Barış Erbil Yazio: Türkiye’de Rock Müziğin ve Algısının Tarihsel Değişimi

Rock Müzik denilince eminim ki hepimizin aklına farklı zamanlarda hayatlarımıza bir şekilde yer etmiş gruplar gelecektir. Yerli veya yabancı Türkiye topraklarında dönemsel olarak bir trend oluşturmuş gruplar kimi dinleyicinin hayatlarında kalıcı bir parça olmuş; kimilerimizin ise zaman zaman hatırladığı birer nostalji ögesi olarak tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır ve alıyordur. Peki sadece Rock müzikle sınırlı kalmayan bu değişkenlik kişinin bireysel olarak sürekli olgunlaşan müzik zevki dışında tarihsel trendlere de bağlı mıdır? Şüphesiz bu etkinin var olduğu aşikâr fakat ne derece etki alanı geniş olmuştur gelin hep beraber inceleyelim.

1950’li yılların sonu ve 60’lı yıllar şüphesiz Elvis Presley’in farklı tarzı ve güçlü müziğinin o dönem dünyanın küresel yapısının el verdiğince yayılmasıyla geçmişti.

Türkiye’de de bu etki bir hayli hissedilmiş, dönemin gündemde olan Rock müzik sanatçılarının tarzlarından yaptıkları müziğe kadar birçok alanında gözlemlenebilmiştir. Siyasi olarak çalkantılı bir dönem yaşayan ülkemizde bu yıllarda farklı kayıtlara ve içeriğe ulaşmak oldukça kısıtlıydı ve Türk gençlerinin sosyal gelişimini yakından kontrol etme gayesinde olan hükümetin söz sahipleri son dönemlerde kendi ülkesinde de siyasi olarak fikir ayrılıkları yaşayan Rock’n Roll’un kralının etkisini hafifletmeye çalışmışlardı. Buna rağmen Presley ilk sahneye çıktığı gün Elvis Presley’den iki şarkı seslendiren Barış Manço gibi birçok Türk Rock müzik efsanesine ilham olmuştur.

1970-1980’li yıllar

Müzik toplumun içinde yaşayan sosyal bir olgu olduğundan ötürü dönemlerin siyasi konjonktürü ile de son derece bağlantılı bir değişim içinde olmuştur. 1970’li yıllarda sosyal hak, iki kutuplu siyaset dinamiği ve sosyokültürel değişimler gibi kavramlar Türkiye’de ağırlıklı bir şekilde hissedilirken çok kuvvetli bir sosyal protesto yolu da olan müzik, bu kavramlarla iç içe evirildi. 68 kuşağı müzisyenleri ile dünyayı aynı dönemde halen yerleri dolmamış kuvvetli oluşumlar olan Beatles, Led Zeppelin, Pink Floyd gibi birçok oluşumlar ile kasıp kavuran Rock müzik, yukarıdaki milli dinamikler eşliğinde Türkiye’deki karşılığını bu yıllarda “Anadolu Rock” olarak bulmuştu.

Barış Manço eşliğinde Kurtalan Ekspres, Cem Karaca, Moğollar gibi müzisyenler Türkiye’nin ve özellikle Anadolu’nun etnik değerlerini rock müziğin kuvvetli dalgasıyla birleştirerek bir nevi bu kuvvetli trendin Türkiye yansımasını oluşturmuşlardı.

Fakat “Sol” siyasi görüş tandansının baskın olduğu bu akım 1980 yılında gerçekleşen siyasi darbe ile daha bireysel ve statüko tabanlı bir siyasi konjonktür ile karşılaşınca ülkenin bütün sosyal tabanlı anlayışının değişime uğramaya başlamasıyla birlikte rock müzik ve protest yapısı da bu değişimden payına düşeni alır.

1980-1990’lı yıllar

Yeni bir siyasi düzen, bireyselci yaklaşım ve önceki on senelik döneme nazaran büyük ölçüde apolitik yetişmeye başlayan gençler. 1980’ler dünyada rock müzik için fırtına gibi giderken Türkiye’de de durum farklı değildi. Barış Manço, Cem Karaca, Erkin Koray gibi üstatların öncülüğüyle başlayan daha geleneksel bir çizgi izleyen rock müziğin Türkiye’deki varoluşu, yeni çağ ile birlikte daha modern ve dışavurumcu bir çizgiye kavuşmaya başladı. Bu yıllarda çok daha sert yapısıyla bir rock türevi sayılabilecek olan heavy metal de doğuyor ve gittikçe agresifleşen sert melodiler birçok dinleyicinin “karanlık” tarafını daha özgürce ifade etmesini sağlıyordu.

Bu “karanlık” taraf tartışması zaman zaman yanlış yorumlarla birlikte tartışma konusu olsa da tüketim toplumu anlayışıyla tanışan dünyanın sert yapısı da bu agresif dışavuruma oldukça hazırdı. Whisky, Mavi Sakal, Ezginin Günlüğü ve 1980’li yılların sonuna doğru Pentagram gibi gruplar farklı rock türlerini kendi tarzları ile harmanlayarak gerek duyarlı gerek agresif betimlemeler ile ortaya çıkarmıştı.

Siyasi olarak liderlerin ve yönetimlerin özellikle rejim değişimlerinde başvurdukları en önemli silahlardan biri de kuşkusuz propagandadır.

Yumuşak güç kullanarak kitleler üzerinde önemli bir etki sahibi olabilen yönetimler kendi propaganda eylemlerini sosyal alanda birçok şekilde kitlelere empoze edebilirken müzik de bunun önemli bir parçası olmuştur. 1980’ler Türkiye’de bu bağlamda etkili bir örnek olarak tarihin sayfalarında yerini alır. Birçok dönem müzisyeni yeni yönetimin baskıları doğrultusunda eserlerine tabi tutulan “düzenlemeler” ile karşı karşıya kalır ve bunun sonucunda tamamen iktidarın kendi buyurduğu siyaset dışında herhangi bir siyasi söylem içeren yapıtlar veto yer; müzisyenler özünden ve özgünlüğünden uzaklaşmak zorunda bırakılır. Rock müzik bağlamında bakıldığı zaman yukarıda bahsedilen modernize edilmiş “dışavurum” bu durumun bir sonucudur aslına bakarsanız. 1980 yılına kadar tematik düzeyde ülkedeki politika ve siyasi söylemleri en çok barındıran müzik türü olan rock müzik belki bu özelliğinden uzaklaşmış olsa da daha “küresel” bir şekilde yapılanma sürecine devam eder. Her ne kadar küresellik etkisini daha çok yaşayan Türk rock müziği yeni bir döneme girmiş olsa da sanatçıların isimlerinin yurtdışına çıkması biraz daha zaman alacaktır.

1990-2000’li yıllar

1980’li yılları sakin ve kimlik değiştirme ekseninde geçiren Türk Rock müziği 1990’lı yıllarda yeniden yükselişe geçer. Anadolu Rock’ın yeniden popülerleşmesi, bu türün eski neferlerine Haluk Levent, Kıraç gibi isimler de eklenince kaçınılmaz olmuş ve yeni bir kuşağı bulundukları toprakların “öz” hislerini taşıyan akımla tanıştırmıştır. Dünyada da durum farklı değildir, keza ortaya çıkan yeni akımlar ve türler ile (grunge, britpop vs.) rock müzik altın çağını yaşamıştır. Bilgiye ulaşmanın kolaylığı ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve çeşitlenmesi müziğin küresel bağlamda bir bütün olarak trendler sağlamasını oldukça kolaylaştırmış bu dönemde. Keza Barış Manço başta olmak üzere bir çok müzisyenin kendilerine has üsluplarını ve bu uslübun parçası olan geleneksel ezgilerden esintileri ülke dışında da duyurmaya başlamaları yine bu döneme tekabül eder. Türk rock müziği bir nebze kendini sınırlar dışına atadursun; blues gibi kökleşmiş ve dünyanın her yerinde hatrı sayılır dinleyici kitlesine sahip bir tür de bu yıllarda Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı gibi müzisyenler ile yerli parça örneklerini vermeye başlar.

Üretim ve icra örnekleri başta olmak üzere dinleyiciler ve sosyal alanda etkisi bakımında da 90lı yıllar rock müziğin Türkiye’de zirve yaşadığı yıllar olarak kabul edilebilir.

Fanzinler, dergiler hatta edebiyat bu oluşan dinamiğin bir parçası olmuş ve dönemin “sert çocukları” fazlasıyla bir kültür olarak rock akımını deneyimlemişlerdir. Bu noktada müziğin henüz tamamen dijitalleşmemiş olması, analog enstruman ve klasik grup anlayışının güçlü bir şekilde sürmesi de önemli bir etken olarak düşünülebilir. Bu altın dönemin sonuna doğru gözardı edilmemelidir ki; dünya her zaman sosyal bir değişimin içinde olduğunda dolayı yaşayış biçimleri ve sosyal dinamikler yavaş yavaş değişmeye başlayacak; yeni anlayışlar ve akımlar bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de rock müziği bir nebze geri plana atacaktır.

2000’ler ve günümüz

2000’lerin özellikle başı ve ilk 10 senesi Türkiye’de rock müzik için modern anlamda kurulan gruplar ve ortaya çıkardıkları yeni vizyon açısından oldukça hareketli geçti. Çilekeş, Duman, Mor ve Ötesi, Athena gibi gruplar belki de bu türe son itici gücünü veriyor ve her biri farklı tarzlarıyla özgün yapıtlar ortaya koymaya başlıyordu. Bir yandan sosyal medyanın doğuşu ve müziğin dijital ortamda ulaşılabilirliğinin artması dinleyicilere daha konforlu bir ortam sağlamakla birlikte müzisyenlerin kitlelere ulaşmasını da son derece kolaylaştırıyordu. Tabi, bu yeni gelişmeler rock müzikle sınırlı kalmayıp bütün müzik türlerine bu yaygınlaşma olanağını sunuyordu fakat bu çeşitliliğin artması ve müziğin yavaş yavaş analogdan dijitale doğru bir form değiştirmesi rock müzik adına pek de iç açıcı olmayan sonuçlar doğuracaktı.

Dijital müzik platformlarının günümüzde yaygınlaşması siyasi konjünktürün müziğe olan etkisini azaltsa da kitleleri daha farklı müzik türlerine de çekmiştir.

Rock müziğin 90larda yaşadığı altın dönemi 2000’li yıllardan günümüze kadar olan dönemin ilk yarısına da taşıyan yeni oluşumlar üretmeye devam etseler de bu etki zamanla zayıflamaya başladı. Sadece Türkiye’de değil dünyada da klasik rock ve hard rock yerini daha farklı ve “melez” rock türlerine bırakmaya başlıyor; modern müzik anlayışı dinleyici kitlelerin sosyal yaşamlarının her alanında değişime yol açıyordu. Ulaşmak kadar üretmenin de kolaylaştığı bu dönem bir çok kaliteli ve özgün müzisyen ve yapıta kucak da açıyordu fakat geniş kitlelere ulaşıp bir “yaşam tarzı”na dönüşmek eski zamanların alt kültür anlayışından çok uzak bir çizgi izlemekteydi. Değişen dünya her zamanki gibi değişen zevkler ve daha “dijital” hayatlar getirmişti. Bu hayatların içinde müziğin de “dijitalleşmesi” haliyle oldukça normal karşılanmaktaydı.

Bu ufak zaman yolculuğumuzda birlikte dünyada ve Türkiye’de rock müziğin nasıl dinamikler içinde evrildiğine değinmiş olduk.

Bahsi geçen müzisyenler dışında onlarca değerli yerli ve yabancı isim bu dinamiklerin bir parçası olmuş ve bu evrimi yönlendirmiştir yıllar boyunca. Rock müzik günümüzde eski zamanlarda olduğu gibi zirvede olsa da tarihin döngüselliğinin yine bu türü sahneye kuvvetli bir şekilde çıkaracağına benim inancım tam. Farklı formlarda olsa da tükenmeyecek ruhu ve dışavurumsal yapısı ile hep birlikte önümüzdeki yıllarda bu döngüye şahitlik edeceğiz.

Popüler İçerikler

Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!