Ben Bu Yazıyı Yazarken Dünyada 677 Kişi İntihar Etti!

Bu hafta sonunda sessiz sedasız bir ölüm daha gerçekleşti, HER GÜN Dünya’dan göç eden yaklaşık 140 bin kişiden biri daha… Başarılı bir yönetmen ve senarist, iyi bir insan, dar bir çevrede emekleri takdir görmüş, hak ettiği geniş kitlelerin övgüsündense mahrum kalmış bir birey. Oğuzhan Tercan’dan bahsediyorum. Belki de sevgili Nilay Örnek’in de kitabında vurguladığı gibi, bütün iyiler gibi o da biraz küskün gitti.

İntihar Üzerine Düşünmek

Tercan, 1985 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü'nden mezun oldu. Yönetmenliğini yaptığı ilk sinema filmi Abdi İpekçi suikastını konu alan Uzlaşma idi. Dikkatleri de bu filmi ile çekmişti. Nitekim Uzlaşma gibi cesur bu film kendisine 1992 Uluslararası İstanbul Film Festivali, Jüri Özel Ödülünü getirdi. Daha sonraları pek çok film ve Pilli Bebek gibi ses getiren dizileri yönetti. 59 yıllık ömrüne İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Film Yönetmenliği dersleri vererek ‘hoca’ unvanını da eklemişti. Seviliyordu.   

Oğuzhan Hoca’nın, onu sosyal medyada bir post ile anıp, rahmet dilememin dışında bugün bu yazıma konu olmasının nedeni ise sadece tek bir haber kaynağında geçen cümle oldu: “Oğuzhan Tercan 14 Ağustos 2022'de hayatını kaybetti. 59 yaşındaki Oğuzhan Tercan'ın yaşamına son verdiği iddia edildi.

Kendi Yaşamına Son Verme Meselesini Anlamak

Uzun zamandır kanser tedavisi görüyormuş; durumu ağırmış ve sıkıntılı günler içindeymiş Oğuzhan Tercan. Belki de dedim -yukarıdaki henüz doğrulanmamış ‘söylentiyi’ okuyunca- acısına son vermek istedi… Anlamak zor değil. 

Zaman zaman dostlarla felsefi sohbetlerimizde konusu geçer; ‘intihar’ ayıplanmalı mıdır, kendisini öldüren kişi akıl yoksunu mudur? Ben her seferinde -tamamen naif bir dışavurumla- bu kararın gayet bilinçli bir şekilde, her açıdan ölçülüp, biçilmiş olarak da alınmış olabileceğini, gidenin gitme sebeplerini bilmiyorsak eleştirmenin yersiz olduğunu savunmuşumdur. 30’lu yaşlarımızın başlarında, şen-şakrak bildiğimiz sanatçı bir arkadaşım, hepimizi şoke ederek, kendi kararıyla göç etmişti. O zamandan beri insanlık tarihi kadar eski, göreceli ve çok boyutlu bu konu üzerine düşünürüm. Aman yanlış anlaşılmasın, yaşama son derece bağlı ve kişisel olarak bu karardan milyonlarca km uzakta biriyim. Ben meselenin, psikolojik ve sosyolojik olarak özünü anlamaya çalışıyorum.

Her 40 saniyede 1 kişi

İnanılmaz bir rakam değil mi? Dünya’da her yıl sonu ölümle gerçekleşen intihar vakalarının sayısı yaklaşık 800 bin civarında. Bu da kırk saniyede bir kişinin yaşamına son verdiği anlamına geliyor. (Tabii bu rakamlar Pandemi öncesi WHO 2019 verilerine göre!) 

Hatta bu satırları yazarken o sinir bozucu, beyin yakıcı, umut emici ‘worldometers’ sitesine bakıyorum da, bu yıl şu ana kadar intihar edenlerin sayısı 669.071 e ulaşmış gözüküyor.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 2020-21 verilerine göre ise intihar vakalarında dünya birincisi ülke, erkeklerde her 100 binde 48 kişinin canına kıydığı Rusya. Kadınların bu oranda 7’de kaldığı Rusya’yı Güney Afrika izliyor. 100 binde 47 Güney Afrikalı erkek ve 9 kadın hayatına son veriyormuş. İstatistik verilerini yayınlayan Statista'nın servis ettiği grafikte erkek intiharlarında başı çeken diğer ülkeler sırasıyla Güney Kore, ABD, Japonya, Fransa, Hindistan, Almanya ve İngiltere.  

Kadın intiharlarında ise sıralama farklı. Güney Kore her 100 binde 13 kadınla başı çekerken, ikinci sırada Hindistan var. Bunda eşleri ölen Hintli kadınların sati törenleri ile kocalarına olan sadakatlerini göstermek üzere bile-isteye kendilerini ateşe vermeleri de etken olabilir. Her ne kadar Gandi bunu yasaklamaya çalıştıysa da bazı yörelerde halen uygulandığı bilinmekte. 

Türkiye bu listede her iki cinste de son sırada. Burada TÜİK’den bir veri sunmam daha doğru olabilir. Onlara göre ülkemizde her gün ortalama 9-10 kişinin hayatına son verdiği belirtiliyor. Bunun içinde nedeni bilinmeyenler kadar, ekonomik kriz yüzünden iflas edenler, cinnet geçirip, tüm ailesini katlettikten sonra kendisini de öldürenler, namus lekelenmesi gibi toplumsal dışlanma korkusu ya da  -özellikle ergenler- aidiyet ile başarısızlık sendromları yaşayanlar da var. var. Sonuç: Her 166 dakikada 1 kişi!

İntihara Sosyolojik ve Psikolojik Açıdan Bakış

Bu konuyu ele alan ilk bilindik isim elbette Fransız sosyolog, sosyolojinin atası Émile Durkheim. Henüz 39 yaşındayken kaleme aldığı İntihar (Le Suicide) kitabı yazılışından 125 yıl sonra dahi referans olarak alınmakta. İntiharın nedenlerinin bireyden çok toplumda aranması gerektiğini savunan Durkheim’a göre temelde 3 çeşit intihar söz konusudur: 

1) Bencil intihar: Daha çok toplumla bağını yitirenlerde gözlemlenir. Örneğin aile bağlarının zayıflamasının, bencil intihar oranlarını artırdığını ileri sürer. Bu sebeple bekarların egoist intihar eğilimleri, evlilere göre daha yüksektir.

2) Altruistik (diğerkâm) intihar: Kişisel bir çıkar olmaksızın, başkaları uğruna kendi hayatını feda edenlerde (itfaiyeciler gibi, hatta Titanik batarken sınırlı sayıdaki can kurtaran sandallarında başkalarına yer açıp, gemiyle birlikte batmayı tercih edenler gibi…) ya da topluma aşırı bağlılıktan kaynaklı bir amaç uğruna ölümü seçenlerde (askerler, Hintli kadınlar, Japon hara kiri geleneği gibi…) rastlanır.    

3) Anomik intihar: Toplum düzeninin ve birliğinin bozulması, birtakım norm ve değerlerin kaybolması sonucu görülür. İnsanın kendine ve başkalarına yabancılaşmasından, başa çıkmakta kendisini tamamen yetersiz kaldığı ezici bir yaşamdan kurtulma girişimi olarak kabul edilebilir. Toplumsal krizlerin çoğu şeyi muğlaklaştırdığı durumlarda sık rastlanır.    

Psikanalizin üstadı ve bilinçli bir kararla intiharı seçerek ölen Freud’a göre ise intiharlar iki hipoteze dayanır: 

1) Depresyonlarda sıkıntının çok ileri gitmesi ile nefret edilen ya da çok sevilen ve kaybedilmiş objeden kurtulmak için depresyonlu şahsın seçtiği bir kurtuluş yoludur. 

2) Aşırı derecede artan agresyon durumu sonucu kişi intihar ederek kendini tahrip eder.  

İntihar bilimci ve tanatolog (ölümü inceleyen bilim insanı), Amerika’da İntiharı Önleme Merkezi'ni de kurmuş olan Edwin S. Shneidman ise intiharın ardında bir çözüm arayışı olduğuna inanır.  

Türkiye’de uygulanması yasak olan ve yapan hekime ‘tasarlayarak adam öldürme’ cezası verilen ‘aktif ötenazi’ de çare arayışlarından biridir örneğin. Aktif ötenazide ağır bir hastalık ya da kaza geçirmiş, bilinci yerinde kişi, isteyerek tıbbi yolla yaşamına son verilmesini talep eder ve doktor kontrolünde -genellikle iğne kullanılarak- hastanın yaşamına son verilir. Hollanda, Belçika, Kanada gibi bazı ülkelerde yasal bu uygulama.

Bu konuya son 100 yılda o kadar eğilmiş ki bilim insanları, hipotezler saymakla bitmez.

Benim gibi sıradan bir bireyin bile varsayımı var: birey, yaşama güdüsüne rağmen gitmeyi seçmiş; tamamen mantığıyla, aklıselim bir halde bir tercih yapmış olabilir. Bir de modern bilimin ötesinde, hatta ‘sözdebilim’ kabul edilen parapsikoloji’nin dahi pek de oralı olmadığı, aslen spiritüellerin inanışlarında yeri olan – ve bugün hala pek dile getirilmeyen- ‘tekâmül mezuniyeti’ konusu var ki, ona burada hiç girmemek en iyisi.

Ez cümle; insanlar kadar hayvanlarda da gözlemlenen bu davranış ya da karar modeli, yaşamın ürpertici ve iç burkan en sahici kesitlerinden biri. Bu kararlar bireysel olduğu kadar topluca da alınıp, uygulanabiliyor. Tarih bağımsızlık, onur gibi kavramların ağır bastığı örneklerle dolu. Günümüzde ise bazı tarikatlarda görüyoruz (bkz. 900 kadar kişinin intiharı ile sonuçlanan Jonestown Vakası). Türkiye’de de en son İstanbul-Fatih’te orta yaşlı 4 kardeşin siyanür içerek öldüklerini biliyoruz. Fikrimce; -vakasına göre- ayıplamanın, kritize etmenin, hatta bazen acımanın bile yersiz; kökten yok etmenin ise imkânsız olduğu bir fenomen intihar. Ancak toplumsal refahın ve huzurun sağlanması, değerlerin korunması, adalet ve sağlık koşullarının güçlendirilmesi ile belki bir miktar minimize edilebilir.   

Yazımın son noktasını koymadan o malum siteye yeniden bir bakayım dedim; sene başından şu ana kadarki intihar sayısı 669.748 olmuş!!! Son bakışımdı!    

Kaynaklar: Hacettepe Üni. Sağlık Bilimleri Fak. Araştırmaları (Pınar Harmancı makalesi), E.Durkheim İntihar kitabı, Evrim Ağacı, WHO  

Instagram

Web

Linkedln

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
YORUMLAR
23.08.2022

Merak ediyorum intihar eden kimse umutsuzluk ile bir noktaya geliyor. Kendince herkesin haklı olduğu ve intihar ettiği bir nokta umutsuzluk? insana o umutsuzluğu veren sorunları ortadan kaldırdığımızda bitebilir mi? insan yaşamı sevebilir mi? sevebilir mi diye düşünüyorum çünkü umutsuzluk ile beraber zaten intihar edecek ve yaşamı sevmiyor demek bu...

24.08.2022

İnsan, hayatı sevmeyi deneyebilir en azından. Usta kalem Dazai bunu denedi mi hiç bilmiyorum ama denemekten zarar gelmez diye düşünüyorum :)

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ