Bir banka soygunu ile başlayan korkunç olay, meslek etiğini sorguladığımız kan donduran bir raddeye ulaştı. Tarihte Alman medyasının unutmayı dilediği bu rehine krizinde yaşananları anlattık. Buyurun... 👇
Bir banka soygunu ile başlayan korkunç olay, meslek etiğini sorguladığımız kan donduran bir raddeye ulaştı. Tarihte Alman medyasının unutmayı dilediği bu rehine krizinde yaşananları anlattık. Buyurun... 👇
Banka henüz açılmadığı için müşteri yoktu ve iki suçlu silahları ile banka çalışanlarını tehdit etti. Polis dakikalar içerisinde olay yerine geldi ve neredeyse tüm gün süren müzakerenin ardından suçluların yüz binlerce Alman markı alarak kaçmalarına izin verildi.
Ertesi gün Gladbeck'in 230 km ilerisindeki Bremen kentine vardılar. Ancak Bremen'de araç kiralamaya çalışıp başaramayınca, 30'u aşkın yolcusu bulunan bir otobüsü rehin aldılar.
Her şey bir nevi burada başladı...
Nihayetinde Hamburg'a doğru yola çıktılar. Daha sonra otobandaki bir dinlenme tesisinde ara verdiler ve iki rehineyi burada serbest bıraktılar. Ancak polis burada sonucunu tahmin edemeyeceği bir hata yaptı: Dinlenme tesisinde lavaboya giden Rösner'in kız arkadaşı Marion Löblich'i gözaltına aldılar.
Polis, geçen bu beş dakikalık sürede Löblich'i serbest bırakmadı ve olan oldu: 15 yaşındaki rehine Emanuele di Gieorgi başından vurularak kan kaybından yaşamını yitirdi.
Yeniden yola çıkan otobüs sabahın ilk saatlerinde Hollanda sınırını geçti.
Rehineler 18 yaşındaki Silke Bischoff ve arkadaşı Ines Voitle idi. Sabah 7'den sonra tekrar Batı Almanya'ya geçtiler.
Almanya'daki milyonlarca kişi adeta televizyon başına kilitlenmişti: En unutulmaz anlardan biri de vücudu dövmelerle kaplı Rösner'in, Bremen'de toplanan gazetecilere 'her şeyi sona erdirmeye hazır olduğunu' söyleyerek silahının namlusunu ağzına sokmasıydı... Fakat bir adam olayı çok farklı bir boyuta taşıdı.
O sabah tenis kulübünün kafeteryasındaki televizyonda olan biteni gören Röbel, kendisinin de haberin bir parçası olacağından bihaber şekilde arabasına atlayarak işe gitti.
Olay yerine vardığında sürücü koltuğunda elinde silahla Hans Juergen Rösner, yanında Marion Löblich, arka koltuktaysa Ines Voitle, Silke Bischoff ve aralarında Dieter Degowski'yi gördü.
Mikrofonları ve kameralarını açık pencerelerden içeri sokuyorlardı. Degowski birini öldürmesi ile gurur duyduğunu anlatıyor, Rösner ise teslim olmayacaklarını anlatıyordu.
Meslek etiğine dair hiçbir şey kalmamıştı...
Udo Röbel isimli gazetecinin ise öne doğru çıktığı ve ikiliyle bir tür yakınlık kurduğu görülüyordu.
Daha sonra bana otobana en çabuk yoldan nasıl çıkabileceğini sordu: 'Buradan hemen çıkmalıyız. Arkadaşım kendini tamamen kaybetmek kaybetmek üzere' dedi.
O an bir karar vermek zorundaydım. Giderek daha az kontrol altında tutulabilen bir durumun sorumluluğunu aldığımı hissettim. Ama sonra içimdeki gazeteci iç güdüsü 'Bu haberi istiyorum. Bu benim' dedi.
Buna yanıt vermek zor, ama durumun sorumluluğunu aldığımda sanırım her ikisiydim. Aynı anda hem olayları sakinleştirmeye çalışan bir adam hem de hayatının haberini yapan, adrenalin dolu bir gazeteciydim.
Nihayetinde saldırma emri alan polis, yandan çarparak BMW'yi durdurdu ve çatışma çıktı.
Suçlular yakalanmıştı ancak maalesef Silke Bischoff, Rösner'in silahından çıkan mermiyle göğsünden vuruldu ve olay yerinde öldü. Arkadaşı Ines Voitle arabadan yol kenardaki hendeğe atlayarak kurtuldu.
Bir noktada gazetecilerin çizgiyi geçtiğini ve bunun bir daha asla yaşanmaması gerektiğini söyledim. Daha sonra yargıç bana döndü ve 'Bay Röbel bana kalırsa, o gün Köln'de bir katliam yaşanmasını önlediniz. Arabaya binip, gangsterlerin uzaklaşmasını sağlamasaydınız, durum tamamen kontrolden çıkabilirdi' dedi. Benim için günahlarımdan bağışlanmam gibi bir şeydi.
Sizin düşünceleriniz neler? Yorumlara buyurun...
netflix belgeselini yapsada izlesek
Bizim burda oldu sanki canlı sinema filmi gibiydi 3 gun. Ne manyak gazetecilik varmış o zaman
Türk rehine olsaydı kesin katliam çıkmıştı.