Cezaevi seni yutan bir şey. Sana 'Buraya aitsin' hissini öyle kuvvetli verir ki. Ne öncen vardır sanki ne de sonran. Öyle bir boşluk hali. Ben mezarlıktan bir önceki yer olduğunu söylerim cezaevinin. Hele politik bir suçlu isen daha da kötü. O zaman seni bir de tecrite alıyorlar. Yalnızlaştırıyorlar. Sebebi de 'Aman bu tehlikeli!” İnsani ihtiyaçlarını dahi neden konulduğu tam anlaşılamayan kurallar çerçevesinde karşılayabileceğin bir yerdir cezaevi.
- 'Cezalı tencere” örneği vardır hani, 'Askerlikte mantık arama' derler, onun gibi mi?
Benzer bir durum. Su almak istiyorsun mesela, en doğal ihtiyacın değil mi? Onun için haftanın belli günü A4 kağıdına bir dilekçe yazıyorsun o suyu alabilmek için. Aynı şey çöpü atmaktan tut, bir ilaca ulaşabilmen için de geçerli.
-Bunlar kişiyi disipline sokmak, otoriteye karşı ıslah etmek için uygulanan şeyler değil mi?
Ben, “Cezaevi ıslah etmez.” diye düşünenlerdenim. O sebeple bunun doğru bir uygulama olduğunu da düşünmüyorum. Bak cezaevinde en büyük hastalık nedir biliyor musun?
-Nedir?
Uyku Pelin. Uyuz değil bak, uyku. Çünkü insanlar orada uykuya kaçar. Hayattan elini ayağını çeker. Bırak ıslah olmayı, solar.
-Depresyonda da benzer bir örgü var. Uyku zamanında artma ve dengesizlik ilk belirtilerden hatta…
Aynen öyle ve uyuyan kaybeder. Ben mesela aksine çok çok az uyudum içerideyken. Kendimi hayatın içinde tutmak, yaşadığımı ve kim olduğumu kendime hep hatırlatmak için. Okudum ve yazdım. Tıpkı girerken söz verdiğim gibi. Ve bu son girişimde yani ilk açık cezaevi deneyimimde inanılmaz öykülere şahit oldum. Bambaşka bir deneyim yaşadım. Şu an memleketin gayrimeşru alemindeki birçok önemli insanı birebir tanır haldeyim ve işlerin nasıl işlediğine dair da fazlasıyla bilgim var.
'Yaşadıklarımı abarttığımı söyleyenlere açık çağrı:
Bir saat cezaevine girip çıkın öyle konuşalım'
-Böyle araştırmacı bir gazetecinin açık cezaevine konması biraz yanlış bir şey olmuş sanırım…
Evet, açık cezaevini şöyle düşün... Memlekette dönen illegal tüm sistemin bazı aktörlerinin yer aldığı ve belki de sistemin bizzat orada yapılandırıldığı bir yer. Bence de beni oraya koyarak çok yanlış bir şey yaptılar. Çünkü her şeyi birebir gözlemleme şansım oldu. Kapalı cezaevinde ise bambaşka bir şey yaşanıyor. Orada hep tecrittesin... 20 kişilik koğuşta tek kişi kaldığımı bilirim. 2020'de mesela 6 ay tek başıma kaldım. Gardiyan belli zamanlarda gelir, kapıyı açar, bakar, kapatır, o kadar. İnsan temasın bu. Bunun psikolojik ağırlığını anlatmam mümkün değil. Bana 'Abartıyor' diyenlere rastlıyorum bazen. Onlara buradan açık çağrı: Bir saatliğine cezaevine girin. Sonra konuşalım. Çetin Altan'ın bir sözü vardı cezaevi ile ilgili; der ki 'Bir avuç gökyüzü var.' Evet aynen öyle Pelin. Tam avucum kadar bir yerden görebiliyorsun gökyüzünü o da belli bir süre. Açık cezaevini anlatmadan, kapalının risklerinden de bahsedeyim, çünkü bence sistemde bu da yanlış. Diyelim ki hücremde tek başınayım ve kalp krizi geçirdim. Ne olacak? Orada bir alarm butonu var, ama ya ona ulaşamazsam. Kaç saat sonra gelecek gardiyanlar? Hadi bastım düğmeye, diyelim. Kaç dakikada gelecekler? Gereken sağlık görevlisi kaçıncı dakikada başımda olacak?