BBC Türkçe, aradan geçen 100 yıla rağmen harekâta ilişkin hala güncelliğini koruyan soruları uzmanlara sordu.
BBC Türkçe, aradan geçen 100 yıla rağmen harekâta ilişkin hala güncelliğini koruyan soruları uzmanlara sordu.
Bu konuda derin görüş ayrılıkları var.
Askeri tarih ve strateji uzmanı Tanju Akad ve gazeteci-yazar Orhan Koloğlu kış koşulları ve ordunun durumu nedeniyle harekâtın 'macera' olduğunu söylüyor.
'Macera' olarak görmeyen Ortadoğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Türkeş ise 'Enver Paşa’nın yanlış hesabı, aceleciliği' diyor.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Çolak ise bu değerlendirmelere katılmıyor.
Çolak, Milli Mücadele ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında Enver Paşa'nın ordu üzerinde çok etkili olduğunu, 'etkisini yıkmak' için de '90 bin kişiyi dondurdu, maceraperest, Alman yanlısı' benzeri propagandalar yapıldığını söylüyor.
Kimi uzmanlar ve döneme ilişkin anılarda harekata girişilmesinin bir nedeni olarak da 'Enver Paşa'nın hırsları' gösteriliyor.
Prof. Dr. Mustafa Çolak bu değerlendirmelere katılmıyor.
Osmanlının, Boğazları ve Doğu Anadolu'da toprak isteyen Rus baskısına karşı Almanlarla 'zar zor bir ittifak yaptığını' kaydeden Çolak, 'Dolayısıyla bunun da gereklerini yerine getirmek zorundaydınız. Savaşa öyle kendi istekleriniz doğrultusunda, hür girmiyorsunuz, eli kolu bağlanmış giriyorsunuz ve kurtuluşun da bu olduğunu düşünüyorsunuz. Böyle bakmak lazım' diyor.
Harekat öncesinde Batı Cephesi'nde bir sıkışma yaşandığı, Almanya'nın da bunun önüne geçmek için ittifak anlaşmasının gereği olarak Osmanlılardan, Rus ve İngiliz kuvvetlerinin bir kısmını üzerine çekmesi için baskı yaptığı biliniyor.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Üyesi Mustafa Çolak da bu anımsatmayı yapıyor ve harekatın ertelenmesinin neden mümkün olmadığını şöyle açıklıyor:
'Birinci neden, savaşın genel gidişatı. Almanya, Marne'de durdurulmuştu. Almanya bu orduların bir kısım kuvvetlerinin başka yere çekilmesini istiyordu. İkinci önemli nedenini ise 3. Ordu Kurmay Başkanı Felix Guze’nin 'Sarıkamış' isimli anılarında bulabiliyoruz. Guze, 'Bu ordu zaten o mevsimde harekete geçmeseydi tifo ve dizanteriden ölecekti. Bir asker için sıcak yatağında ölmektense cephede ölmek daha şereflidir' diyor. Buradan anlıyoruz ki ordu zaten kışı çıkaramayacak. Tifo, 3. Ordu'nun başının belası. Ordu Komutanı Hafız Hakkı bile tifodan ölüyor.'
Taarruz öncesinde Ruslara ait Sarıkamış Grubu'nun 65 bin ila 100 bin, Osmanlı 3. Ordusu'nun kuvvetinin ise muharip olmayan er ve ikmal erleriyle birlikte 118 bini biraz geçtiği biliniyor. 14 Şubat'ta toplanan ordu kuvvetlerinde 42 bin er sayılıyor. 15 bin erin akıbeti ise bilinemiyor. Firar ya da mahalli çetelere katılmış olabilecekleri tahmin ediliyor.
Bu da döneme ilişkin birçok kaynakta gerçek kayıp sayısının verilmesini zorlaştırdığı için 42 ila 90 bin arasında değişiyor.
Prof. Dr. Mustafa Çolak, 'Esir, kaçak ve şehit olanlar var. Esas olarak da kaçak ve esirlerin sayısı net değil. Örneğin bugün Türkiye'de kaç tane Suriyeli sığınmacı var net olarak bilebiliyor muyuz? Bu tür büyük sosyal olaylarda rakamlar her zaman tartışmalı olur. Birçok sayı var ama şu net, 90 bin doğru değil' diyor.
Harekatta Rusların kaybının ise donma ve esirler dahil 32 bin civarında olduğu belirtiliyor.
Bugün kamuoyu tepkisini ölçebilmek için aslında sağlıklı bilgiler yok. Felaketin duyulmasıyla birlikte katı bir yayın yasağı uygulandı. Dönemin gazetelerinde taarruzun başladığı ve devam ettiği günlerde büyük başarılardan söz ediliyor. İlerleyen gün ve aylarda haberlerin sayısı azalırken yenilgi ya da kayıplara ilişkin gazete sayfalarında habere rastlanmıyor.
Döneme ilişkin kimi anılarda, olayın duyulmaması için Tanin’den başka bütün gazete ve dergilerin kapatılmasının düşünüldüğü ileri sürülüyor.
Sarıkamış'ta yaşananların anlatıldığı ilk eser ise ancak yedi yıl sonra yayımlanabildi.
Gazeteci- yazar Orhan Koloğlu, 'Bir tek Osmanlı değil, Avrupa basınında da hep 'Zafere gidiyoruz' havası olduğu görülür. 'Yeniliyoruz' der mi? Hiçbir devlet normal olarak söylettirmiyordu' ifadesini kullanıyor.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Nurcan Törenli ise 'Sarıkamış’a özel bir tahdit olduğunu düşünmüyorum, yoktu o dönemde' diyor.
Gazetecilik pratiği yani haber yapma rutini içerisinden bakıldığında o dönem muhalif bir çizginin olmadığını vurgulayan Törenli, 'Roman, öykü, hatırat gibi çeşitli formatlar da gazetecilik meslek pratiği dışındaki bir faaliyet olduğu için basına bir sansür uygulamasının içerisine dahil edemeyiz, yanlış olur' diye konuşuyor.