Barış Erbil Yazio: Mike Oldfield ve Tubular Bells

Yeni bir yıla girerken geride bıraktığımız birçok olay ve yaşanmışlık da düşündürücü oldu 2020 senesinde. Tam 100 sene sonra insanoğlu böylesine azılı bir salgın ile baş etmeye çalıştı, bilinmezlik bizleri her gün biraz daha karamsarlığa itti. Bir yandan belki de uzun süredir hiç deneyimlemediğimiz kadar kendi benliğimizle baş başa kaldık bu süreçte; hayatın aslında sorgulamayı unuttuğumuz tekdüze kaotik süreğenliğinden uzaklaştık ve kendi kimliklerimizi yeniden keşfettik. 

Yaşanılan bu sıra dışı dönemde bardağın boş tarafları olsa da dolu yanlarını görmeye çalıştığımız daha olumlu ve müzik dolu bir senenin bizimle olmasını dileyerek bu yazımda sizleri biraz geçmişe götüreceğim:

Ülkemizde çok fazla göz önünde bulunmasa da 70’li-80’li ve hatta 90’lı yıllara müzikalite açısından büyük yenilikler katmış; tarihin belki de gördüğü en ilginç multi-instrumentalist Mike Oldfield’ın garip, ileri görüşlü, farklı ve bir o kadar tahmin edilemez müzik dünyasına.

1973 yılında dünya belki de ilk kez 20 yaşında bu gencin ismini “Tubular Bells” isimli albüm ile birlikte duyar. Yapımcı plak şirketleri bu yenilikçi gence kuşku ile yaklaşmakta iken o zamanlar köklerini yeni salmış olan Sir Richard Branson’ın kurduğu Virgin Records Mike Oldfield’ı kanatları altına alır ve ilerde bu birliktelik iki taraf için de bir dönüm noktası olarak anılacaktır.  

New Age akımı da Tubular Bells albümü ile başka bir perspektif kazanmıştır. Öyle ki blues, jazz, progresif ögeler birbirleriyle uyum içinde harmanlanırken -ki enstrümanların çoğunu kendisi çalmıştır- bol bol analog synthesizerlar eşliğinde elektronik bir altyapı da bize bu albümde eşlik eder. Buram buram zekâ ve yenilik kokan bu birleşimler daha sonra albümle aynı adı taşıyan Tubular Bells parçasının “The Exorcist” filmine soundtrack olmasıyla iyice bilinirlik kazanır ve Oldfield’ı dünya literatürüne hızlı bir şekilde sokmuştur. Özellikle parçadaki müzikal ögelerin oldukça komplike bir yapı ile iç içe geçerken yarattığı olumsuz-olumlu psikolojik çağrışımlar; notaların ve müzik kalıplarının halet-i ruhiyemize nasıl ve ne kadar derin bir şekilde etki edeceğini de gözler önüne sermiştir. Belki de 'The Exorcist' filminin küresel bağlamda bu kadar başarılı olmasının bir sebebi de bu etkiye dayanmaktadır.

Hayatında ilk kez bir jazz orkestrası dinlediğinde şahit olduğu farklı tınılarla birlikte Tubular Bells albümünün ilk fikir tohumları zihnine yerleşmiştir Oldfield’ın.

Mike Oldfield’ı farklı yapan yegâne özellik belki de çaldığı bütün enstrümanları sıradanlaşmış ve kalıplaşmış çalma biçemlerinden ziyade kendi kimliğiyle ve o anda parçaya vermek istediği hissiyata dayanan çıkarımlar ile yeniden yorumlamasıydı.

Bu noktada Oldfield’a bir enstrüman yorumcusu da demek hiç yanlış olmaz. Matematiksel bir kurguyu da derin bir şekilde barındıran yapıtları ve bizlere sıradanlığı bir süreliğine de olsa unutturabilen müzikal yorumlamaları onu zamanının en etkili ve özgün müzisyenlerinden biri haline getirmiştir. 

İsmi farklı dönemlerde kültleşen parçaları kadar göz önünde durmasa da “müzikal algı” denkleminde biz dinleyicilere kattıkları oldukça özel ve farklı olarak hep kalacaktır. Onlarca enstrüman, onlarca farklı müzik tarzı ve bunları kendi özgün kimliği ile bir araya getiren bir dehadır aslına bakarsanız Mike Oldfield. Eminim ki sizler de şu anda bu satırları okurken bir yandan “Tubular Bells” dinlemeye başladınız. Defalarca Oldfield’ın farklı versiyonlarını ve yorumlamalarını yapmasına rağmen hala eskimeyen, nerede duyulursa duyulsun kendi kimliği ile bizleri uzak ve derin yerlere götürecek olan bu parça emin olun her dinleyişinizde size başka hikayeler hatırlatacak.  

Instagram

Popüler İçerikler

HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı