Bence Seviyorsan Git Konuş Abi...

Hoşlandığın kız vardır, aşıksındır ona ama platoniktir yaşadıkların, dilinin ucunda gezersin hep sözlerin ama bir türlü o kızın karşısına çıkamazsın... Çıksan aslında rahatlayacaksın ama çıkamazsın...

1. Şu kız kim tanıyor musunuz?

Bir keresinde Leyla isminde bir kız vardı mahallede, çok hoşlandığım, okuldan çıkıp da bizim bakkalın önünden geçeceği saati ezbere bildiğim ve her o saatte orada olduğum. Yüzünü  bir kere göreyim, bana baksın diye oynadığım topu bile bırakıp yollarına revan olduğum. Tabi kıza 2 ay boyunca sadece bakarsan bir Ferit, bir Cafer, Bir Yasin gelip kapıyor kızı haliyle. Benim Leyla'nı Sadi kapmıştı. Günlerce kankalarla elemanın adı üzerinden eğlenmiş, kıyasıya dalga geçmiştik. Oysa benim dedemin adıydı lan Sadi. Sıf aşkımı elimden kapan iblisin yüzünden çok sevdiğim dedemin ismiyle hoyratça dalga geçmiştim. 

Kaç yıl geçti üzerinden bilmiyorum, ama aynı durum gelip beni üniversitede de buldu. Birkaç gündür görüyordum bu güzelliği buralarda. Eğitim fakültesinde okuduğunu tahmin ediyordum, çünkü her defasında takibim o binanın önünde son buluyordu. Artık mahalledeki o ufak çocuk değilsin diyordum kendime. Git konuş, burası üniversite, merhaba de, sınıfının kapısında bekle selam de, kantinde bul oturabilir miyim de. Ama hiç bir cesaret verme girişimi kendi üzerimde etkili değildi. Kimi kandırıyordum ki, ben oldum olası kızlarla konuşmaktan çekinen, ürkek, ağzı laf yapmayan aptalın tekiydim. Halbuki ayna karşısında ne güzel konuşuyordum, böyle tok bir sesle 'sana mı gidelim bana mı' falan diyordum. Oysa muhafazakar bir ev arkadaşım vardı ve aynadaki ben gıcığına 'sana gidelim' diyordu da o zaman bile ne bok yiyeceğimi şaşırıyordum. Hayal kurarken bile kendi kendimi göt etmekten çekinmiyordum. 'Bana gidelim' derse bu seferde evde böbreğimi çalıyorlardı falan. 

Şu kız kimi lan tanıyor musunuz? dedim kantinin önündeki masalarda oturan bizim elemanlara. Hemen, ne oldu hoşlandın mı? diye girdiler lafa. Olm size de bir şey sorulmuyor, he hoşlandım, evlenme teklif edeceğim gibisinden kendimce enfes bir çıkış yaptım. Niye soruyorsun olm o zaman sorusu çok yerinde ve güzel bir soruydu. Benim, yok ya öylesine, bugün 3-4 defa gördüm de acaba birinizin arkadaşı mı falan diye merak ettim cevabım tatmin edici olmaktan çok uzaktı, ama bozmadılar beni. Artık arkadaşlarıma bu kızdan hoşlandığımı söylediğim gün 'yalancı, sinsi pezevenk' olarak anılmayı garantilemiştim. Yo tanımıyoruz dediler ki Sezgin kafasını bile kaldırma zahmetinde bulunmamıştı. Olm bari bak da söyle, kızı görmedin bile dedim. Bu üniversitede tanıdığım bir kız yok cevabı içimde ona karşı derin bir sempati ve merhamet beslememe sebep oldu. Hiç mi diyebildim, hiç dedi. Olsun dedim, siktir dedi. Sempatim bir anda kayboldu, sen siktir göt dedim. Gel başını ört gibi bir şey söyledi... Benim nasıl arkadaşlarım vardı ki acaba?

2. Çıktığı bir şeyi var mı?

Kızı ilk gördüğüm günden bu yana 1 haftadan biraz uzun bir zaman geçmişti ve daha adını bile öğrenmeyi başaramayarak yeni bir rekora doğru koşuyordum. Mal gibi gidip eğitim fakültesi öğrenci listesini falan inceliyordum, sanki orada Fatma yazsa, aa işte bu diyebileceğim bir özelliğim varmış gibi. Sonunda aklıma Emre geldi. Okuldaki tüm kızları tanıyor olmalıydı. Kantinde otururken kız kalabalığından görünmediği olurdu. Bir ara  hakkında Adnan Hocacı söylentisi çıkmış, ancak ne hikmetse yayılmamıştı. Yanına gittim, 4 kızla masada oturuyordu, abi bi gelsene bir şey danışacağım dedim. Söyle abi dedi, gel şurada konuşalım dedim, abi gizlim saklım yoktur benim kızlardan diyerek olayı bir Amerikan aksiyon filmi tadına getirdi. Olm gel s.kicem ha deyince masayı devirip, suratıma bir yumruk atsa ve yere düşünce de üzerime tükürüp, kolunun altına aldığı kızlarla ortamı terk etseydi harika bir kurgu olabilirdi ama tamam abi geldim diyerek yanıma seğirtti. 

Sana bir işim düştü dedim. Abi bende not olmaz ama kızlara sorayım dedi. Okulda nasıl tanındığıma dair bir fikir vermişti bu durum bana. Ne notu olm kız işi dedim. Ayarlarız dedi, kim olduğunu bilmeden neyi ayarlıyorsun dedim, abi bu okulun öğrencisi olsun yeter dedi. Acaba o kıza hallenmiş midir bu p.zevenk diye geçirdim içimden. Eğer hallendiyse kızı murdar etmiştir diye 30 saniye içinde kederlendim, omuzlarım düştü. Ee abi dedi, ne ee si dedim, kız işi diyordun dedi. Tekrar ortama döndüm, eğitim fakültesinde okuyan bir kız var dedim, cümlem bitmeden Sema mı dedi? Sadece eğitim fakültesi ipucundan Sema'ya ulaşması beni Sema hakkında endişelendirdi, öyle ya okulun en fırlama tipinin eğitim fakültesi ile özdeşleştirdiği bir isimden hayır gelmesini beklemek olmazdı. 

Tariflerimden yaptığı çıkarım kızın Eylül olduğuydu. İsmini çok beğendiğim için hiç itiraz etmedim ve kabullendim. Eylül ha ismi de güzelmiş dedim. Abi emin değilim ama Eylül sanki anlattığın kız dedi. Eylül'dür ya, ismi harika dedim. Kızın adı Feride'ymiş. Notların açıklandığı bir gün fakültede dolaşırken arkadaşının seslenmesiyle öğrendim. Kendimi Eylül'e o kadar hazırlamıştım ki Feride ismi beni üzdü, lanet ettim. Oysa anneannemin ismiydi Feride. Karı kız uğruna aile büyüklerini bu ikinci rencide edişimdi. Tam bir götoğlanına dönüştüğümü hissediyordum. Senin anlayışına sıçayım demek için aradığım Emre'yi kantinde buldum, oturduğu masanın hemen yakınında Feride oturuyordu. İşte kız bu dedim, Nalan mı dedi, yok şu masadaki dedim, Şenay mı dedi, olm kime bakıyorsun sen, şu beyaz gömlekli dedim, haa Hilal dedi...

Kızın çıktığı yokmuş, Feride'yi parmağımla işaret ettikten sonra aldığım bilgi bu yönde oldu.

3. Abi tanımıyorum etmiyorum gidip ne diyeyim ki?

Bu kadar sorup soruşturduktan sonra artık Feride'ye olan ilgi ve alakamı saklamamın imkanı yoktu. Hoşlanıyorum galiba dedim. Ağız birliği etmişçesine tüm arkadaşlarım gidip konuşsana abi, dövecek değil ya gibisinden laflar etti. Sanki San Francisco'da yaşıyorduk da benim haberim yoktu. Ne ara hislerini bu kadar kolay açabilen, modern, özgüveni yüksek bir toplum olmuştuk gerçekten haberim yoktu. Tanımıyorum, etmiyorum gidip ne diyeyim ki gibisinden saçma bir soru ile 'git tanış' önerilerini savuşturduğumu düşündüm. 

O günden sonra zorla peşime taktığım bir iki arkadaşla sürekli eğitim fakültesinin kantinine gidiyor, kızın ders programını ezber ediyor, kantinde olabileceği vakitleri kestirmeye çalışıyordum. Boş boş saatlerce masada oturuyor, 8-10 bardak çay içiyor, öğle yemeklerini patso ile geçiştiriyordum. Bütün bu uğraşların sonucunda elime geçen 5-6 masa ilerimde 10-15 dakika oturup arkadaşları ile sohbet eden Feride'yi görmek oluyordu. Bir kere gözleri gözlerime değse yetecek lan dedim. Murat, olm kızın 200 metre uzağında oturuyoruz, kızın yüzünü bile seçmesi imkansız ne gözü amk deyince sanki hak verir gibi oldum.

Israrla her gün düzenlediğim kantin turları ortamda rahatsızlık yaratmaya başlamıştı. Her ne kadar elemanları çaya poğaçaya boğuyor olsam da hiçbir amaçları yokken, kimseyi tanımadıkları, sürekli pedagojik formasyonun konuşulduğu, okul bitince atanabilecek miyiz kaygılarının elle tutulur hale geldiği, gerilim yüklü bu kantine gelmek istemiyorlardı. Resmen kız için harcamam gereken paraları erkeklere yediriyordum. Sanırım konuşmam lazım bu kızla dedim. Öehh amk, tabi ya diye ortamda bir destek fırtınası yükseldi. 

Neler konuşacağımı hazırlamam 2 haftamı aldı. Her sözümü, her kelimemi itina ile seçtim, konuşacağım yeri belirledim, ne giyineceğime karar verdim ve tamam dedim ben bu kızı sevgilim yaparım.

4. Yok bacım sana demedim...

Sabah saatlerinin iyi olacağını düşünüyordum. Henüz strese girmemişken, yeni yaptığı kahvaltı vücuduna yeterli glikozu sağlamışken, dinç ve dinamik olduğu bir zamanda konuşmak olumlu bir sonuç alma ihtimalimi yükseltecek diye umuyordum. Her şeyi son bir kez gözden geçirdim ki iyi yapmışım. Çünkü kızı soteye çekme planımı incelerken, gideceğimiz yerin erkekler tuvaletinin yakınında olduğunu fark ettim. Böyle bir şeyin hoş olmayacağına karar verdim.

Saat 10 gibi kantindeki masada yerimi aldım, koca kantinde çok fazla insan yoktu, bu beni cesaretlendirdi ve mutlu etti; bu iş olacak dedim içimden. Feride'nin saat 10.20 ile 10.30 arasında kantine girmesini bekliyordum. Masası arkadaşlarıyla dolmadan önce hamle yapabilmem için yaklaşık 5 dakikam vardı. Bu süre içinde kızı sürükledim sürükledim, yoksa işim çok zordu. Öngörülerim bir bir tutuyordu, saat tam 10.22'de Feride kantinden içeri girdi. Ancak hesapta olmayan bir şey olmuştu, tek değildi. Yanında kucaklarında kitapları, ders notları, dillerinde pedagojik formasyon lafı ile 4 kız daha vardı. Black Hawk Down! dedim içimden, bu iş yatar dağılalım. 

Sonra saçmalama dedim, ya bugün ya hiç. Bu gazla masadan kalktım, usul usul masaya yürüdüm, tam da gözlerinin içine bakmamaya çalışarak 'sizinle biraz konuşabilir miyiz' dedim. Bunu derken aklımdan 'keşke tuvalete gitmesini mi bekleseydim' diye geçirdim. Sonra ne o öyle sapık gibi diyerek yaşadığım ana odaklandım. Hiç tanımadığım bir kız yüzüme bakıyor, bir şeyler söylüyordu. Sanırım beynim Feride'ye aşık olduğum süre içinde sadece onun seslerini duyacak şekilde ayarlamış kendini diye düşündüm. Öyle değildi tabi, sadece dalıp gitmişim. Sanırım masaya ellerini dayamış bir tinerci gibi görünüyor olmalıydım. Kafa dumanlı, gözlerini kaçırıyor, ayakta duramıyor... İnşallah kızlardan biri çıkarıp bir lira vermez dedim. 

Seninle ne konuşacağız dedi tanımadığım kız. Boş boş baktım, ne konuşacağız... hiçbir şey, sen kimsin ya dedim. Meğer Feride diye o kıza dönük konuştuğum için üstüne alınmış. Yok bacım sana demedim, benim işim şu arkadaşla dedim. 

Bacım demek harika bir seçimdi doğrusu...

5. Seni kandırmış olm, yedin mi sende?

Memlekette sevgilisi varmış demek, seni kandırmış olm, yedin mi sende? dedi Fırat. Sizin yüzünüzden gaza geldim kızı biraz daha incelemeli, araştırmalıydım dedim sinirle. Ne yapacaktın, nüfus kütüğüne mi bakacaktın? Bence de yalan atmış olm işte, seni kırmamak için sevgilim var yalanını uydurmuş. Neden diye bağırdım, neden? Ben 'aman askıntı olmasın diye yalanlarla savuşturulacak biri miyim? Neyim olm ben, besbelli var işte sevgilisi' dedim. Söylediklerimin tek kelimesine kendim de inanmamıştım ama ego falan derken darlandım.

Sakin  ol abi dedi Cihan, haklısın neden yalan söylesin ki, bence de sevgilisi vardır mutlaka dedi. Aslında tam bu anda 'bana acımanızı istemiyorum bok herifler' çıkışı yapmam gerekirdi, ancak yine geç kalmıştım. Sustum.

Eve vardığımda ev arkadaşım Samet daha gelmemişti, odama çekildim, sigaramı yaktım, Makine Elemanları II kitabını kaldırdığım gibi duvara fırlattım, kantinde içtiğim zehir gibi çaylara, taş gibi zeytinsiz poğaçalara lanet ettim, neden hep beni buluyor böyle şeyler diyerek, kıçı kırık, basit kederimi ihtişamlı bir hale sokmaya çalıştım. Samet odaya girdi hışımla, abi iyi misin bir sorun yok ya dedi. Olmaz mı Samet'im, olmaz mı? Bu kardeşini bugün sırtından bıçakladılar, yarasını dağlamadan yollara vurdular kardeşim diyerek bilinmez bir yola doğru hızla ilerledim. 

4. biradan sonra bundan sonra kız falan yok dedim, ne varsa dostlarda var be diyerek Samet'in elime gelen ense kısmını öpüverdim. Memleketteki sevgilisini s.keyim abi diye devam ettim. İstediğinde elini tutamadığın, koynuna giremediğin, başını omzuna yaslayamadığın bir sevgilin olsa ne olur olmasa ne olur amk, bak bana senin için sabah derslerine girdim lan ben, kantinlerde sürttüm, adını öğrenmek için haftalarımı verdim ben kahpe diye bağırdım. 

Sabah uyandığımda dünkü kıyafetlerim hala üzerimdeydi. Bugün hangi gün diye düşündüm, sanki okula gideceksin, sana ne dedim kendi kendime. Bir süre tavanı izledim, izledim... kaç saat oldu bilmiyorum. Ah ulan Feride dedim, senin memleketin nere?

Popüler İçerikler

Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!