Transaksiyonlar ise işte bu ego durumlarının birbiriyle etkileşimde bulunduğu anlardır. İletişimin iyi olması için o ana uygun ego durumunun kullanılması ve kişinin karşısındaki insanın ego durumunu anlaması önemlidir. Örneğin; müdürüm benimle ebeveyn egosundan konuşuyorsa, benim çocuk egosuna düşmem ve azarlanan bir çocuk gibi olaya tepki vermem olasıdır. Bu durumda iletişimde aksaklık oluşur. Çünkü ben de müdürüm de yetişkin bireyleriz. Her iki tarafın da yetişkin egosundan konuşması bu iletişimi kurtarır.
Transaksiyonel analizin üçüncü bileşeni olan oyunlar ise çoğu zaman işte burada devreye girer. İnsanlar çocukken edindikleri deneyimlerle farkında olmadan bir oyunun parçası olurlar ya da bir oyun kurarlar. Bazen hep çocuk egosunda kalıp etrafındaki ebeveyn egosuna sahip bireylerin güdümüne girerler ve hep kurban psikolojisinde şikâyet edip dururlar, bazen de içlerindeki çocuğu bir kenara itip hep ebeveynde kalırlar ve kurtarıcı rolünde olmaktan mustarip yaşayıp giderler. Hayatımız çoğu zaman bu oyunların etkisinde sürer. Ne zamanki bir oyunda olduğumuzu fark ederiz, işte o zaman o oyundan çıkabiliriz. Bu sadece etrafımızdakilerin oyunları için geçerli değildir. Kendi kurduğumuz oyunları da fark ettiğimizde onları değiştirme şansımız olur. Bir dönüp kendinize bakın bakalım. Tekrarladığınız döngüleriniz var mı? O döngünün neresindesiniz? Bu senaryoyu kim yazdı?
Buldunuz mu? Güzel!
Peki, nasıl değiştireceksiniz bu oyunu?
Öncelikle içimizdeki çocuğu tanıyacağız. Onun yaralarını, kalp kırıklarını, korkularını bileceğiz. O ürkek çocuğu karşımıza alıp başını okşayacağız. Bugünden geçmişin yaralarını iyileştireceğiz. Sonra içimizdeki ebeveyni bulacağız. Onun ifadelerini ayırt edeceğiz. Bir olaya tepki vermeden önce, “Bu benim tepkim mi, içimdeki ebeveynin tepkisi mi?” diye kendimize soracağız. İfade dilimizi değiştireceğiz.
Bir de tabii ne kadar zor olursa olsun, karşımızdaki kişinin de içinde yara almış bir çocuk ve katılaşmış bir ebeveyn olduğunu da unutmayacağız.
Girdiğimiz tüm diyaloglarda karşımızdaki hangi tarafta, biz hangi taraftayız iyi ayırt etmeliyiz. Yetişkin yanımızla tepki vermiyorsak, belki de o tepkiyi bulana kadar sessiz kalmalıyız, harekete geçmemeliyiz. Yapmadığımız gönlü yıkmak kolaydır. Zor olan kırılan bir gönlü sarıp sarmalamaktır.
“İnsan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de” der George Orwell 1984 isimli kitabında. Hepimiz anlaşılmak isteriz. Ama bunun için önce kendimizi anlamamız gerekir. Kurduğumuz her iletişimde durup kendimize, “Bu tepkiyi kim veriyor?” diye bir soralım. Önce biz kim olduğumuzu bilelim ki karşımızdaki ne görüyor anlayalım.
Web
Instagram
X
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio