Beyin Fırtınası Yapmayı Seven Bünyelere: Evrenin Kaçınılmaz Sonu Nasıl Gelecek?

Evrenin bir gün eninde sonunda yok olacağı düşünülüyor. Her ne kadar bu yok oluşa daha milyarlarca yıl varsa da, düşüncesi yine de insanı heyecanlandırmaya yetiyor. Peki evren nasıl sonlanabilir?

Bilim insanlarının evrenin sonlanış şekline dair 4 temel teorisi bulunuyor.

Bu teoriler şöyle:

  • Büyük donma

  • Büyük çökme

  • Büyük değişim

  • Büyük parçalanma

Hemen sırasıyla bu teorileri mercek altına almaya başlayalım.

Büyük Donma

Evrenin sonuyla teorilerden şimdilik en güçlüsü 'Büyük Donma'. Bu teorinin temeli termodinamiğe dayanıyor. Bu teoriye göre evren giderek genişledikçe ısısı da ters orantılı olarak sürekli azalacaktır. Bunu mevcut enerjinin giderek daha fazla alana yayılması ile açıklayabiliriz. Buna göre, bir zaman sonra evrendeki düzensizlik sıfıra inecek, ısı alışverişinin gerçekleşebileceği hiçbir bölge kalmayacaktır. Tüm maddeler yok olacaktır.

Bu ‘Büyük Donma’ sonunda evren dört bir yanı karanlık, ölü, soğuk ve boş bir hale gelecek.

Bu teorinin güçlenmesi 1800'lü yıllarda termodinamik bilgilerimizin tavan yapmasından sonraki zamana denk geliyordu, ancak Albert Einstein tarafından ortaya atılan izafiyet teorisine göreyse evrenimizi bambaşka bir son bekliyor.

Büyük Çöküş

Einstein'a göre evrenin sabit bir şekilde durması imkansızdı. Dolayısıyla ya genişliyor olması ya da giderek daralıyor olması gerekiyordu. Bu konuya dair kanıtsa 1929'da Edwin Hubble tarafından ortaya konuldu ve evrenin giderek genişlediği anlaşıldı.

Burdan başka bir sonuca daha ulaşılıyordu:

Eğer evren genişliyorsa bir zamanlar şimdikinden daha küçük bir halde olmalıydı, bu düşünceyle meşhur 'Büyük Patlama' teorisi ortaya sürüldü. Şimdiyse cevaplandırılması gereken yeni bir soru ortaya çıkıyordu: Evren hep genişlemeye devam edecek mi?

Bu sorunun cevabı aslında evrenin kendisine bağlı. Daha da açık konuşmak gerekirse; madde miktarına. Eğer daha çok madde varsa bu, maddelerin birbirlerini daha çok çekecekleri anlamına gelir. Böyle bir durumda evrenin genişlemesi yavaşlayacaktır. Eğer bu miktar yeterli değilse, evrenin genişleme hızı asla yavaşlamayacak ve sonsuza kadar genişleyen evren ısı ölümüyle yok olacaktır.

Peki ya yeterince madde varsa?

Böyle bir durumdaysa 'Büyük Çöküş' gerçekleşecektir. Yani evren giderek daha az genişleyecek, bir süre sonra genişlemesi tamamen duracak ve hatta daralmaya başlayacaktır. Giderek daralan evren ısınıp yoğunlaşmaya ve içine çökmeye devam edecek, böylece de 'Büyük Patlama' anının tersi yaşanarak yok olacaktır.

O halde akla gelen o kritik soruya bakalım: Bizim evrenimizde "Büyük Çöküş" için yeterli madde var mı?

Geçtiğimiz yüzyıl bilim insanlarının kafasını en çok kurcalayan sorulardan biri bu olmuştu. Bu nedenle birçok araştırma yapıldı, ancak net bir sonuca ulaşılamadı. Nitekim evrenimizdeki madde miktarı, 'Büyük Çöküş' için gereken madde miktarına oldukça yakın bir değerdeydi. Bu nedenle bilim insanları bu konuda net bir fikre sahip olamamıştı.

1998'de bu konuda önemli bir adım atıldı ve evrenin genişleme hızının giderek arttığı bulundu. Daha sonrasındaysa bunun nedeni olarak karanlık enerji gösterildi. Karanlık enerjinin varlığı, 'Büyük Çöküş' senaryosunun gerçekleşme ihtimalini bir hayli düşürmüş ve 'Büyük Donma'yı bir adım öne çıkarmıştı. Yine de evrenin kaçınılmaz sonu için başka teoriler de var.

Büyük Değişim

Bu teori, ilk ikisinden farklı olarak atom altı parçacıklara odaklanıyor. Bu bakımdan da biraz bilim-kurgu romanı gibi gelebiliyor kulağa, nitekim kaçınılmaz sona dair öngörüleri biraz uçuk.

Kuantum fiziğine göre, tümüyle boş bir vakumda az miktarda da olsa enerji vardır. Fakat daha az enerjisi olan başka bir vakum daha olabilir. Eğer bu iki vakum karşılaşırsa, ikinci vakum baskın gelecek ve ilkinin yerine geçecektir. Yani ilk vakum, daha az enerjili vakumun bir ‘baloncuğu’ baş gösterinceye kadar varlığını sürdürecektir.

Evrenimizi bu balonlardan ilki gibi düşünürsek, kuantum fiziğine göre eğer daha düşük enerjili bir vakum var ise, onun bir baloncuğu bir gün evrende bir yerde ortaya çıkacaktır.

Bu baloncuk ışık hızına yakın bir hızda genişleyeceği için geldiğini göremeyeceğiz bile, ancak eninde sonunda evrenimiz yok olarak yerini bu yeni evrene bırakacak. Bu Büyük Değişim’de bilinen tüm bilim yasaları değişecek; insanlar, gezegenler ve hatta yıldızlar yok olacaktır.

Büyük Parçalanma

Geldik dördüncü ihtimalimize. Bu ihtimalin temeli ise karanlık enerjiye dayanıyor. Tıpkı büyük değişim gibi biraz uçuk bir teori olmasıyla beraber, aksi de ispatlanabilmiş değil. Bu teoriye göre karanlık enerji diye nitelendirdiğimiz gizemli güç sandığımızdan çok daha farklı bir şey olabilir ve diğer üç teoriye gerek kalmadan kendi kendine evreni sonlandırabilir.

Bu noktada karanlık enerjiye çok özel bir parantez açmak gerekiyor.

Nitekim karanlık enerjinin oldukça ilginç bir özelliği bulunuyor: Evren ne kadar genişlerse genişlesin, yoğunluğu her zaman sabit kalmaya devam eder. Bu da hacmi artan evrenin, yoğunluğunun aynı kalması amacıyla sürekli daha fazla karanlık enerji ürettiği anlamına geliyor. Peki ya karanlık maddenin artış miktarı, evrenin genişleme hızını geçerse ne olur?

Robert Caldwell’in “hayalet karanlık enerji” adını verdiği bu hipotez evren için ilginç bir son öngörüyor.

Bugün için karanlık enerjinin yoğunluğu oldukça düşük, ancak bu yoğunluk artarsa, Caldwell'e göre galaksimiz parçalanabilir.

Böyle bir durumda 'hayalet karanlık enerji' galaksileri parçalayıp içindeki yıldızları savuracak, sonra da karanlık enerjinin çekim gücü Güneş’in çekim gücünden fazla olduğu için Güneş Sistemi darmadağın olacak, Dünya patlayacak. Yani evren dört bir tarafından yırtılmaya ve yok olmaya başlayacak.

Peki bu sonlardan kurtulamaz mıyız?

Bu teorilerin gerçekleşmesine daha milyarlarca yıl var. O zamana kadar ortada insanlığın kalıp kalmayacağı bile meçhul. Kalsa bile muhtemelen teknolojik bakımdan aklın hayalin almayacağı kadar gelişmiş bir uygarlık olacaklardır. Bilim insanları buna rağmen insanlığın hiçbir zaman bu sonlara engel olamayacağını düşünüyor. Özellikle 'Büyük Donma' teorisi ön planda. Nitekim evrenin genişleme hızı giderek arttığı için eninde sonunda diğer tüm galaksilerden uzaklaşacak, zamanla Güneş hariç hiçbir yıldızı göremeyecek, hatta bir zaman sonra onu bile göremeyecek hale geleceğiz.

Bilim insanlarının bu konuda oldukça uçuk bir fikri var: Kendi evrenimizi yaratmak!

Laboratuvarda kendi evrenimizi kurup içine atlayarak evrenin sonundan kurtulabilir miyiz? Şimdilik bu durum elbette mümkün değil, insanlığın böyle bir teknolojiye ulaşması ve böylesine bir bilgi birikimine sahip olması için daha milyon fırın ekmek yemesi gerekiyor. Yani böyle bir senaryo bilim-kurgu filmleri için bile fazla fantastik kalıyor.

Popüler İçerikler

Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
YORUMLAR
28.05.2016

bence evren yogunlasacak ve tekar big bang ile genisleyecek sonra tekrar cökecek ve tekrar big bang olacak ve sonsuza kadar böyle devam edecek. biz hep bi yaratici arariz belkide evren bu döngüyü sonsuza kadar sürdürecek. illa yaratilmasi gerekmeyebilir. fakat biz insanlarin cogu böyle düsünemiyoruz. hep bi giris gelisme sonuc bekliyoruz. evrenin hep var oldugu ve sonsuza kadar bu döngü icinde var olacagi fikri bana göre en mantiklisi...

Pasif Kullanıcı
29.05.2016

evren zaten genisliyor su anda

28.05.2016

Benim teorime göre insanoğlu yeterince yaşarsa bizzat kendi evrenin içine eder zaten, bu teorimin adına da Büyük Abdest teorisi diyorum. Editör kardeş şıklara eklersen çok sevinirim. :)

28.05.2016

Büyük çökme Enişteyin diyosa doğrudur aga

TÜM YORUMLARI OKU (67)