Berk Üstündağ Yazio: Dünya Ekonomisinin Zaman Kristalleri

1980’li yıllarda Japonya ekonomisinin büyüme hızına bakıldığında 1995’te gayri safi milli hasılasının ABD’yi geçeceği öngörülmüştü. Ancak 1990’da başlayan ani daralma bu tahminin yanılmasına neden oldu. Çin-ABD ticaret savaşının temelinde de Çin’in ABD net milli hasılasını 2025 yılı civarında geçeceği tahmini var. Japonya’nın başına gelen ani daralma ve 20 yıllık kaybın bir benzerini, Çin’in yaşayıp yaşamayacağı merak konusu. Kovid-19 pandemisine rağmen, halen, Çin’in ABD milli hasılasını geçeceği tahmininde değişiklik görülmüyor.

Alım gücü paritesi (PPP) bakımından Çin, ABD’yi geçmiş durumda.

Geriye dönecek olursak, Tokyo borsası bugünkü yapısıyla 1949’da faaliyete geçmiş ve 1950 yılında Nikkei 225 endeksi tanımlanmıştı. Grafikte üstel ölçekle (100-1,000-10,000…) 70 yıllık Nikkei 225 değişimi görülmektedir. Japonya milli geliri ile Nikkei 225 endeksi sıkı bir bağlantı içindedir. Çoğu ekonomist, 40 yıllık yükselmenin 1990 yılındaki ani kırılmasını likidite sorunlarına bağlı daralma teşhisi ile bir balon patlaması şeklinde gördü. Ancak geleceği kestirebilmek için önemli bir tarihi gelişmeyi de dikkate almak gerekli. Japon ekonomisinin 40 yıllık üstel yükselişinin sona erdiği yıl, aynı zamanda Şangay (Shanghai) borsasının açıldığı yıldır. Japonya şu anda en büyük ithalatı, toplamın yaklaşık ¼’ü ile Çin’den yapıyor ve ABD gibi Çin ile dış ticaret açığı sorunu var.

1990 yılında Japonya ekonomisi ve Nikkei 225 endeksindeki trend değişimi başlangıçta kar realizasyonu ve likidite sorununa bağlı daralma şeklinde yorumlara neden olmuştu. Şimdi geriye baktığımızda Çin’in 1990’da başlayan ekonomik dışa açılımı ile Japonya’daki küresel yatırımcının başka pazarlara kaymaya başlamasında etkili bir unsur olarak da görülebilmekte. Bir anekdot olarak belirtelim, 1990 yılında Şangay borsası açıldığında, İsrail (Israel) Epstein hayattaydı. İsrail Epstein, 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci ve sonrasında Mao Zedong’a danışmanlık yapmış, Çin’de oldukça itibar edilen bir Çin Komünist Parti üyesidir. “2005 yılında, vefatından bir ay önce, Çin devlet başkanı Hu, İsrail Epstein’in doğum gününü, evinde ziyaret ederek kutlamıştı” 😊 şeklinde komplo teorilerine malzeme olabilecek ayrıntılar da olabilir süreçte.

Çin’in ekonomik açılımı belki de Japonya’daki daralma sürecinin tetikçisi olabilir ama Çin uzun vadeli planlamada Japonya’dan daha stratejik davrandı.

Bunda Japonya’ya göre nüfus ve alan avantajını kullanmasını da dikkate almak gerekir. Peki Çin, ABD ekonomisini kalıcı olarak geçerse yeni Dünya düzeni nasıl olur ya da Japonya’nın başına gelen kırılmanın başka bir türü Çin’in başına gelemez mi?

732 yılında dikilen Kül Tigin yazıtında: “Çin halkının sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözlerle ve yumuşak ipekli kumaşlarla aldatıp uzaktaki halkları böylece (kendilerine) yaklaştırırlar imiş. (Bu halklar) yaklaşıp yerleştikten sonra, o zaman fesatlıklarını düşünürler imiş.” ifadesi yer alır.

Şimdiki Çin Halk Cumhuriyeti 13 asır önceki Çin değil ama yüksek büyüme hızında olduğu dönemde pazarı ve hammadde imkanlarını genişletmekte Japonya’dan daha iyi bir strateji ortaya koyduğu söylenebilir. Bu stratejik ilerlemeye Afrika’da hammadde kaynaklarında edindiği hak ve pazar alanlarından, kuşak ve yol projesindeki yatırım stratejilerine kadar çok sayıda örnek verilebilir. Ancak ABD ekonomisi ve olası yeni Dünya düzeni bakımından en büyük belirleyici bilgi ekonomisi ve teknoloji alanıdır.

Geçen yüzyılda Dünya ekonomisi enerji ve hammadde strateji önceliklerine dayanırken bu yüzyılın ilk 20 yılında bilişim teknolojileri küresel ekonomik ilerlemede yatırımcıların gözdesi oldu. Nitekim 2008 yılında Dünya’da en büyük ciroya sahip 10 şirketin 7 tanesi enerji şirketi ya da yatırımcısı iken yalnızca 10 yıl içindeki değişim ile 10 şirketten 7 tanesi bilişim ve özellikle platform hizmetleri verenler haline gelmiştir.  

Çin ekonomik büyümesini sürdürebilmek için bilişim ve teknoloji alanında özellikle ABD ile kıyasıya bir rekabete girdi. Örneğin Çin ve ABD’nin her biri 400bin mertebesindeki yapay zeka konusundaki bilimsel makale sayıları en yakın Avrupa ülkelerinin dört katından fazladır. Çin’de 2019 yılında 1.4 milyon civarında patent başvurusu yapılırken ülkemizde bu değer 7 bin mertebesindedir.

2010 yılı sonrasında Dünya’da, özellikle enerji, yapay zeka, bilgisayar (hesaplama), moleküler biyoloji ve malzeme teknolojileri alanlarında henüz ürünleşmemiş stratejik öneme sahip, kamuoyunda halen çok bilinmeyen buluşlar yapıldı.

Bunların ne kadarının sanayiye uygulanabilir olduğu henüz belirli olmamakla birlikte bir kısmı bile ürünleşirse bundan sonraki 10 yılda da bilişim ve teknoloji ekonomisine dayalı değişimin etkili olacağını göstermektedir. Çin ve ABD rekabetinde doğunun yükselişi ile yeni Dünya düzenine geçişte bu buluşları ürünleştirme yarışının etkili olacağı ya da kaybedenin ortalığı karıştırabileceği bir döneme girdik.

Bu yazının devamında yeri geldikçe yukarıda belirttiğim stratejik önemi zamanla anlaşılabilecek buluşlar ve küresel ekonomiye olası etkilerinden söz edeceğiz. 

Lazer tetiklemeli Bor Plazma Füzyonu ile temiz nükleer enerji üretimi,  

Zaman Kristalleri ile kuantum bilgisayar,  

Nöromorfik işlemciler ile Yapay Zeka ya da  

Moleküler programlama ile işlevi değişen malzemeler 

gibi gelişen yeni teknolojilerin hedefleri ve olası küresel ekonomik etkilerini değerlendireceğiz.

Yazının bu noktasına kadar başlığında yer alan “zaman kristalleri” geçmemişti. Aslında küresel ekonomik değişim ile çift anlamlı bir analoji yapmak üzere başlıkta yer verdik. Kuvars kristali nasıl hacim içinde bir düzene sahip ise zaman kristalleri de zaman içinde bir kristal formunu vermek üzere yalnızca o ana bakarak beklenmeyen hareket içindedir. Ekonomik düzenlerde de kristalleşme için mekânda tahmin edilemeyen ama olay gerçekleştikten sonra geriye bakıldığında entropiyi arttırmak üzere bir nedeni sistemin aradığı ve kullandığını söylemek mümkündür.

Bunu anlamak için zaman kristallerinin fiziki yönünden ve 2020 yılındaki gelişiminden söz edelim. Zaman kristalleri ilk olarak 2012 yılında Nobel Ödüllü Frank Wilczek tarafından tanımlanmıştı. Daha sonraki yıllarda deneysel doğrulaması yapıldı. 

Geçtiğimiz ay Nature dergisinde ifşa edilen yeni yönü ise kuantum bilgisayarların önemli bir sorununu çözme konusunda aday bir yöntem olabileceği yönündedir. Bunlardan biri kararlılık diğeri ise mutlak sıfır Kelvin sıcaklığa (-273°C) çok yakın soğutma sistemi ihtiyacıdır.  Lanchaster Üniversitesi’nden Dr. Samuli Autti yöneticiliğinde yapılan deneylerde Zaman kristal çiftlerinin birbirleri ile etkileşiminde Josephson etkisinin görülmesidir. Kuantum süper bilgisayarlarda da kullanılan yöntemlerden biri olan bu etkinin zaman kristallerini kuantum hesaplamanın gelecek alternatiflerinden biri olarak tekrar gündeme getirdi. Bu deneyler neredeyse mutlak sıfır Kelvin sıcaklık civarında gerçekleştirilmesine karşın zamanda kristalleşme etkisinin daha yüksek sıcaklıklarda da görülebileceği düşünülüyor. Bunun önemi ve kuantum bilgisayarlar açısından küresel ekonomide etki yaratabilecek yönü ile devam edeceğiz…

Popüler İçerikler

Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı