Benden Kayıp Çocukluğuma

Sezen Aksu’dan ilham aldım bu yazıyı kaleme alırken “Küçüğüm daha çok küçüğüm bu yüzden bütün hatalarım… Bu yüzden kendimi önemli zannetmem.” diyor minik serçe.

Kimi zaman videolarda denk geldiğim bir soru olan “Geçmişe dönsek neyi değiştirmek isterdiniz?” sorusuna benim cevabım: "Hiçbir şey." olurdu.

Herhangi bir şeyi değiştirmezdim hatta tek bir taşı bile yerinden oynatmazdım ki o hatalar beni ben yaptı. Çok sevdiğim bir söz var: “Hata yapmak güzeldir.” 

O hataları yaptım, o seçimleri yaptım ki şu anki ben oldum. Evet belki mükemmel değilim, belki başarılı bile değilim, kendimi oldukça önemsiz hissettiğim anlar ve yerler de oldu elbet ama kendimi böyle kabul ediyorum ve ettim, olduğum gibi. 

Zamanında ebeveynlerimiz bizim ilerde daha başarılı olabilmemiz, kendi ayaklarımız üzerinde durabilmemiz amacıyla  “bilinçsiz bir şekilde” hatalar yapmamızı engelleyerek yetersizlik algısını kimi zaman da değersizlik algısını yüklemiş olabilir. Bu hususta elbette onları suçlamıyorum, onların da genetik ve psikolojik aktarımları bu yönde olduğu için. Hal böyle olunca yaşam dinamiklerimizde bir şeyleri değiştirebilmek pek mümkün olmuyor.

Herkes iyi birer anne baba olmak ister. Ancak bazen elimizde olmayan sebeplerle istemediğimiz sonuçlar elde edebiliriz. İyi bir anne olacağım diye yetersiz bir çocuk yetiştirmek gibi…

Kıymetli okuyucum hayatında hiç değer almamış biri değer veremez. Bu bilmediğimiz bir dili konuşmaya benzer. Nasıl ki biz Fransızca bilmediğimiz halde konuşamıyorsak  değer kavramı da tıpkısı. Karşı taraf fransızca konuşuyor biz Türkçe anlıyor ve konuşuyorsak  anlaşmamız mümkün değil. Bu metafora dayanarak şunu çok net söyleyebilirim: Ailemizden öğrenmediğimiz bir dili başkalarıyla konuşamayız. 

Biliyor musunuz özellikle x kuşağının hiç tatmadığı bir duygu, değer duygusu.. Sırf ayıp diye babaların çocuklarının başını okşayamadığı yıllardan bahsediyorum. Yeşilçam filmlerinde görürüz o çocukları, babaları onlar uyuyunca yataklarına gidip orda sever. Çocuğa sevginin gösterilmesinin neresi yanlış olabilir anlamıyorum bazen. Şımarmasın diye yapılırmış büyüklere sorduğumda bu cevabı aldım, keşke şımarsalardı da şu an bu kadar sevgiye, ilgiye, değer görmeye aç olmasalardı.

Bu aile dinamiklerinde yetişmiş bir birey ilerleyen dönemde karun kadar zengin olsa da içindeki boşluğu hiçbir şey ile dolduramaz.

Hep bir boşluk duygusu içinde olur ve kendi de buna bir türlü anlam veremez. Hissettiği bu duyguyu herhangi bir şey ile giderebilmesi mümkün değildir, kaldı ki ailesinden alamadığı sevgiyi ve değeri sevdiği insana da veremez.

Çünkü o dili bilmeyen insan için konuşmak mümkün değil. Hal böyle olunca ona kendini değerli hissettiren birisi karşısına çıktığında bu duyguyu tanımadığı için uzaklaşır. Kendine değer vermeyen insanları daha çekici bulur, daha kendine yakın hisseder, aslında bu durumu içten içe yargılar, kabul etmek istemez ama yine de kendini bu durumdan alıkoyamaz. 

Beyin her zaman alıştığını ister, alıştığı değersizlik duygusu ise o duygudan başkasını istemez. Burada kader motifi dediğimiz kavram devreye giriyor. Çocukluğunda şiddet görmüş bir birey yetişkin olduğunda şiddeti normalleştirir ya kendisi uygular ya da kendisine uygulatır, alışmış olduğu ortam budur çünkü. Sevgi dolu bir ortamda yetişmiş bir birey ise sevgi dolu bir ortam ister, problem çıkmasına, tartışma çıkmasına dayanamaz. Yaprak dökümü dizisi vardı bir zamanlar, oradaki Hayriye Hanım’a benzetiyorum bu hali “Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı bozulmasın.” diye diye adama sonunda kalp krizi geçirtti. Çünkü Ali Rıza'nın aile dinamiğinde belki de kavga ederek çözümlemek vardı ve ikisi birbirinden farklıydı. 

O yüzden kendi çocukluğuma nazaran şimdiki çocukların çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Yeni nesil ebeveynleri daha bilinçli. Çocuklarının psikolojileri konusunda gerek eğitimler gerek seminerler ile eksik oldukları yanları tamamlama çalışıyor, çok da iyi yapıyorlar. Takdir ediyorum hepsini. 

'Peki biz ne yapacağız hocam? Bizim çocukluğumuz yitip gitti.' diyeceksiniz. Size önerim şu olur: Çocukluğunuza sarılın, ona değer verdiğinizi söyleyin, onu sevin, okşayın, onu sevdiğinizi söyleyin, kapatın gözlerinizi çocukluğuna gidin, ona çok iyi gelecek, asıl size.

Bir dahaki yazıda görüşmek dileğiyle…

'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.' ©Onedio

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?