Beraber “Çekindiğimiz” Son Fotoğraf…

İnsan biraz da duygularını saklayabildiği kadar gerçektir. Yani gözyaşlarını, heyecanını, hatta bazen sevgisini, özlemini gizleyebildiği kadar sızlatır kendi yüreğini. İçinde fırtınalar koparken gülümseyebilmek gibi… Issız bir yolda yalnız yürürken, korkmuyormuş, endişe duymuyormuş gibi… Bunu da en iyi kendisi bilir, kendisi hisseder. Yanlış düşünebilir, yanlış anlayabilir, yani nice yanlışlar yapabilir ama kolay kolay yanlış hissetmez insan. Çekindiğimiz son fotoğrafımız. Evet, “çekindiğimiz”, evet son…

Onunla görüşmeyeli yaklaşık 6 ay olmuştu, yani yüz yüze görüşmeyeli.

Özledikçe konuşuyorduk. Daha da özlediysem, eski resimlerimize bakıyordum. Hoş; zaten her resim eski değil midir? Yani çekildiği andan itibaren eskimeye başlamaz mı? Yani o an, oracıkta kalmamış mıdır her şey? Bir yandan da zamanı durdurmanın, en azından saniyenin azıcık bir miktarı için bile olsa, zamanı durdurmanın en kolay yolu değil midir bu? İşte ben onu özledikçe, birlikte zamanı durdurduğumuz anlara uzun uzun bakmaktan, o bakışlar içinde gözyaşlarımı tutamamaktan bahsediyorum. Hoş, beraber çok da fazla resmimiz yoktu. Olanlar da yeterince anlam ifade ediyordu zaten. Taş plaklarını çok sevenler, o plakları her zaman dinlemezler. Her dinlendiğinde plakçaların iğnesi plağa az da olsa zarar verdiğinden, her canları istediğinde dinlemezler. Kıyamazlar yani bir bakıma. Eskitmek istemezler. Neden bilmiyorum, onunla olan fotoğraflarımıza ben de böyle davranıyordum. Belki zedelerim, belki istemeden de olsa eskitirim diye. Halbuki zaten çok eski olduklarını da bile bile…

Epeydir tedavisi devam ediyor, artık günlerinin çoğu hatta hemen hepsi hastanede geçiyordu. Aslında zamanının giderek azaldığının da farkındaydım. Herkes farkındaydı. Bir taraftan da onu görmeye gideceğim için çok mutluydum. Hüzün dolu bir mutluluktu hissettiğim. Odasının kapısı kapalıydı. Halbuki kapıların kapalı durmasını hiç sevmezdi. Kimseye de kapısını kapatmazdı. Hayatına dokunduğu veya hayatına dokunan herkesi, onu zaman içinde çok üzenler dahil, affederdi. “Hayat; bir şekilde yolumuzun kesiştiği kimseyle dargın kalmak için uzun değil” derdi. Ona ulaşmak için kapalı bir kapıyı açmam gerektiği gerçeği bana iyi hissettirmedi. Hele kapıyı tıklayıp içeri girmek fikri, hiç alışık olmadığım bir his gibi yabancıydı. Ve içeri girdim. 

Çok fazla konuşmadık. Üstelik bu susmalarımız yeterince iyi gelmişti ikimize de. Nasılsa bir şekilde, sustuklarımız ve söyleyemediklerimizden ibaret değil miydik? O kadar çok şey vardı ki gelirken aklımda. Nereden başlasam, neyi anlatsam, neler dinlesem diye düşünürken, susmak oldukça yeterli gelmişti bir anda. Ve buna çok şaşırmadım, sanki olması gereken buymuş gibi…

Ayrılırken bir fotoğraf çekildik. Orada çalışan görevliden rica ettik, fotoğrafımızı çekti. Bu, birlikte yer aldığımız son resimdi. Bu resimden birkaç ay sonra, en azından şimdilik aramızdan ayrıldı ama bu fotoğrafın hikâyesi daha sonra başladı.

Vedasından sonra o resme hiç bakmadım.

Bakmayı, belki de o güne tekrar dönmeyi istemedim. Ve bir gün kendimle baş başa olduğum bir zamanda, henüz sonbaharı ilan eden yağmurlar da düşmemişken, bir anda o güne dönmek istedim. Acaba o gün, o fotoğraf çekilirken sustuklarımız, anlatamadıklarımız veya anlamadıklarımız nelerdi? Belki orada çok şey bulurum ümidiyle resmimize baktım. Neler gizlenmişti o karede? Yavaş yavaş konuşmaya başladı resim. Anlattıkça dinliyordum, daha çok anlatmasını istiyor, daha çok dinlemek istiyordum. Uzun yıllardır hasretini çektiğim bir kavuşmanın bir anda gerçek olması gibi bir duygu kapladı etrafımı bir anda.

O kadar hüzünlü bir gülümseme vardı ki yüzümüzde, dokunsalar ağlardık, kimse dokunmasın diye geçirmiştik muhtemelen içimizden. Birbirimizi üzmek istemiyorduk. Beraber son fotoğrafımız olduğunu biliyorken, öylesine çekinmiştik ki birbirimize bunu itiraf etmeyi… Mutluyduk da halbuki. Sarılıp bir an için bile olsa zamanı durdurmuştuk. Sarılmamızı bile gizlemeye çalışmıştık bu resimde. Çekinmiştik; son sarılmamız olduğunu ikimiz de anlamayalım diye… Köşede bir çay bardağı vardı. Ağzına kadar doluydu ama hiç içilmemişti. Sanırım ben gelince içmeyi unutmuştu ya da boşvermişti, ki çaysız yapamazdı. Belli ki birlikte geçireceğimiz son on dakikamıza o çay bile eşlik etsin istememişti.  O anda hiç farkında değildik ikimiz de, halbuki gözlerimiz hafiften dolmuştu. Görevlinin “gülümseyin, çekiyorum” dediği hâlâ aklımda. Demek ki gülümseyememişiz. Ama gülümsediğimi de çok net hatırlıyorum. Çekindiklerimizi belki de ilk gören ve hiçbir zaman anlayamayacak olan kişi, adını bile bilmediğim, yüzünü hiç hatırlamadığım o görevliydi.

Dudaklarımız sanki bir an önce anlatmaya başlamamız gereken onca şey için konuşmamızı bekliyor gibi hafif aralıktı kalmıştı. Az zamanımız vardı; anlatacak, anlaşılmasını istediğimiz çok şey vardı, ama hiçbir şey konuşmayacağımızı ikimiz de biliyorduk. Saçları dağınıktı odaya ilk girdiğimde. Gömleğinin yakasında da küçük bir kırışıklık vardı, daha doğrusu biraz yukarı doğru kıvrılmıştı sağ tarafı. Ama fotoğrafımızda saçları o kadar güzel, gömleğinin yakası o kadar muntazamdı ki. Belli ki o resim çekilmeden birkaç saniye önce saçlarını ve gömleğini düzeltmişti. Onu, hep o haliyle hatırlamamı istemiş ama bunu da bana hiç hissettirmeden yapmıştı. Hangi ara saçlarını taradı, hangi ara gömleğini düzeltti hiç anlayamamıştım. Ayrılırken son defa sımsıkı sarıldık. Ama sımsıkı sarılmak da istemiyorduk. Bu veda sarılmasını kimse kabullenmek istemiyordu. Elimden gelebilseydi eğer sadece el sallayıp; “Hadi o zaman görüşürüz, ben akşamüstü yine gelirim.” diyebilmeyi o kadar isterdim ki… Bu son sarılışın oldukça sıradan olmasını o kadar isterdim ki…

Beraber güldüğümüz, ağladığımız ve sustuğumuz çok zamanımız olmuştu. Ama ilk ve son defa beraber çekindiğimiz bir anımız vardı. Bu, “çekindiğimiz” son fotoğraftı… 

Instagram

X

'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio' 

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman