Şu sıralar özellikle kısa animasyonlar, illüstrasyonlar, afiş tasarımları ve araştırmaya dayalı projeler üzerinde yoğunlaştığınızı ve yeni teknikler denemekten çekinmediğinizi görünüyor. Bu farklı disiplinler (örneğin illüstrasyon ve afiş tasarımı gibi, çalışmalarınızda yer alan), size yaratıcı süreçte birbirini besleyen hangi farklı bakış açılarını kazandırıyor?
Şu sıralar hem kısa animasyonlar hem illüstrasyonlar hem de afiş tasarımlarıyla ilgileniyor olmam, yaratıcı sürecimde birbirini besleyen çok farklı bakış açıları kazanmama yardımcı oluyor. Animasyonun anlatısal yapısı, hareket ve duygu aktarımı konusundaki farkındalığımı güçlendirirken; illüstrasyon bana detay, karakter tasarımı ve atmosfer kurma konusunda özgür bir alan sunuyor. Afiş tasarımı ise tüm bu anlatıları tek bir kareye indirgemeyi, güçlü ve net bir mesaj üretmeyi öğretiyor. Bu disiplinler arasında sürekli gidip gelmek, hem görsel hafızamı hem de problem çözme becerilerimi besliyor. Bir projeden öğrendiğim bir yaklaşım —örneğin ışık kullanımındaki bir teknik ya da kompozisyon dengesi— diğerine kendiliğinden akıyor. Böylece daha bütüncül düşünebiliyor, farklı ifade biçimlerini harmanlayarak daha kişisel ve etkili işler üretebiliyorum.
Bir projede çalışırken kendinizi ve dünyayı nasıl algıladığınızı keşfettiğinizi söylüyorsunuz. Çalışmalarınızda gündelik hayattaki detayları yakalayıp görsel bir dile dönüştürmeyi ve toplumsal ya da kişisel konulara tasarım yoluyla dokunmayı önemsediğinizi belirtiyorsunuz. Tasarımın, izleyici üzerinde bir etki bırakma veya bir farkındalık yaratma gücünü nasıl tanımlarsınız? Bu bağlamda, size en çok ilham veren, sosyal/kişisel bir konuya odaklanan bir çalışmanızdan bahseder misiniz?
Tasarımın izleyici üzerinde etki bırakma gücünü, görünmeyeni görünür kılmak ve bildiğimiz şeylere başka bir açıdan bakmamız sağlamak olarak algılıyorum. Tasarımın en güçlü yanı bence; karmaşık görünen düşünce veya duyguları tek bir görüntüyle, sembolle, tipografiyle hissettirebilmesi. Oldukça basit görünen bir iş bile üzerine düşündükçe farklı anlamlar barındırmaktadır. Benim için tasarım hem kişisel hem de toplumsal hikâyeleri yeniden yorumlayarak bir etki alanı yaratma çabası. İzleyiciyle kurulan bu görünmez bağ, yaptığım işin değerini ve amacını belirleyen en önemli şey. Toplumsal ve kişisel konuları ele alırken ortaya bir problem sunuyorum. “Böyle bir sorunumuz var, bunu çözebilecek nasıl bir proje yapabilirim?” Bu soruya bulduğum cevap ile projemi geliştiriyorum. Bana en çok ilham veren aslında sadece bir tane projem yok, fakat seçmek gerekirse bunu iki projeye düşürebilirim. Birincisi, hayvan sömürüsü üzerine yapmış olduğum pop-up kitabıdır. Her bir sayfasında farklı hayvan sömürülerine değinmiş olup, etkili illüstrasyonlar ve pop-up mekanizmaları ile vermek istediğim mesajı desteklemiş bulunmuştum. Bir diğer çalışmam ise, “Kırılma Noktası” isimli sergi için hazırlamış olduğum “Göz Hapsi” isimli afiş çalışmamdır. Bu afiş çalışmamda toplumun kadınların üzerinde olan baskıcı ve yargılayıcı bakışlarını ele aldım. Tepeden bakan gözler toplumun baskısını yansıtırken kadın bu baskı ile kendisini sıkışıp kalmış hissetmektedir, bu sıkışmışlığın içinde gerçek potansiyelini bulamamanın hüznü de vardır.