'Yaşama anlam katmak, insanın en temel ruhsal ihtiyacıdır.' — Martin Seligman
Pozitif psikoloji alanında uzman olan Dr. Martin Seligman, bireysel tatmini besleyen dört temel unsurdan söz eder: anlam, bağlılık, ustalık ve otonomi.
Bu unsurlar yalnızca bireysel mutluluğu değil, aynı zamanda insanın yaşamla kurduğu derin ilişkiyi de belirler.
Girişimciler genellikle otonomi (bağımsızlık) ve ustalık (bir konuda yetkinlik) konusunda güçlüdür. Kendi kararlarını verebiliyor, yeni bir alanda uzmanlaşabiliyor, belirsizlikle başa çıkabiliyorlardır. Ancak anlam (yaptığı işin daha büyük bir değer taşıması) ve bağlılık (bir topluluğa aidiyet) zayıf kaldığında, tatmin duygusu da eksik kalır.
Bir girişimci her gün yeni kararlar alabilir, ürününü büyütebilir, pazarda kendine yer açabilir. Fakat bunu neden yaptığı sorusunun cevabı belirsizse, başarı onu derinleştirmek yerine yavaş yavaş tüketmeye başlar. Bu durum özellikle kurucuların yalnızlıkla baş başa kaldığı dönemlerde belirginleşir. Çünkü insan yalnızca yaptığını değil, kimlerle ve neden yaptığını da bilmek ister. Anlam ve bağ koparsa, başarı bile boş bir kabuktan ibaret kalır.
Bu nedenle tatmin, yalnızca bireysel değil; aynı zamanda sosyal ve duygusal bir meseledir. Bir ekip içinde aidiyet hissetmek, hizmet edilen kullanıcıdan gelen geri bildirimi içselleştirmek ya da toplumsal bir fayda yarattığını bilmek, girişimcinin yolculuğunu anlamlı ve tatmin edici kılar.
Bu psikolojik yapı taşları zedelendiğinde, kişinin başarısı artabilir; ancak ruhsal doyumu azalır. Peki bu tatmin neden bu kadar kırılgan olabilir?
Tatminin Önündeki Gizli Engeller
‘Başarı, başkalarıyla yarışta; tatmin ise kendinle barışta gizlidir.’
Tatmin duygusu, içsel bir dinginlik ve huzur halidir. Ancak bu duygu, modern girişimcilik ikliminde çeşitli psikolojik engellerle kuşatılmış durumdadır. Tatmini bozan bu engeller çoğu zaman sessizdir, ama derin etki bırakır. Başarılı gibi görünen bir girişimci, aslında bu görünmez yüklerin altında eziliyor olabilir.
Sürekli karşılaştırma: 'Rakibim şu kadar büyümüş', 'X girişim şöyle bir fon aldı' gibi düşünceler, girişimcinin kendi yolculuğunu değersizleştirmesine yol açar. Karşılaştırma, motivasyon değil, çoğunlukla içsel eksiklik hissi üretir. Sosyal medya ve sektörel başarı hikâyeleri, bu kıyaslama halini daha da keskinleştirir.
Ertelenmiş haz: 'Önce şu hedefe ulaşayım, sonra nefes alırım' diyerek yaşanması gereken an ertelenir. Girişimci sürekli bir sonraki başarıya koşarken, bulunduğu anı kaçırır. Bu da tatmini ertelemekten öteye, onu tamamen gözden kaçırmaya neden olabilir.
Sosyal baskı: Girişimciler, çoğu zaman kendi seslerini bastırarak çevrenin beklentilerine cevap vermeye çalışır. Aile, yatırımcılar, arkadaş çevresi; herkesin bir yorumu vardır. Bu yorumlar bir noktada girişimcinin pusulasını şaşırtır. İç motivasyonun yerini dış onay alma çabası alır.
Bu engeller, tatmini körelten ve başarıyı yüktüren tuzaklardır. Kimi zaman başarıyı ulaşılamaz bir noktaya taşır, kimi zaman elde edilmiş başarıları görünmez kılar.
İşte tam da bu nedenle, tatmin için sadece hedef belirlemek yetmez; o hedefin psikolojik anlamını ve yolculukta seni nasıl etkilediğini de sorgulamak gerekir. Bunları aşmak için bir zihinsel dönüşüme, yani başarı tanımını içerden yeniden şekillendirmeye ihtiyaç vardır.