceza sistemini kullanarak kafeslere bırakılan canlılar misali. Ya şeker verir umdurur ya da korku salar susturursunuz.
Peki ne kadar süreyle? Bir süre sonra candan öteye bir şey geçmez. Buna alışmak istemeyen canlı ya patlamaya hazır volkan gibi bulduğu ilk fırsatta lavlarını akıtır etrafa. Ya da bunu yapmaya yetisi olmadığına inandırılanlar gibi kendinden vaz geçer. Enes Kara örneğinde olduğu gibi.
Her insan kişisinin doğumla beraber getirdiği karakteristik özellikleri vardır. Bunları değiştiremeyiz. Değiştirmemeliyiz de. Onlar bizim çocuklarımız olsa da başka bir bedende, başka bir ruh ve zihinle varolan “birey”lerdir. Kabul etmeliyiz. Kendisi istemediği sürece kimseyi değiştiremeyiz. Çok gerekliyse kendimizi değiştirebiliriz ama. Buna “uyumlanma” dendiğini biliyor muydunuz?