Beni Aşka İnandıran Olaydı! Süslenip Püslenip, Küçük Altınımı Alıp da Gittim: Fuckbuddy'min Düğünü

Sevgililer gününüz kutlu olsun gençler! 

Dünyada herkes çeşit çeşit... E dolayısıyla yaşanan ilişkiler de öyle. Her duyguya, her ilişki tipine yer var bu dünyada. Ben de bu sevgililer günü vesilesi ile geçtiğimiz aylarda başımdan geçen olayı sizlerle paylaşmak istedim.

Yıllar önce biri bana gelip 'böyle böyle olacak, sen zamanı gelince Fuckbuddy'nin düğününe gideceksin! Hem de fönlü saçınla, yanında getirdiğin çeyrek altınınla!' dese; önce çok güler, sonra da terslerdim.

Lakin bu olay başıma geldi. Ben de ne hissedeceğimi bilemedim açıkçası. Buyurun siz karar verin... En azından ibret alın!

Sanmayın ki bu hüzünlü, acı dolu bir hikaye... Hiç değil!

Aksine hatırladıkça güldüğüm, saçma bir olay!

Bu beni aşka inandıran bir ilişkiydi; varlığıyla değil, yokluğuyla!

Biz... yani o ve ben, adını siz koyun işte, "fuckbuddy'm, yatak arkadaşım, kankam" ve ben... Çok iyiydik aslında!

Kocaman bir arkadaş grubumuz vardı. Sürekli beraber takılırdık. Grubun iki bekarı bizdik; diğer dostlarımız genelde sürekli uzun ve ciddi ilişkilerde olurlardı. 

Komik ama aramızda hiçbir şey olmamasına rağmen, o ve ben öyle uyumluyduk ki, biz de kendi başımıza bir çift gibiydik!

O beni güzel bulurdu, ben de onu... Hoşlanıyorduk birbirimizden ama aramızda asla romans yoktu.

Çok yakın dostluğumuzda birbirimizin her sırrını bilir, birbirimizi en iyi biz anlardık. İkimizin de zehir gibi zekası, karanlık mizah anlayışı, bir de özgür ruhlarımız vardı. Kimsenin gülmediği şakalara ikimiz yarılır, kimsenin anlamadığı imalarda bulunurduk. Kitap, sinema, müzik zaten hak getire... Muazzam bir şekilde anlaşıyorduk işte.

Buna rağmen genelde teke tek takılmazdık. Her zaman grup halindeydik. Fakat o gün de geldi işte...

Dostlarımızın çoğu farklı şehirlerde, farklı ülkelerde çalışmaya başlayınca; artık görüşmeler grup halinde değil, bireysel olmaya başlamıştı. Bir gün buluştuk, diğerleri gelmemişti, sadece o ve ben. 

Beni eve bıraktığında baş başa geçirdiğimiz vaktin ne kadar da iyi olduğunu farkettiğimizde dehşete düştük. Aramızdaki uyum olması gerekenden daha da fazlasıydı. Çekim de öyle!

Ve yaşanması gerekenler yaşandı işte! Ama bir sorun vardı...

Mükemmel sevişmenin ardından sabah uyandığımda; karşımda duran adam karnımda kelebekler uçuşturmuyor, heyecanlandırmıyordu. O benim arkadaşımdı ya! 

Anlaşılması çok güç; zira kafaların uyuşması var, cinsel çekim var, ten uyumu var ama bir şey eksik! Adama sarılmak falan içimden gelmiyor! O şeyin eksikliğini hissediyorum ve en fazla 'bravo, dün gece çok iyiydi, çak kanka!' falan diyesim geliyor. İşin daha da kötüsü: Muhtemelen o da aynı şekilde hissediyor!

Ah şu toplumsal cinsiyet rolleri...

Dediğim gibi; adama karşı o ulvi romantik duyguları hissetmiyordum fakat bu işlerin bir adabı vardı. O da, ben de; tek gecelik bir sevişmenin erkekler için övünülecek bir başarı, kadınlar için ise utanç kaynağı olarak görüldüğünü biliyorduk. Dolayısıyla hassas yaklaşılması gereken bir konuydu.

Ben ona 'çok iyiydi kanka, hadi eyvallah' demek istemedim, saygısızlık olmasın diye. Bir taraftan da onun, benim romantik bir beklentide olduğumu düşünmesinden çekiniyordum. Biz her ne kadar birebir dostlukta eşit olsak da; romantik meseleler söz konusu olunca toplumsal hiyerarşide karşımdaki adamın altındaydım. O benim kadar hassas davranmadı, öküzdü biraz.

Biraz gerginlik yaşandı; çektim gittim oradan...

Bu günah gecesinin ardından bir süre birbirimizi hiç aramadık. O da zaten yurtdışında bir iş buldu gitti.

Kısa sürede birbirimizin dostluğunu özledik çünkü bizi bizden daha iyi anlayan, bizden daha dürüst ve sert, bizden daha acımasız, bizden daha komik insanlar tanımıyorduk!

İnternet üzerinden bana yeniden ulaşması uzun sürmedi. Artık yine eskisi gibi konuşuyorduk. Havadan, sudan, siyasetten, sanattan sohbetler ederken bir taraftan da goygoyun dibine vurup bol bol dedikodu yaparak günleri geçirdik.

İlk tatil gününde bana koştu.

Yine teke tek görüştük. Artık konuları açıklığa kavuşturmuş, birbirimizi anlıyorduk. Günü dost gibi geçirip, geceleri ise yatağı ateşe veriyorduk. Güzel bir tatil oldu. Artık netleşmişti: Biz çok iyi dosttuk, fakat bir de birbirimizin fuckbuddy'siydik. Birbirimize güveniyorduk, birbirimizi çekici buluyor ve 'dostça' seviyorduk ama biz aşık değildik.

Arkadaşlarımızdan ve herkesten de bu durumu kesinlikle gizliyorduk! Ulu orta cilveleşme gibi huylarımız da yoktu zaten.

İkimiz de o tarz hareketleri sevmeyen tipleriz.

Çünkü bu bizim sırrımızdı. Biri duysa, klasik o 'ayyy çok yakışıyosunuzzzz' laflarıyla bizim şahane ilerleyen bu ismi belirsiz ilişkimizi, kendi vıcık vıcık sevimsiz ve samimiyetsiz aşklarına benzetmeye çalışacaklardı.

Tekeşli miydik? Evet... Ama şöyle işliyordu kurallar:

İkimizden biri sevgili bulduğunda ve tek eşli bir sevgililik yaşamaya karar verdiğinde buna saygı duyuyor ve eskisi gibi zırt pırt birbirimizi aramıyorduk. Arkadaş ortamlarında buluşsak da, teke tek görüşmüyorduk. Birbirimizi asla kıskanmıyor, aksine karşı tarafın mutluluğunu destekliyorduk.

Fakat başkalarıyla olan ilişkilerimizde, kendi aramızdaki saçmalıktaki gibi başarılı ve mutlu olamıyor, sürekli üzülüyorduk.

Çünkü biz hayat beceriksizleriydik aslında! Duygusal engelliydik!

Bizi, bizden başka kimse çekmiyordu. Diğer insanlara göre fazla net, fazla odun, fazla rahat ve belki de yer yer yetersizdik.

İkimiz de başka insanlara aşık olmuştuk, ikimizin de kalbi kırılmıştı; her seferinde soluğu birbirimizin kollarında aldık. Birbirimizin omuzlarında sırayla ağlıyorduk dönüşümlü.

Babasını kaybettiğinde bile o ketum, sert duruşundan ödün vermedi. Ta ki benimle yalnız kalana kadar...

Neler atlattık biz onunla. Birbirimizin omzunda ağlayıp, şefkat ve gerçek güveni buluyorduk.

Bana karşı, salya sümük ağlayabilecek kadar gardını indiriyordu işte bu 'sert adam'. Bu gibi olaylar bizi birbirimize her geçen gün daha da yakınlaştırıyordu ama aşk yoktu.

Beni tehdit eden sevgilimi tek yumrukta yere indirdiği gün...

Aradan zaman geçmiş, bu sefer de ben ciddi bir ilişkiye adım atmıştım. Bu ilişkiden beklentilerim yüksekti zira iyi bir adamdı ve mutlu olabilir ve herkes gibi 'aşk' yaşayabilirim diye umuyordum. Oysa herif gerçek bir manyak çıktı. Detaylarına girmeyeceğim olaylar zinciri sonunda beni fiziksel şiddetle tehdit ettiği bir gece, aklıma ilk o'nu aramak geldi.

Aidiyet işte böyle bir şeydi galiba ya... Aradığım gibi geldi ve manyak herifin ağzını burnunu dağıttı adeta. Güven ve aidiyet. Sadakat. İşte buydu. 

Ama hala 'aşk' yoktu.

Bu olaydan sonra bir tatile çıkalım dedik. İlk defa bu kadar uzun süre aynı evde kalmışızdır...

'Çift' gibiydik işte ya. Beraber yemek yapıyor, yatakta bir şeyler izliyor, tatilin tadını çıkarıyorduk. Lakin bu tatil sonunda bizim de 'çift' kafasına girip saçma sapan triplerden kaçınmamızın imkansız olduğunu fark ettik.

Bazen "sana gül bahçesi vaat etmedim" meselesinin bokunu çıkarıyorduk işte.

Ne kavgalar ne kavgalar!

Bu üç yılda ne kadar minnoş anı yaşadıysak... Kahvaltılar, hediyeler, sürprizler... Sorunlar da baş göstermeye başlamıştı.

Biz mutlu olmak için beraberdik; diğerleri gibi saçma ilişkiler yaşamak için değil. Bu girdaba girmemek adına onu terk ettim.

Kaç kere kavga kıyamet onu terk ettim, hatırlamıyorum bile. Artık bu işe bir son vermek gerektiğini düşündüm, zira yakınlığın cidden bokunu çıkartmıştık ve olmuyorsa da olmuyordu! Ondan sessizce uzaklaştım.

Bir de üzerine bu sefer gerçekten de düzgün bir sevgili yaptım.

Aşık olmuştum hayatıma giren bu adama. O'nunla da tanıştırdım. Elbette havalara uçmadı; zira hayatındaki -aşık olmasa da- en önemli olarak gördüğü kadınlardan biriyle ilişkisinin kısıtlanacağı anlamına geliyordu bu. Yine de saygılı ve düzgün davrandı.

O da ciddi bir ilişkiye girdiğinde ise ben buna pek de sevinçli yaklaşamadım...

Çünkü bu seferki biraz farklıydı. Evlenmeyi kafasına koyduğu için, karşısındaki kadını adeta görmüyor ve sırf 'ciddi ciddi evlenmek için evleniyordu'. Ben şahsen o kızı benim oğlana yakıştıramadım ama ses de etmedim tabi. Yine de birkaç kez göz devirdiğimi inkar edemem.

Ve düğün günü geldi çattı. Elbette sakladığımızı sansak da tüm dostlarımız biliyordu!

Renk vermedim!

Zaten hissettiğim hüzün, aşk acısı değil; oyun arkadaşımı kaybetmiş olmanın burukluğuydu belki de. Ama sonuçta o her şeyden öte benim dostumdu ve ben en mutlu gününde onu yalnız bırakmayacaktım. Fön çektirdim, küçük altın aldım, güzel elbisemi giydim ve düğüne gittim.

Hata yaptığını düşünüyordum... Ta ki onun, geline bakışlarını görene kadar!

Dünyaya, insanlara kapkatı, sert, karanlık gözlerle bakan bu adam; geline adeta bir andaval gibi, mal gibi, gerizekalı gibi bakıyordu! Onu daha önce hiç böyle görmemiştim! Aşıktı! Demek ki aşk böyle bir şeydi!

O an ona teşekkür etmek istedim. Çünkü ikimizin de yıllardır başkalarında görüp asla tanımlayamadığımız, keşfedemediğimiz şeyi bulmuş ve bana da göstermişti.

Aşk vardı ve aşk işte bu salak bakıştı!

Gelin, müstakbel kocasının benimle olan geçmişini biliyor muydu emin değilim ama onlara iyi dileklerimi iletip sarılırken çok samimiydim gerçekten!

Gittim, ikisine de sıkı sıkı sarıldım. O'nun gözlerinin içine baktığımda yine yıllar önce yaptığımız gibi sözsüz iletişimimizi kurmuştuk. Bana adeta 'görüyor musun?! Varmış, gerçekmiş! Ben buldum! İnanılmaz değil mi?!' dercesine coşkuyla bakıyor ve ben de onun bu keşfine mutlu oluyordum. Çünkü bu demekti ki, aşk gerçekse demek ki onu ben de bulabilirim!

Hoşçakal dostum!

Biz birbirimizi herkesten daha iyi anladık, güvendik, eğlendik, seviştik. Ama aşk bunlardan ibaret bir şey değildi; aşk başka bir şeydi. Fakat aşk dışındaki duygular da daha az ya da daha çok değerli değildi.

Evren ve insan kalbi; tüm duyguların tıpkı yıldızlar gibi tek bir düzlemde olmadan dağılmış hali... Bir kaos! 

Sana altın taktığımı unutma, ben de aynısını kendi düğünümde bekliyorum. Hadi eyvallah.

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Sevgilisine Atacağı Fantezi Mesajını Yanlışlıkla Karısına Atan Ünlü Patron İcralık Oldu
Domuz Eti Skandalıyla Gündeme Gelmişti: Köfteci Yusuf Yeni Bir Sektöre Giriş Yapıyor!
YORUMLAR
14.02.2018

Sen aşkı çiçek böcek güneş bulut sanmışsın. Bu bahsettiğin aranızdaki bağ başlı başına aşkmış zaten, bu denli nesinden korkuyorsunuz sizin için özel olan bir iletişim şekline aşk adını koymanın ve ona sahip çıkmanın ? Beş seneye kalmadan o adam da pişman olur kendi sensizliğine, sen de. Aşk diye tanımladığınız o "kelebekler" bir süre sonra biter çünkü, mühim olan bahsettiğiniz "birbirini en iyi birbirinizin anlaması"dır.

bu kadar mi genisledik arkadas ulke olarak. fuckbuddymis bilmem neymis laflara bak, hadi onedio yazarlari zaten ahlak yoksunu onu biliyoruz da okurlarin da bunu guzel biseymis gibi begenmesi... ulkemin insanindan tiksindim, yazik

14.02.2018

Kesin yaşanmıştır bu

TÜM YORUMLARI OKU (44)