Yakın bir tarihle açık cezaevinden çıkan, girerken söylediği gibi 'yazmaya' devam eden Barış Pehlivan:
'Uzun yaşamaktansa onurlu yaşamayı tercih eden bir yapın varsa, korkmuyorsun.'
Onu sanırım ilk bundan 3 sene önce Bağdat Caddesi'nde görmüştüm. Önümde yürüyordu, elinde de çekçekli bir valiz… Nevi şahsına münhasır saç yapısından ötürü arkadan tanıması kolay biri Barış Pehlivan. Ki, zaten o yürüdükçe karşıdan gelen insanların yüzlerinde beliren heyecanlı gülümseme ve sevgi dolu bakışlardan o olduğunu bir kez daha onayladım. Işıklarda durdu. Acaba nereye gidiyordu?
Yaklaşıp 'Cesaretinden' ötürü tebrik etmek ve 'Annem sana bayılıyor. İyi ki böyle gençler var.' diyor demek istedim. Olmadı. Bu da benim sosyal iletişim bozukluğumun ve çekingenliğimin suçu oluversin, ne yapalım.
Aradan geçen seneler içinde Barış birçok kez 'gitti', gitmek zorunda kaldı. Nereye ve neden olduğunu ve bu 'gidiş'lerin ona neler hissettirdiğini aşağıdaki söyleşide okuyacaksınız.
Bu bir portre röportajı. Murat Ağırel ile yaptığım gibi. O sebeple iki bölümde yayımlanacak. Birincisi hikâyenin en başından başlıyor. Televizyonda, gazetedeki köşesinde ve eline geçirdiği her fırsatta hak arayan, hepimizi ilgilendiren sistemde yakaladığı açıkları deşifre eden adamın çocukluğunu dinleyeceğiz biraz.
İkinci bölümde ise o küçük gecekondu mahallesinden çıkıp bugün tüm memleketin meselelerini sırtlamayı görev edinmiş, inat etmiş gazetecinin cezaevinde yaşadıklarını dinleyeceğiz. Biraz uzun ve detaylı bir röportaj oldu.
Özellikle o dönemleri yaşamamışlar için ilgi çekici gelmeyebilir ama sizden şahsen ricamdır: Bildikleri doğrular için canlarını kaybeden isimlerle alakalı bölümü okuyun. O insanları araştırın, ne için mücadele ettiklerini bilin.
Bu sizin vatanınıza karşı borcunuzdur. Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Hrant Dink, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Çetin Emeç'in anısına saygıyla…
BUYURSUNLAR…