Barış Erbil Yazio: Analog mu Dijital mi?

Müzik makinesinin bu haftaki yolculuğunda müzik üretiminden enstrüman yapısına kadar birçok alanda karşımıza çıkan bir çekişmeyi bir nebze irdeleyeceğiz. Dijital mi analog mu? Teknolojinin ve sunduğu imkanların geçen zaman ile birlikte hayatlarımızın her alanını biraz daha dijitalleştirdiği gibi müzik üretimi ve icrası da bu çekişmeden nasibini almıştır. Kimileri “eski” zamanların ruhunu analog cihazların taşıdığını ve olmazsa olmaz bir tat kattığını savunurken; kimileri de yeni nesil birçok müzik türünün dijital imkanlar ile ortaya çıkıp geliştiğini ve dijital üretim platformlarındaki çeşitliliğin modernizmi desteklediği konusunda hemfikir. Her iki tez de kendi içinde savunulabilir ve argüman sunulabilir oladursun; gelin biz bu çekişmenin sürdüğü birkaç alana kısaca değinelim.

Doğallık ve gerçeklik algısı

Analog sesin ve ses biçeminin kuşkusuz kazandığı bir alan doğallık ve gerçeklik algısı. Doğada duyduğumuz, kulağımızın işittiği ve gündelik hayatta bizimle olan çoğu “gerçek” ses pürüzsüz ve kendi düzlemsel doğrusuna sahip seslerdir. Dijital olarak işlenmiş veya oluşturulmuş bir ses ise en basit olarak bu gerçek seslerin bir taklidi olarak görülebilir. Bu taklit gerçekleşirken pürüzsüz bir düzleme sahip ses dalgaları “karelerden” oluşan bir forma bürünür ve yapay olarak aktarılmış kendi sınırları dahilinde oluşur. Biraz daha detaylandıracak olursak; analog bir ses elektriksel bir sinyaldir ve var olan bütün frekansları olduğu gibi yani “ham” olarak aktarır.

Dijital bir ses ise analog olarak gelen sinyali doğru bir haritalandırma ve örnekleme dahilinde taklit eder ve akabinde daha “lineer” bir formda 1’ler ve 0’lardan oluşan matematiksel bir kod düzlemine yerleştirir. Örneğin, plak dinlerken kulağımıza gelen cızırtılar analog bir kaydın içinde barındırdığı bütün seslerin okunmasından dolayı oradadır ve olduğu gibi “kayıpsız” bir yükseltici ile kulağımıza gelirler. Fakat dijital ortamda müzik CD’si olarak işlenmiş bir ses analog sinyalleri dönüştürücü ile haritalandırdığından dolayı işlenmiş sesler ya vardır ya da hiç yoktur. Bu yüzden dinleyiciler daha temiz bir sesi bir müzik CD’sinden alabilirken; nostaljik plak dinlemeyi sevenler ise içinde bulundurduğu bütün ses frekanslarıyla ham olarak duymayı tercih ederler.

Sesin yapısından ziyade bir enstrümanın veya o enstrüman için kullanılacak efekt aygıtının (gitar pedalları, amfi modellemeleri vs.) dijital ve analog olması ciddi bir fark yaratabilir. En basit örnek ile eskiden koca bir oda dolusu analog cihazın yapabildiği ses işleme ve kayıt imkanlarını şimdilerde sadece herhangi bir bilgisayarda çalışabilen bir DAW (dijital ses iş istasyonu) programı ve ses ara yüzü sunabiliyor. Müzik üretimini oldukça pratik bir hale getiren DAW programları envaiçeşit müzik enstrümanını ve efekt cihazını modelleyerek sanal ortamda oldukça başarılı bir haritalandırma ile bunları üreticiye sunabiliyor.

Yukarıda bahsedilen doğallık ve gerçeklik algısı bağlamında düşündüğümüz zaman dijital olarak kurulan bu ortamlar bu pratik yapıda olsalar da dikkatli bir kulağa fazla “yapay” gelebilir. Bu noktada olduğu gibi bütünüyle DAW ve ses ara yüzlerinin imkanlarını aynı kefeye koymamak gerekse de yine aynı istasyonlarda herhangi bir enstrümanı sanal ses olarak oluşturmak ile birebir kaydetmek arasında ciddi bir fark olacaktır. Öte yandan yeni nesil ses kayıt ve üretim aygıtlarının müzik üretimine verdiği katkı ve olanakları da düşünecek olursak koskocaman bir stüdyoyu bir bilgisayar programına sığdırmak çok da mantıksız gelmemektedir.

Sektör standardı

Günümüzde zahmetli yapısı ve analog cihazların artık çok fazla revaçta olmamasından dolayı tamamen analog olarak kaydedilen projeler oldukça azalmıştır. Bazı topluluklar deneysel olarak bu geleneği sürdürmeye çalışsalar da günden güne daha da başarılı hâle gelen modellemeler ve simülasyonlar ibreyi dijital kayda çeviriyor. Her ne kadar dijital kayıt “insan” faktörünü devreden çıkarıp mekanik ve kulağa yapay gelen modellemeler oluşturuyor olsa da gelişen teknoloji günümüzde insan hatasını bile dijital olarak işleyip modellemeye olanak sağlıyor. Bu noktada bize de bir insan faktörü olan “hatanın” bile modellenebildiği bu teknolojik imkanlar ile duygusal gerçeklik algısının ne derece ve hangi düzeyde dinleyiciye ulaştığı sorusunun cevabını aramak kalıyor. Oluşturulmuş bir melodiyi yanı başınızda canlı çalınıyormuşçasına hissederek dinlemek mi size daha cazip geliyor yoksa “mükemmelleştirilmiş” 1’ler ve 0’ların dünyasında tertemiz ama mekanik bir algıyla dinlemek mi? Kesin bir cevabı olmasa da bu denklemin, her iki yöntem de doğru zamanlarda doğru şekilde harmanlandığı zaman işitsel zenginliği en üst düzeyde bizlere ulaştırıyor olacaktır.

Hem dinleyici hem icracı hem de üretici olarak sesin; enstrümanların ve ses işleyici ekipmanların dijital kısmını da analog kısmını da göz ardı etmemek gerekir. Geleneksel değerler ve yöntemler modern teknolojilerin hızına pratiklik ve çeşitlilik açısından yetişemiyor gibi gözükse de duymak istediğimiz veya aktarmak istediğimiz duygular bazen sadece o analog doğal seslere ihtiyaç duyar. Bazen de dijital ses ve haritalandırmanın çeşitliliği hiç aklımızda olmayan yerlere götürür üretimlerimizi veya kulağımızın algısını. Şu bir gerçek ki, fotoğrafçılıktan film endüstrisine; sanayiden kısaca değindiğimiz müzik endüstrisine kadar birçok alanda analog ve dijital çekişmesi devam ediyor ve edecektir. Fakat unutmamak gerekir ki farklı yöntemler bu farklılıklarını yaşattığı ölçüde birbirleriyle etkileşimleri ile var olup değer kazanmaktadır.

Popüler İçerikler

Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
22.09.2020

Tabiki dijital uyum saglayin su hayata.Evrimin fitratina ters dusmeyin.Adapte olun,

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ