Ben ve Öteki Meselesi

Bu yazımda işlevsel konumlanma ve içimizde birilerine yer verme konusuna devam edeceğim.

1.Ne içimde bir yere oturdunuz ne de aranızda bir yer buldunuz bana

Kendi içimde bir kalabalık vardı. Herkes birbirine çarpıyor, kimse birbirine yer vermiyordu. Çoğu tanışmıyor gibi, ama herkesin de birbirinde çok şeyi var gibiydi. İçimde bir yer vermek istedim hepinize. İstedim doğru konumlandırmayı sizi. Çok uğraştım. Ne içimde bir yere oturdunuz ne de aranızda bir yer buldunuz bana. Sahi aranızda nereye oturulabilir k? Bakıyorum da ne özgün bir renginiz var ne de kendinize has bir sesiniz. Birlikte aynı şeye bağırıyorsunuz. Aynı doğrularımız var. Ama aynı acılarımız yok, aynı şeye üzülmüyorsunuz. Üstünüzdeki gömlekler bir başkasının gibi duruyor. Hiç mi düşünmediniz kendiniz için bir şeyler dikmeyi? Aldım içinizden birini. Baktım gözlerine, anlamaya çalıştım halini. Başkasını kendi hayatına bulaştırmış, kendine ait olmayan renklerle duruyordu. Ne zaman durulsa, zihninde yükselen sesler duyuyor, bu sesler kendi sesinden çok, başka herkesindi. Bu seslerin karnı doymuyor, mennuniyeti asla oluşturulamıyordu. Herkese yetişmeye çalışıyor, sonunda hepsine eksik kalıyordu. Çırpınıyordu, büyük bir hengamenin içinde. Kendinden kaçıyor, kaçtığı şeylerden de kaçıyordu. Kaçmaktan kaçmakta işe yaramıyor, kendi ayağına takılıp düşüyordu. 

İnsan nereye kadar kaçabilirdi, nerede durabilirdi ve niçin durabilirdi? 

Neden kaçtığını ve nereye varacağını bilmeden kaçmak, kaçmak değildir. Yanlış yapmanın da doğru bir altyapısı olmalı. Tıpkı acı çekmenin de bilgi istediği gibi. Bilmek, anlamak ve tanımak zor iş gibi. Bakmaya devam ettim aranızda, kimse ne kendini tanıyordu ne de ötekileri koyacak doğru biliyordu. Böyle giderse kendisiyle tanışmadan ölecekti herkes. Kaç kişi kendisiyle tanışabiliyordu ki, o eksik kalmıştı? Ne yapmıştınız ona ya da nasıl kendini layık görmüştü buna? O dert etmedikten sonra kim anlatabilirdi ki ona bunu?  Herkes gibi o da kendisine bulaştırılmış renklerle tanışıp kendi zannediyordu onu. 

Bazen kaldırsa başını, dönüp baksa evrene bütün olup olan bitene ve bitmekte olan kendine. Sonsuz bir evrenin içinde belirsiz onca şeyin gölgesinde kendini kandırmaktan başka çaresi olmadığını düşünüyordu. Hayatı büyük bir park gibi görüyor, her şeyi oyun sanıyordu. Bu sayede bir nebze de olsa belirsizliği unutuyor, zamanın şekilsizliğini dert etmiyordu. Zaten insan kendine oyunlar yaratmıyor mu, kendini kandırmıyor mu? Hatta gerektiğinde birbirini de kandırmıyor mu?

2.Birbirimizin hayatına basmadan birbirimizin içine nasıl oturabiliriz?

Birbirinin aklında sabahlayanlar aynı cümlede barınanlar ama içinde bulunduğu aklı kemirmeyip cümlede uyumsuzluk yaratmayanlar, işte onlardan ne kadar olabiliriz?

Zaten biz başkasının bize bulaşan renklerinin özgün harmanlanması olmaya çalışmıyor muyuz? Özgün harmanlanma…  Ötekilerin aklından kendimizi sıyrıltarak ulaştığımız biz, ötekinin kucağında bulunca kendini diğerlerinin de var olduğu ve var olacağı ve gerekli olduğu gerçeğini de görür. Ne kadar biz ne kadar öteki. Ne kadar onların rengi ne kadar benim rengim, benim rengim olmalı mı? Ötekinin gözünde can bulan renkleriz, hele ki içimizde ki ötekilerde renkliyse. 

Kim bu renkli ötekiler? Kendi hayatını ihmal etmeden bizi hayat olanlar. Kendi korkularından sıyrılıp korkularda bizi sürdürmeyenler. Güne ne için uyandığını ve günden ne istediğini bilenler. Alması gereken sorumlulukları insan olma bilinciyle sürdürenler. Sevdiklerine suçlu hissettirmeyenler.  Kendi arzularının farkında olan ve diğerini kendi arzusuna mahkum etmek zorunda bırakmayan. İşte bu öteki içimde doğru yere oturabilir ve hatta içimin doğru yeri olabilir. İçine karıştırdığım en doğru yer en nefes aldığım yer olabilir. Şu dünyada en büyük şans kendini anlamış bir ötekiyle tanışmış olmaktır hele ki bu senin ilk ötekilerinden ise.  Yeterince iyi öteki. Fazla olmayan, olmana da engel olmayan ve gerektiğinde olan, gerekmediğinde kendini çeken öteki ile birbirimize  basmayarak biribirimizin içinde var oluruz.

Cennet NERE?

Anlaşılmak için savaş vermedğin YER

Kendi ayağıma takılmadığım

Başkasının rengiyle kaybolmadığım

Kendimle tanışabildiğin YER

Cehennem NERE?

Sesimim kısıldığı, seslerin yükseldiği içim

Rengimin çalındığı, fikrimin alındığı 

Cehennem sevginin bittiği YER.

Yaşamak NERDE, BAK ELLERİNDE, uçuyor gözünün önünde.

Instagram

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!