Şike satrancı tahtamızın filleri ise futbolcu menajerleri, eski popüler futbolcular, eski hakemler ve futbol kulüpleri içerisindeki bazı yöneticilerdir. Bu gruplar içinden ayartılan kişiler, şikeye ortak edilecek futbolcular ve hakemler ile ilişkileri sürdürmekte ve gerekli organizasyonları yapmaktadırlar.
Bahis şirketlerinin dışında yayıncı kuruluşlar da şike olaylarına bulaşmaktadırlar. Yayıncı kuruluşların bu pisliğe buluşmalarının iki getirisi vardır:
Yayıncı kuruluşlar da bu işleri yaparken aynen bahis şirketlerinin kullandıkları yöntemleri kullanırlar.
Bu kirli konuyu daha fazla uzatmanın bir anlamı yok. Bu satırları yazmamın önemli bir amacı var. Maçlar esnasında hepimizin fark ettiği bazı anormallikler oluyor. Örneğin uluslararası organizasyonlarda üstün başarı ile hatasız maç yöneten bir hakemin bizim ligimizde yaptığı hataların iyi niyetle yapılmış hatalar olmadığını hepimiz kolayca fark ediyoruz. Bazı hakemlerin bazı takımlar lehine hatalı kararlar verirken bazı takımlar aleyhine karar vermesini renk aşkı olarak değerlendiriyoruz.
Bu tür müdahaleler sahtekârlıktır ve kendilerine güvence verilmemiş olan hiçbir görevli kendi insiyatifi ile bu riski almaz. Bu risk almanın da elbette bir bedeli olmalıdır. Kimine para verilir, kimleri ise kulüplerinin başkan ve yönetim kurulu üyelerinin işlerinden nemalanırlar.
Özetle; bu işler organize işlerdir. Üç-beş hakem hakkında soruşturma başlatıp, hapse atmakla engellenemez. Üstüne gidilmesi gereken Şahlar, Vezirler ve Kalelere ulaşmak mümkün değildir. Atlar, Filler ve Piyonlar yargının etki alanına girer ama sonuçta olan piyonlara olur. O piyonlar da, ‘ceza alırsam konuşurum’ tehdidi ile kısa zamanda paçalarını kurtarırlar.
Bu operasyonlarla ilgili beklentilerinizi çok fazla büyütmemeniz için bu yazıyı kaleme aldım.
Maçları senaryosu usta kalemlerin elinden çıkmış birer tiyatro oyunu olarak seyretmeye devam…