Banka Soygunuyla Başlayıp Farklı Sonuçlanan Alman Medyasının En Kara Günü: Gladbeck Rehine Krizi

Bir banka soygunu ile başlayan korkunç olay, meslek etiğini sorguladığımız kan donduran bir raddeye ulaştı. Tarihte Alman medyasının unutmayı dilediği bu rehine krizinde yaşananları anlattık. Buyurun... 👇

Her şey bir banka soygunuyla başladı: 16 Ağustos 1988 yılında Dieter Degowski ve suç ortağı Hans-Jürgen Rösner, dönemin Batı Almanyası'nda yer alan Ruhr bölgesindeki Gladbeck şubesine zorla girdi.

Banka henüz açılmadığı için müşteri yoktu ve iki suçlu silahları ile banka çalışanlarını tehdit etti. Polis dakikalar içerisinde olay yerine geldi ve neredeyse tüm gün süren müzakerenin ardından suçluların yüz binlerce Alman markı alarak kaçmalarına izin verildi.

Rastgele arabayı sürerek yola çıkan ikili, bir noktada Rösner'in kız arkadaşını da yanlarına aldı.

Ertesi gün Gladbeck'in 230 km ilerisindeki Bremen kentine vardılar. Ancak Bremen'de araç kiralamaya çalışıp başaramayınca, 30'u aşkın yolcusu bulunan bir otobüsü rehin aldılar. 

Her şey bir nevi burada başladı...

Haberi duyan gazeteciler otobüs durağına akın etti: Bazıları otobüse binip fotoğraf çekerken, Rösner de elinde tabancasıyla sokakta doğaçlama bir basın toplantısı düzenledi.

Nihayetinde Hamburg'a doğru yola çıktılar. Daha sonra otobandaki bir dinlenme tesisinde ara verdiler ve iki rehineyi burada serbest bıraktılar. Ancak polis burada sonucunu tahmin edemeyeceği bir hata yaptı: Dinlenme tesisinde lavaboya giden Rösner'in kız arkadaşı Marion Löblich'i gözaltına aldılar.

Löblich dönmeyince Degowski korkunç bir açıklama yaptı: Ya beş dakika içinde Löblich geri gelecek ya da beş dakika içinde bir rehineyi vuracaklardı...

Polis, geçen bu beş dakikalık sürede Löblich'i serbest bırakmadı ve olan oldu: 15 yaşındaki rehine Emanuele di Gieorgi başından vurularak kan kaybından yaşamını yitirdi. 

Yeniden yola çıkan otobüs sabahın ilk saatlerinde Hollanda sınırını geçti.

Suçlular otobüsten indi ve Alman polisi tarafından tahsis edilen BMW'ye bindiler. Yanlarına iki yolcuyu da rehine olarak aldılar.

Rehineler 18 yaşındaki Silke Bischoff ve arkadaşı Ines Voitle idi. Sabah 7'den sonra tekrar Batı Almanya'ya geçtiler.

Almanya'daki milyonlarca kişi adeta televizyon başına kilitlenmişti: En unutulmaz anlardan biri de vücudu dövmelerle kaplı Rösner'in, Bremen'de toplanan gazetecilere 'her şeyi sona erdirmeye hazır olduğunu' söyleyerek silahının namlusunu ağzına sokmasıydı... Fakat bir adam olayı çok farklı bir boyuta taşıdı.

Gazeteci Udo Röbel, "Birkaç günlüğüne izin almıştım ve televizyon izlemiyor, radyo dinlemiyordum. Yani ne olup bittiği hakkında hiçbir şey bilmiyordum" şeklinde anlattı.

O sabah tenis kulübünün kafeteryasındaki televizyonda olan biteni gören Röbel, kendisinin de haberin bir parçası olacağından bihaber şekilde arabasına atlayarak işe gitti.

Olay yerine vardığında sürücü koltuğunda elinde silahla Hans Juergen Rösner, yanında Marion Löblich, arka koltuktaysa Ines Voitle, Silke Bischoff ve aralarında Dieter Degowski'yi gördü.

Gazetecilerin çekebileceği dehşet ve korku içeren görüntü çok fazlaydı: Sayısız gazeteci aracı çevrelemişti.

Mikrofonları ve kameralarını açık pencerelerden içeri sokuyorlardı. Degowski birini öldürmesi ile gurur duyduğunu anlatıyor, Rösner ise teslim olmayacaklarını anlatıyordu.

Bir kadın fotoğrafçı, daha iyi açıdan görüntü alabilmek için merdivenini kuruyor, bir muhabir ise Degowski'nin silahını kucağında tuttuğunu gördüğünde kameramanına "Acaba silahı rehinenin başına mı dayatsak?" diye soruyordu.

Meslek etiğine dair hiçbir şey kalmamıştı...

Udo Röbel isimli gazetecinin ise öne doğru çıktığı ve ikiliyle bir tür yakınlık kurduğu görülüyordu.

Röbe, daha sonra o anları "Rösner ve Degowski'nin psikolojisi çökmek üzereydi, durumun ne kadar tehlikeli bir hale geldiğini görebiliyordum" şeklinde anlattı.

Daha sonra bana otobana en çabuk yoldan nasıl çıkabileceğini sordu: 'Buradan hemen çıkmalıyız. Arkadaşım kendini tamamen kaybetmek kaybetmek üzere' dedi.

Röbel yolu tarif ediyordu ancak sabırsız Rösner "Niye binip bize yolu göstermiyorsun?" diye sordu.

O an bir karar vermek zorundaydım. Giderek daha az kontrol altında tutulabilen bir durumun sorumluluğunu aldığımı hissettim. Ama sonra içimdeki gazeteci iç güdüsü 'Bu haberi istiyorum. Bu benim' dedi.

Arabaya binen Röbel ile araç yavaşça kalabalıktan uzaklaştı: "Bunu yıllarca düşündüm. Ben cehennemden gelmiş bir gazeteci miydim, yoksa gerginliği azaltmaya ve iki kıza yardımcı olmaya çalışan bir insan mıydım?"

Buna yanıt vermek zor, ama durumun sorumluluğunu aldığımda sanırım her ikisiydim. Aynı anda hem olayları sakinleştirmeye çalışan bir adam hem de hayatının haberini yapan, adrenalin dolu bir gazeteciydim.

40 dakika sonra araç bir dinlenme tesisinde durdu ve araçtan inen Röbel'i meslektaşları karşıladı: "Ne yaptığımı fark etmiştim. Ne kadar kolay ölebileceğimi fark ettim."

Nihayetinde saldırma emri alan polis, yandan çarparak BMW'yi durdurdu ve çatışma çıktı. 

Suçlular yakalanmıştı ancak maalesef Silke Bischoff, Rösner'in silahından çıkan mermiyle göğsünden vuruldu ve olay yerinde öldü. Arkadaşı Ines Voitle arabadan yol kenardaki hendeğe atlayarak kurtuldu.

Birkaç yıl sonra bir polis akademisinde olayın tartışıldığı bir panele davet edilen Röbel, Rösner ve Degowski'ye ömür boyu hapis cezası veren yargıçla karşılaştı.

Bir noktada gazetecilerin çizgiyi geçtiğini ve bunun bir daha asla yaşanmaması gerektiğini söyledim. Daha sonra yargıç bana döndü ve 'Bay Röbel bana kalırsa, o gün Köln'de bir katliam yaşanmasını önlediniz. Arabaya binip, gangsterlerin uzaklaşmasını sağlamasaydınız, durum tamamen kontrolden çıkabilirdi' dedi. Benim için günahlarımdan bağışlanmam gibi bir şeydi.

Bu yaşananların ardından Alman Basın Konseyi kurallarını değiştirdi ve bir suç işlendiği sırada gazetecilerin faillerle röportaj yapmasının kabul edilemeyeceğini açıkladı.

Sizin düşünceleriniz neler? Yorumlara buyurun...

İlginizi çekebilir:

'Eagles' Grubuna Dahi İlham Olup Başka Hayatlara Büyülü Dokunuşlar Bırakan Zelda Fitzgerald Hakkında 15 Gerçek
Göz Kamaştıran Detaylarla Bezeli Tac Mahal'in Hikayesi ve Sahip Olduğu Eşsiz Özellikler
İnsanlığın Gücünün Doğallıktan Geldiğini Savunan Bir Prensip: Almanların Çıplaklık Kültürü

Popüler İçerikler

Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
YORUMLAR
29.06.2023

netflix belgeselini yapsada izlesek

29.06.2023

Almanca filmi var

29.06.2023

Bizim burda oldu sanki canlı sinema filmi gibiydi 3 gun. Ne manyak gazetecilik varmış o zaman

29.06.2023

Türk rehine olsaydı kesin katliam çıkmıştı.

29.06.2023

ya allah askina bi yabanci sevginiz bitmedi almanlarin da isterlerse nasil manyak insanlar olduklarini 2.dünya savasindan biliyoruz

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ