Elindeki malzeme bu. Emirhan ve Uduokhai sakat, Tayyip Talha cezalı. Hoca’nın çıkıp kendisi oynayacak hali yok. Arda Berk Özüarap gibi henüz maç tecrübesi olmayan bir genci ilk 11’e koysa, o zaman da başka bir tartışma çıkacaktı.
İlk yarıdaki futbol ise kelimenin tam anlamıyla felaketti. İkinci yarıda Chamberlain defans önüne, Onur ise sağ beke alınınca oyun biraz toparlandı. Beşiktaş, yediği gole kadar oyunda daha etkiliydi. Ancak 62. dakikada Yusuf Sarı, Masuaku’yu rahat geçti, iki stoperin arasına sızdı ve golü attı. Bu andan itibaren Beşiktaşlı futbolcuların oyundan tamamen koptuklarını gördük.
İkinci gol öncesi Paulista'nın pozisyonunda faul olmadığını defalarca izledim. Topa net şekilde müdahale ediyor, rakip oyuncu ise kendi hamlesi sonucu yere düşüyor. Buna rağmen faul çalındı, serbest vuruş kullanıldı ve sonuç: ikinci gol. Bu dakikadan sonra Beşiktaş için maç fiilen bitmişti.
Mustafa Hekimoğlu’nu da ayrıca mercek altına almak gerek. Hangi pozisyonda oynadığını çözmekte zorlandım. Daha çok kanatlarda gezindi. Eğer santrforda oynadıysa, ceza sahasında pek görünmedi. Bu bir tercih miydi, yoksa plansızlığın sonucu mu?
Aslında akşamın tek tesellisi Samsunspor’un evinde kaybetmesiydi. Üçüncülük adına bir parça umutlanmıştık. Ama o umut da bu mağlubiyetle söndü. Açık konuşayım, bir Beşiktaşlı olarak üçüncülüğü hedeflemekten bile utanıyorum. Ancak ne yazık ki futbolun gerçekleri var: üçüncülük demek Avrupa’ya katılmak, sezonu daha geç açmak gibi önemli avantajlar demek. Bu avantajları ilk düşünecek olanlar ise futbolcular. Çünkü sezonu erken açmak, daha az tatil yapmak demek. Ama görünen o ki, oyuncuların umurunda değil.
Böylesine önemli bir hedef için mücadele etmeyen futbolcular, Beşiktaş kariyerlerini zihinsel olarak çoktan bitirmiş demektir. Demek ki ayrılmayı kafalarına koymuşlar. Yönetim, bu tabloyu net şekilde görmeli ve sezon sonunda fazla taviz vermeden yolları ayırmanın yollarını bulmalıdır.