İnsan zihni sınırları zorlamayı sever, bulunduğumuz çağın yenilikleri de bunun kanıtı. Daha ileri gitmeyi başarmış olsaydık veya tarihin akışında bazı olaylar farklı yaşansaydı şimdi nerelerde olabilirdik? Gelecek, yeni nesillere nasıl bir dünya düzeni getirecek? Hiç düşündünüz mü? İhtimaller sonsuz! Bu ihtimalleri işleyen ve yaşadığımız dünyanın gerçekliğinin dışına çıkan dizileri inceledik.
Sene 2074, global bir felaket sonrası Avrupa'nın bütün devletleri mikro devletlere bölünür. Devletler birbirleri ile sürekli savaşmaya devam eder. Savaşın ortasında hayatta kalmaya çalışan üç kardeş kendi yollarını çizmek zorundayken, Avrupa'da ortaya çıkan bir küp kabileler arasındaki dengeleri değiştirir. İnsanlığın kaderi bu taşa mı bağlı?
Buzla kaplanan Dünya'da sadece çok az sayıda insan yaşama tutunabilir. Snowpiercer adındaki trende yaşayan bu insanların buzul çağının başladıktan 7 yıl sonra geldikleri noktayı anlatan dizi, insanlar arası ayrıma odaklanır. Sınıf çatışması kısa bir süre sonra su yüzüne çıkar. Trenin ön tarafında yaşayan ve bütün kaynaklara erişebilen elitlere karşı arka kısımda yaşayan yoksullar mücadele başlatır.
Aldous Huxley’in aynı adlı romanından uyarlanan dizi distopik bir gelecekte geçer. Ebeveynlik, evlilik, tek eşlilik, birey olma gibi insani olguların tamamı ortadan kalkar. Laboratuvar ortamında tasarlanan ve kusursuz bir hale getirilen insanlar, henüz daha embriyo halindeyken kast sistemine göre sınıflara ayrılır. Köleler köle olmayı sevdiği için zorbalığa gerek duyulmayan bu totaliter sistem gerçekten görüldüğü gibi mi?
Robinson ailesinin de içinde bulunduğu bir grup insan uzayda öncü kolonileri kurmak için seçilmiş kişiler arasında. Gerekli eğitimleri alıp bütün testlerden geçtikten sonra da yola çıkarlar. Yolculuk sırasında meydana gelen bir kaza rotalarını değiştirir. Hiç bilmedikleri bir gezene mecburi iniş yaparlar. Yaşam şartlarının oldukça zorlu olduğu bu gezegende onları bekleyen pek çok tehlike var. Tek şansları ise havanın solunabilir olması.
Elit ve şanslı bir grup insan kenar mahallelerden uzakta ve lüks içinde şanslı bir yaşam sürer. Bir başka grup ise sefalet ve yoksulluk içinde yaşar. İkinci grupta yaşayan insanlara diğer tarafa geçebilmeleri için bir şans verilir. Ancak bolluk ve mutlulukla dolu diğer tarafa geçmek kolay olmaz. 20 yaşına gelenlerin sadece %3'ü bu hakkı kazanır. Seçimin katı kuralları arkadaşlar arasında mücadeleyi ve ihaneti de beraberinde getirir.
Los Angeles'ı işgal eden uzaylılar şehrin denetimini ele geçirir. İnsanlar onların istediği hayatı yaşamaya mecbur kalır. Güvenlik, yapay zekaya sahip ve uçabilen robotlar tarafından sağlanır. Kurallara uymamanın cezası ise ölüm olarak belirlenir. Eski FBI ajanı olan Will Bowman, işgal sırasında eyaletin diğer tarafında kalan oğluna kavuşmak için istilacılarla anlaşma yapar ve hükümet için çalışmaya başlar. Will'in eski eşi Katie ise istilacılara karşı direnen ekibe katılır. Will'in bu durumdan haberi bile olmaz. Katie, Will'den öğrendiklerini direnişçilere aktarmaya başlar.
Gizemli bir gezegende yaşayan iki android, insanların çocuklarını yetiştirmekle görevlendirilir. İnsan popülasyonu artınca koloni dini farklılıklardan kaynaklanan büyük bir tehdit altına girer. Androidler zor durumda kalır. Ridley Scott'ın yönetmen koltuğunda oturduğu Raised by Wolves; annelik, babalık, kutsal görevler ve inanç gibi birçok kavramın kalıplaşmasına göndermeler yapıyor.
İnsanlık küresel bir nükleer savaş nedeniyle yok olur ve dünya yüzeyi radyasyon nedeniyle yaşanamayacak hale gelir. Sadece gezegenin yörüngesinde yer alan ve 12 ülkeye ait istasyonlarda yaşayanlar hayatta kalır. İstasyonlar, Ark adını verdikleri tek bir istasyon kurarak Jaha Başkanlığı altında birleşir. Kaynakların tükenmesini önlemek için sıkı kurallar konulur, bu kurallardan birisi de 18 yaşın üstündeki bütün suçluların uzaya atılması olur. Çözüm yeterli gelmeyince 100 genç gönüllü mahkum yeni bir yaşam kurmaları için dünyaya gönderilir.
Beş milyar kişi kaynağı belli olmayan bir virüs nedeniyle ölür. İnsanlar yer altı barınaklarında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalır. Virüsün yok edilmesi için sonunda bir çözüm bulunur ama çözüm için birinin geçmişe gitmesi şart hale gelir. Eski bir mahkum James Cole, zaman makinesinin ilk gönüllüsü olur. Geçmişe gittiğinde James açıkça gelecekten geldiğini ve amacını anlatınca akıl hastası damgası yer.
Kör bir genç kız olan Prairie Johnson, kaybolmasının üzerinden yedi yıl geçtikten sonra görme yetisini kazanmış bir şekilde geri döner. Geçen yedi yıl herkes için muamma olur. İnsanların bir kısmı Prairie Johnson'a mucize gözüyle bakarken, bir kısmı da tehlikeli olacağını düşünerek korkar. FBI ve Prairie Johnson'ın ailesi ise olayın gizemini çözmek için uğraşır.
The Man in the High Castle, İkinci Dünya Savaşı'nın sonucu farklı olsa neler yaşanacağını sorguluyor. Tarihin en büyük felaketlerinden birisi olan ve dizilerde de bolca işlenen İkinci Dünya Savaşı'nı, bu dizide Mihver Güçleri yani Naziler kazanır. Alternatif yakın geçmişte birçok olay değişen sonuca göre farklı yaşanır, güç dengeleri yer değiştirir. Almanya ve Japonya’nın totaliter rejiminin karşısında bir grup insan direnmeyi seçer, bir başka grup ise uyum sağlar.
Aynı isimli çizgi romandan uyarlanan Altered Carbon, insanların karakterlerinin ve ruhlarının yeni bedenlere aktarıldığı bir dünyada geçer. Yıldızlararası savaşçıların oluşturduğu bir özel timde çıkan isyan sonrasında bir tek Takeshi Kovacs hayatta kalır. Buza hapsedilen Kovacs, 250 yıl sonra başka bir bedenle ve kimlikle dirilir. Özgür kalması için de çok zor bir cinayeti çözmesi istenir.
Gelecekte ulaşılan teknoloji seviyesi, yeni nesil robotları insan yaşamına tamamen entegre etmeyi başarır. Synth denilen bu yeni nesil androidlerin düşünceleri, duyguları, kendi iradeleri yok, bazıları hariç! Humans, insan-robot etkileşiminin kültürel, sosyal ve psikolojik sonuçlarını inceliyor.
Polis şefi Rick Grimes bir gün vurulur ve komaya girer. Uyandığında da dünyanın bıraktığı gibi olmadığını fark eder. İnsanları zombiye dönüştüren bir salgın hızla yayılırken Rick Grimes ve ekibi mücadeleye başlar. Etraftaki canlıları yiyerek beslenen zombileri öldürmenin tek bir yolu var, kafalarından vurmak!
Margaret Atwood'un aynı isimli romanından uyarlanan The Handmaid's Tale, tam 15 Emmy ve 2 Altın Küre ödülü sahibi. The Handmaid's Tale, Amerika Birleşik Devletleri’nin Gilead distopyasındaki totaliter rejimi konu alır. Felaketler sonrasında düşen doğum oranları nedeniyle doğurgan kadınlar devlet malı olarak görülür. Bu kadınlardan birisi olan Offred, Komutan'ın evinde hizmetçilik yapar. Offred'in tek amacı hayatta kalarak elinden alınan bebeğini bulmak olur.
Zenginlerin fantezilerini gerçekleştirmek için kurulan vahşi batı tasarımlı Westworld tema parkında misafirlerin cinayet, soygun, tecavüz gibi akılalmaz isteklerini yaşamaları bile serbest. Kasaba halkı, asker, Kızılderili, haydut rollerindeki Android robotlar müşterilerin taleplerini karşılamak için var. Ama robotlar zamanla varlıklarını sorgulamaya başlayınca, avların ve avcıların rolleri değişir.
Dijital atılımların bir yüzü işleri kolaylaştırırken bir başka yüzü de modern dünyayı koca bir simülasyon evrenine dönüştürür. Teknolojinin gelişimi insanlığın çöküşüne zemin mi hazırlar? Yoksa distopik gelecek sanıldığı kadar uzak değil mi? Her bölümünde birbirinden bağımsız ve farklı konuları işleyen Black Mirror, ilk bölümünden itibaren bu sorulara yanıt arayan ve büyük yankı uyandırmayı başaran yapımlar arasında.
Bilim kurgu ve Western türlerini bir araya getiren Firefly, 2517 yılında Serenity isimli uzay gemisindeki dokuz uzay kovboyunun maceralarını anlatır. Kaptan ve bir kısım mürettebat iç savaşta kaybetmiş askerler olarak galaksi hükümetinin hükmünün geçmediği bölgelerde yasa dışı işlere mücadele eder.
Gerçekten FireFly dönemin en iyilerinden, tekrar izlenecek listemde durur kendileri :)