6 Ocak 1951
“Ben de çocuk sahibi olmuştum”
“Biraz geride parmaklarını saçlarının arasına sokmuş, kafası yerde bir çocuk onlardan şefkat dileniyordu. Çocuğun çıplak olan ayakları, yerdeki karların ve havanın soğukluğu ile mosmor olmuş, o küçük vücut tiril tiril titriyordu. Yüreklerim parça parça oldu. Hemen küçük için merhamet hislerim kabardı. Küçük çocuk aile efradını kaybederek oraya büzüşmüş, ateşi kendine arkadaş seçmiş. O hiç konuşmuyordu. Yalnızca manalı gözlerini yanan ateşin alevleri arasında gezdiriyordu. Hemen geri dönerek durumu tabur komutanına anlatarak çocuğu almak üzere müsaade istedim. Ve aldığım cevap üzerine Yarbay Şemsi Eralp ile beraber köprübaşına koştum. Geldiğimde çocuk aynı vaziyette, yerli yerinde hiçbir şeyden habersiz duruyordu. Onu bir kardeş muhabbeti ile kucakladık. Bu hareketimizi hiç yadırgamayarak bize itaat etti. Artık ben de çocuk sahibi olmuştum. Sessiz Müço yalnız benim değil bütün taburun malı olmuştu. Acıkmış olan Müço’nun karnı hemen doyuruldu. O önüne konanları bir daha bulamamak korkusu ile yiyor, artanları ceplerine yerleştiriyordu. Bir taraftan terzi, bulduğu battaniyeden ona ceket biçiyordu. Müço ise şimdiye kadar çektiklerini unutmuş bir durumda ortalığa tebessüm ediyordu. Şu anda Müço, jipin arkasında derin bir uykuya dalarak günlerin yorgunluğunu gideriyor. Müço bütün gece hiç uyanmadan uyudu.”
7 Ocak 1951
“Müço’nun ismini Seul kabul ettik”
“Şu an Chonom’dayız. Bütün arkadaşlarla Müço’nun adını Seul olarak kabul ettik. Seul hayatından memnun, yukarıda tıraş oldu. Giydirildi, kuşatıldı. Bekârlar kardeşlerinin, evliler çocuklarının yerine onu koymaya başladı. Böylece Seul tüm tugayın sevgilisi oldu.”
30 Ocak 1951
“Seul, onu aldığım yeri tanıdı”
“Mevzi değiştirerek Ponchong-Vonni’ye (Seul’u bulduğum köprübaşı mevkii) hareket ettik. Seul şoför mahallinde neşeli olarak seyahatine devam ediyordu. Onu bulduğum köye yaklaştık. Köy harap olmuş, gecelediğimiz fabrika yanmıştı. Yollar eski faaliyetini kayıp etmiş, 10-15 aile çektikleri acılar ile civar köylere ilerliyordu. Seul’un rengi attı çünkü onu aldığım yeri tanıdı ve o feci günler muhakkak ki bir sinema şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu. Onu bulduğumuzda biz geri çekiliyor, o da düşman zulmünden kaçıyordu. Şimdi ise biz taarruzun verdiği neşe ile yürüyor, o da memleketi olan Seul dolaylarına yaklaşıyordu.”
Ya biz o zamanlar daha büyük bir devlettik galiba baksana devlet oradaki çocuklar için okullar kurmuş askerimiz kimsenin ırzına namusuna malına canına yan gözle bakmamış hep garibanın yanında durmuş. Bir muhteşem Süleymanın daha mekanı cennet olsun diğerine Allah şifa versin.
Tüm Süleymanlar cennetlik... Acaba Ayla ile Seul Ankara Okulu'nda tanışmışlar mıdır?
Dil,din,ırk bu gibi durumlarda faaliyetini yitiriyor insanlık ve merhamet ön plana çıkıyor vefa gerçekten çok güçlü bir duygu.