'Beyoğlu'nun En Güzel Abisi' Ahmet Ümit'in Kitaplarından İçimizi Titreten Birbirinden Etkileyici 15 Alıntı

1960 yılında Gaziantep'te doğan ve aktif olarak siyasette yer aldıktan sonra 1989'da şiir kitabıyla edebiyat dünyasına adım atan Ahmet Ümit, polisiye romanlarının yanı sıra haksızlığa ve adaletsizliğe karşı yazdıklarıyla Türk edebiyatının kilometre taşlarından biridir...

İşte 'Beyoğlu'nun En Güzel Abisi'nin kitaplarında yazdığı ve hepsi ders niteliğinde olan o alıntılar...

1. Ninatta'nın Bileziği

'Umudunu kesme.
 Bir ağaç kurumamışsa,
 bu mevsim değilse öteki mevsim çiçek açar.
 Bu mevsim değilse, öteki mevsim meyve verir.
 Yeter ki ağaç kurumasın.'

2. Bir Ses Böler Geceyi

“Gözüne kestirdiği dal parçasını çekerken çalılığın arkasında bir karartı fark etti. Feneri oraya doğru tuttu. Yanılmamıştı, az ilerde yeşil renkli bir mezar taşı mahzun bir edayla onu süzüyordu. Bu defa korkmadı, hatta içinde, ‘Bu mezar neden mezarlığın dışında?’ diye merak bile uyandı. Bir iki adım daha yaklaştı. Ama bu mezar bozulmuştu, iki yanında toprak birikintileri yığılıydı. Yeni bir ürperti dalgası sardı bedenini. Mezarın içini görmemesine karşın, upuzun yatan ölünün yer yer etleri dökülmüş yüzü geldi gözlerinin önüne. Öte yandan, aklı hala mantıklı bir açıklamanın peşindeydi. Belki de bu mezar henüz ölmemiş biri için kazılmıştı.”

3. Beyoğlu Rapsodisi

“...'Beni ihbar edeceksin öyle mi?' Ezik bir ifadeyle yüzüme baktı. 'Özür dilerim' diyerek döndü. Gidiyordu. Babamın, benim emekle, cesaretle, inançla yarattığımız ne varsa, hepsini yok etmeye gidiyordu. 'Dur!' diye seslendim yeniden. Aldırmadı. Elim kendiliğinden cebimdeki silaha gitmişti. 'Ne yapıyorsun?' dedi panikleyerek. 'Beni de mi öldüreceksin?' Göz göze geldik. Evet, beni ihbar edecekti. Bunu yapmaya karar bile vermemişken, işaret parmağım adeta kendiliğinden dokunuverdi tetiğe.”

4. Çıplak Ayaklıydı Gece

“Harekete çok küçük yaşlarda katılmıştı. Taparcasına sevdiği bir abisi vardı. Onu, abisinin kitapları tanıştırmıştı devrimcilerle. Çocukluktan gençliğe geçer geçmez de, abisi gibi derneklerde, mitinglerin ön sıralarında boy gösterir olmuştu. Artık hemen hemen her eylemin kadrosunda yer almaya ve gençlik örgütünün üst sıralarına doğru basamakları coşkuyla birer ikişer tırmanmaya başlamıştı. Bu durum darbenin ikinci yılında bir sabah evleri basılıncaya, abisiyle birlikte gözaltına alınıncaya kadar sürmüştü. İçeride abisini kötü hırpalamışlardı. Sinan’a fazla işkence yapmamışlar, ama aynı hayvanca korkuyu o da duymuştu.”

5. Sis ve Gece

“Efendim biliyorsunuz Mösyö Koço avcı idi. Tavşan, keklik, bıldırcın ne avlar ise eve getirirdi. Maria korkmasın diye avladığı hayvanların ölü olduğunu gizler, 'Uyuyor' derdi. 'Ama bunlar en iyi buzdolabında uyur' diye de eklerdi. Maria da babasının getirdiği av hayvanlarını alıp buzdolabına koyardı. Onları gerçekten de uyuyor sanırdı. Giderek bu işi yalnızca Maria yapmaya başladı. Babası av hayvanlarını aşağıda bırakır. Maria da bunları alır buzdolabına yerleştirirdi.”

6. İstanbul Hatırası

İstanbul’a bakıyorduk denizden. Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk… Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa… Elimizden alınan hayata bakıyorduk… Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına… Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize… Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip, yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize… Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk…”

7. Elveda Güzel Vatanım

“Sahi nedir ülke? Ülke değil vatan. Bir toprak parçası mı sadece, belki uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, belki kalabalık şehirler, tenha köyler… Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası, ne su havzaları, ne ağaç silsilesi… Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedemizin mezarı, korkaklığımız ve kahramanlığımızdır vatan… Vatanı olmayan insanın hayatı da olmaz. Bir vakitler zihnim, kalbim bu fikirlerle doluydu. Şimdi? Şimdi bilmiyorum…”

8. Kar Kokusu

“Türkler ile Rusların düşünce ve inanç yöntemlerindeki benzerliği, bu konuyu düşünürken keşfetmişti Leonid. Yalnızca Rusların Ortodoks körlüğüyle, Türklerin tek kitaba bağlılığı arasındaki yakınlık değildi söz konusu olan. Avrupa ile Asya arasında sıkışıp kalmış iki kültürün yapısındaki benzerlikti. Gündelik düşünce biçimlerinin bir parçasıydı bu. Çara ya da padişaha, parti sekreterine ya da tek şefe bağlılık. Ama bu anlayış zamanını doldurmuştu. Yaşam bu düşünce biçimini kabul etmiyordu artık.”

9. Patasana

“Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım. Tanrıların korkak haline getirdiği bir alçak. Alçakların en acınacak olanı, en tiksinti vereni. Yüreğini dalkavukluk, aklını düşmanlıkla besleyen sinsi bir saray yazmanı. Bedenine sinmiş soylu nefretini, görkemli giysilerin yüzündeki derin acıyı, tunçtan daha katı bir mutluluk maskesinin ardına gizleyerek Hatti Kralı’nın emrine koşan iki yüzlü bir tören adamı. Sevdiği kadın, aşkı uğruna ölürken, kralına bağlılığın vakarıyla ellerini göğsünde kavuşturarak sessiz kalmayı seçen, yeryüzünün en onursuz erkeği. Erkeklerin yüz karası. Aşkı için ölmenin yüceliği yerine, sarayın taş duvarlarında büyüyen kendi değersiz varlığının görkemli gölgesine sığınmaktan çekinmeyen sefihlerin en rezili.”

10. Kukla

“Çünkü gazetelerde anlayış değişti. Aslolan, milletin benimseyeceği -millet dediysem yetmiş milyonluk ülkede bizim gazeteyi okuyan üç yüz bin kişi demek istiyorum- yeni bir vizyon yaratmak, bu vizyonun gerektirdiği bir biçim ve içerikle çok satış yakalamak. Gazete ve gazetecinin bağımsızlığı, topluma doğru haber vermek, siyasi iktidarın, çıkar çevrelerinin, hatalı uygulamalarını eleştirmek, kamuoyunda şeffaflığın geçerli olmasına katkıda bulunmak, insan haklarına dayalı bir demokrasinin gelişmesine yardımcı olmak gibi bizlere okutulan ilkelerin hepsi fasa fiso artık. Önemli olan gazetenin başarılı bir işletme haline getirilmesi . Bir çetenin daha ortaya çıkarılması çok önemli olmakla birlikte, gazetenin başarılı bir işletme olmasına ne kadar katkı sağlayacağı oldukça tartışmalı bir konu.”

11. Bab-ı Esrar

“Geriye döndüm ve karşımda onu gördüm… O kadar şaşırmıştım ki sadece küçük bir “Ah!” sesi çıktı ağzımdan. “Korkma” diye fısıldadı. Sesi su gibi sakin, tene dokunan ipek gibi yumuşak, hafiften çöken serinlik gibi huzur vericiydi. “Korkma, kötülük için gelmedim.” Adam saygıyla avucumu açtı, içine bir şey koydu, sonra parmaklarımı tek tek kapattı. “Senin olanı, sana getirdim.” Parmaklarımı açtım, merakla sağ avucumun içine baktım. Alacakaranlıkta iyi seçemiyordum; elimi gözlerime yaklaştırdım. Avucumun ortasında bir yüzük duruyordu…”

12. Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

'Evet, artık yaşlanmıştı Beyoğlu. Üstelik güzel bir yaşlanma değildi bu. İnsanlar iyi bakmamışlardı ona, yabancı seyyahların bir zamanlar dünyanın en çekici kadını olarak tarif ettikleri bu benzersiz yerin, vakitsiz çökerek adeta bir acuzeye dönüşmesi için ellerinden geleni yapmışlardı. Ancak barbarlara yakışır bir açgözlülükle, yüzyıllık binalarını yıkmış, zarif sokaklarının canına okumuş, zaten küçük olan meydanlarını iğrenç apartmanlarla doldurmuşlardı. Hala cazibesini koruması, bırakın korumayı, ayakta durması bile mucizeydi.'

13. Kavim

“Kimse kimseyi tanıyamaz, tanıdığımızı sanırız. Tanıdığımız kadarına inanırız. Eğer gerçekten tanısak, bırakın aşkı filan, kimse kimseyle arkadaş bile olamaz.”

14. Aşk Köpekliktir

'Bütün yaşamınızı bir tek insana bağlamanızı, o size güldüğünde mutlu olmanızı, sizi görmezden geldiğinde kahrolmanızı da anlayabilmiş değilim...'

15. İnsan Ruhunun Haritası

'Ve Yaşar Kemal'in romanlarından insanlığın ortak belleğine düşen sözler diyor ki: İçindeki kahramana asla yüz çevirme. Çünkü umut hala insandadır. Hayır demeyi bilen, olmaz demeyi bilen, kabul etmiyorum demeyi bilen insanda. Unutma sakın, hak için gösterilen inat kutsaldır.'

BONUS: Edebiyata 1989 yılında çıkardığı şiir kitabıyla giriş yapan Ahmet Ümit'in bir şiirinden...

'Sen yoktun,


Yokluğunla kalkardı ada vapurları,


Gölgelerimiz gezinirdi ağaçlıklı yollarda,


Kayalıklarda seslerimiz çınlardı,


Deniz seni sorardı bana.


Sen yoktun,


Tüm dünyayı değiştirebilirdim,


Oysa aynalarda eskiyor yüzüm.


Ne yana baksam karşımda bir anı,


Meğer İstanbul ne çok benziyormuş sana.'

Popüler İçerikler

Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
YORUMLAR
10.02.2018

Özellikle Beyoğlu Rapsodisi beni gerçekten ters köşe eden ender kitaplardandır. Hemen hemen tüm kitaplarını okudum. Hani az kişinin bildiği muhteşem şarkılar vardır ya, Ahmet Ümit de az kişinin bildiği o muhteşem yazarlardandır, tavsiye edilesidir.

09.02.2018

Ahmet Ümit mükemmel Polisiye yazıyor . Kitapları esrarengiz bir hava veriyor . Ama ülkemizde gereken ilgiyi görmediğini ve çok tanınmadığını düşünüyorum . 3 kitabını okudum gerçekten donanımlı ve bilgi birikimli . Kriminal uzmanlardan , Pskologlardan yardım almış bazı eserleri için .

10.02.2018

“İstanbul’a bakıyorduk denizden. Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk… Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa… Elimizden alınan hayata bakıyorduk… Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına… Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize… Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip, yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize… Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk…” Ahmet Ümit

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ