Baharın Müjdecisi İstanbul Film Festivali'nden Listenize Eklemeniz Gereken 15 Harika Film

İKSV'nin İstanbullu sinemaseverlere armağanı, sinefillerin iple çektiği, baharın müjdecisi, hem eziyetli hem keyifli uzun kuyrukları ile hafızalarda yer edinmiş, geniş film yelpazesi ile her tür sinemasevere hitap eden, geleneksel İstanbul Film Festivali geldi çattı. Bu sene öğrenciler için hafta içi gündüz seanslarını 1 TL olarak belirleyerek salonları doldurmayı ve herkesi sinema ile buluşturmayı amaçlayan festival başlarken liste yapmakta zorlananlara bizim seçtiklerimizden bir tavsiye listesi hazırlayalım dedik. 

Buyrun efendim...

1. Personal Shopper - Hayalet Hikayesi

Olivier Assayas'ın Cannes'da en iyi yönetmen ödülü alan bu filmini listeye almasak olmazdı. Filmin bir diğer 'güzelliği' de Kristen Stewart 'ın övülen performansı.

 '20’li yaşlarında, içine kapanık bir kadın olan Maureen, neredeyse hiç değişmeyen kayıtsızlığıyla, Paris’te ünlü bir modelin alışveriş danışmanlığını yapmaktadır. Genç kadın, kısa zaman önce ikiz erkek kardeşini kaybetmiştir ve henüz yas sürecinden çıkamamıştır. Bir gün cep telefonuna bir mesaj gelir. Bilinmeyen bir numaradan... Belki de bir hayaletten... Kardeşinin hayaletinden...' 

Kaynak: İksv

2. Endless Poetry - Sonsuz Şiir

88 yaşındaki Şilili usta yönetmen Alejandro Jodorowsky'nin kendi hikayesini bir kısmını anlattığı, Gerçeğin Dansı'nın devamı niteliğindeki film festivalin özel parçalarından.

'Ailesinden ayrılarak kendini 1940’lı yılların Santiago’sunda bohem bir hayatın içine bırakan Alejandro, dönemin önemli şairleriyle, şiirin büyüsüyle tanışır ve ilk kez âşık olur... Sonsuz Şiir çok yönlü bir sanatçının, müthiş bir hayal gücüyle perdeye taşınmış otobiyografisi olmanın ötesinde, sanatta güzellik ve özgünlüğü yakalamak üzerine bir makale aynı zamanda.'

Kaynak: İksv

3. Ana, Mon Amour - Ana, Sevgilim

Genç kuşak Romen yönetmenlerin en iyilerinden Calin Peter Netzer'in Berlin'den ödül ile dönen aşk filmi görmeye değer.

Üniversite yıllarında tanışan Ana ve Toma birbirlerine âşık olur. İlişkileri derinleştikçe, Ana’ya psikolojik sorunlarında destek olmaya çalışan Toma’nın Ana ile birlikteliği bir bağımlılığa dönüşür. Bu sorunlu ilişkiyi psikanalize geniş yer açan bir senaryo, dinamik el kamerası ve doğal oyunculuklarla aktaran Netzer, Romen sinemasının genç kuşağının parlak isimleri arasındaki yerini pekiştiriyor.'

Kaynak: İksv

4. Sami Blood - Değişim

Yönetmenin ilk filmi olan Sami Blood pek çok festivalden ödülle döndü. İsveç'ten gelen ırkçılık üzerine bu dram da listede olması gerekenlerden.

'Değişim, dünyanın dışa en kapalı ve izole toplumlarından İskandinavyalı Sami kavmine mensup bir kızın kendi kültüründen kopma hikâyesini anlatıyor. 1930’ların ırkçılığı, 14 yaşındaki Elle Marja’yı yatılı okulda vurur. Farklı bir hayatın hayalini kurmaya başlayan Elle, amacına ulaşmak için başka biri olmak, hem ailesi hem de öz kültürüyle bağını el yordamıyla koparmak zorundadır. Değişim soğukkanlı anlatımı ve Elle’yi canlandıran Hanna Alström’ün müthiş performansıyla büyüleyen bir dram.'

Kaynak: İksv

5. I Am Not Your Negro - Ben Senin Zencin Değilim

Yine ırkçılık üzerine bir film ama bu defa ABD'den. En iyi belgesel dalında Oscar'a da aday olan film, geçtiğimiz senenin en çok konuşulanlarından olmayı başardı. Berlin'den de izleyici ödülüyle dönen filmin yönetmeni Raoul Peck.

'Amerikalı yazar James Baldwin’in yarım kalmış yapıtı Remember This House’u merkezine alıyor. Baldwin, çok kısa aralıklarla öldürülen Afro-Amerikalı üç aktiviste; Medgar Evers, Malcolm X ve Martin Luther King Jr.’a dair anılarından yola çıkarak Amerika’da ırkçılığın kökeni ve bununla nasıl mücadele edilebileceği üzerine bir deneme yazmayı hedeflemişti bu yapıtında. Peck ise yarım kalmış bu metni arşiv görüntüleriyle birleştirerek, Baldwin’in o dönemde ırkçılığa dair söylediklerinin günümüzde Amerika’da hâlâ geçerli olduğunu hayranlık uyandırıcı şekilde ortaya koyuyor. Filmde Baldwin'in metnini ünlü oyuncu Samuel L. Jackson seslendiriyor.'

Kaynak: İksv

6. Free Fire - Ateş Serbest

Toronto'da festivalden Halkın Seçimi ödülüyle dönmüş, yönetmen koltuğunda Ben Whitley'in oturduğu film bolca aksiyon vaat ediyor.

'Boston, 1978... İki çete, terk edilmiş bir depoda buluşur. Planlanan yasadışı silah alışverişi yanlış anlamalar, beklenmedik tesadüfler ve güvensizlik sonucu çatışmaya dönüşür. Herkes bir yandan hayatta kalmak için mücadele ederken, diğer yandan da etrafındakilerin gerçekte hangi tarafta olduğunu çözmeye çalışmaktadır. Neredeyse gerçek zamanlı ve büyük kısmı tek bir mekânda geçen bu hınzır aksiyon filmi, kadrosundaki yıldız oyuncularla da dikkat çekiyor.'

Kaynak: İksv

7. Manifesto

Cate Blanchett 13 farklı karakteri canlandırdığı film, bir video art entelasyonunun uzun metraja haline getirilmesiyle oluşturulmuş ve konusu ile oldukça yenilikçi ve heyecan uyandırıcı gözüküyor.

'Filmde Cate Blanchett 13 farklı karakteri canlandırıyor ve sanat tarihine yön vermiş çeşitli manifestoları olur olmaz yerlerde okuyor; komünist manifestodan Dogme 95’e... Yaratıcı mizanseni ve zeki kurgusuyla seyri son derece keyifli Manifesto, Blanchett’in kariyerinde de yepyeni bir zirve oluşturuyor. Oyuncunun evsiz bir adamdan bir kuklacıya, bir haber sunucusundan bir fabrika işçisine 13 farklı karaktere bürünüşünü izlemek başlı başına unutulmaz bir deneyim.'

Kaynak: İksv

8. Lady Macbeth

Lady Macbeth’i bir erotik gerilimde görmek? Bir tiyatro yönetmeninin elinden, eleştirmenlerden tarafından da pek çok ödüle layık görülmüş modern bir uyarlamayı beyaz perdede izlemek tatmak isteyeceğimiz türden bir deneyim.

'Bu soğukkanlı ve erotik gerilim filmi, Shakespeare’in tragedyasıyla doğrudan bağlantısı olmayan bir hikâye anlatıyor. Katherine, ailesi tarafından kendisinden yaşça büyük ve zengin bir adamla evlendirilir. Kocasının aşağılayıcı davranışlarına katlanmaya çalışırken, çiftlikteki işçilerden Sebastian ile tutkulu bir ilişki yaşamaya başlar. Bu ilişkiyi sürdürebilmek için her şeyi, hatta cinayeti bile göze almaya hazırdır.'

Kaynak: İksv

9. Salt and Fire - Tuz ve Ateş

Büyük Alman yönetmen Werner Herzog'un son filmi. Gael Garcia Bernal de oyuncular arasında. 

'Werner Herzog, Tuz ve Ateş’te kariyeri boyunca kurcaladığı doğa ve insan arasındaki yıkıcı çatışmayı bir kez daha merkeze alıyor. Filmde, bir çevre felaketini araştırmak için yola çıkan Birleşmiş Milletler ekibi doğa katliamının sorumlusu olan şirketin adamları tarafından kaçırılıyor. Herzog’un 'sinemanın kurallarına uymayan bir gündüz düşü' olarak tarif ettiği filmin oyuncu kadrosunda Michael Shannon ve Gael Garcia Bernal de bulunuyor. Herzog, takipçilerini bir kez daha dünyayla ilgili benzersiz ve karanlık öngörüsüne ortak olmaya çağırıyor.'

Kaynak: İksv

10. Kırık Kalpler Bankası

Onur Ünlü, nam-ı diğer Ah Muhsin Ünlü'nün son filmi. Sesini festivallerden festivallere duyduğumuz yönetmenin filmlerini atlamak olmaz. Uzun zamandır beklenen film sevenleri için kaçırılmayacak, bilmeyenler için ise keşfetmek için iyi bir fırsat.

'Osman ve Enis, İstanbul’un en merkezi semtlerinden Galata’da bir amatör futbol takımında top oynayan 20’li yaşlarının sonunda iki genç adamdır. Enis ve Osman’ın amacı, hem takım arkadaşlarıyla birlikte semtteki bankalardan birini soymak hem de son maçı kazanarak ligden düşmemektir. Maç oynanır ve çıkan büyük bir kavga sonucunda yarım kalır. Fakat bu kavga sırasında Osman, karşı takımın organ kaçakçılığıyla ünlü başkanı Rüstem Tor’un zorla yanında tuttuğu Aslım’a âşık olmuştur. Kırık Kalpler Bankası, William Shakespeare’in Romeo ve Jülyet piyesi üzerine kurulmuş, olmayacak bir hayalin peşine takılan üç kahramanın, hüzünlü sonlarına doğru Şekspirvari bir eda ile koşmalarının trajik hikâyesidir.'

Kaynak: İksv

11. Young Karl Marx - Genç Karl Marx

İsmiyle müsemma bu film Marx'ın gençlik yıllarını konu alan bir kurmaca. Bu özelliğiyle ilk olan filmi listeye almak için bu kadarı bile yeterli sanırım.

'20. yüzyılın en önemli filozoflarından Marx’ın gençlik yıllarını konu alan Genç Karl Marx, Kapital’in yazarını merkeze alan ilk kurmaca film. Karl Marx’ın 1844’te, 26 yaşındayken Paris’e sürgüne gitmesiyle başlayan film, düşünürün daha sonra yakın dostu ve çalışma arkadaşı olacak Friedrich Engels’le tanışması ve birlikte komünizmin ve işçi hareketinin temellerini atışlarını, ayrıca dönemin siyasal atmosferi ve kişiliklerini de anlatıyor.'

Kaynak: İskv

12. Rock'n Roll

Fransız aktör Guillaume Canet'in yazdığı, yönettiği ve oynadığı film sinema dünyasına içeriden eğlenceli bir bakış atıyor. Güzeller güzeli Marion Cotillard'da oyuncu kadrosunda yer alıyor.

'Canet artık filmleri taşıyacak cazibesinin kalmadığını duyunca bunun tersini kanıtlamaya çalışıyor. Filmde, Canet ve hayat arkadaşı Marion Cotillard’ın yanı sıra birçok sinemacı kendini canlandırıyor. Rock’n Roll, hem Fransız sinema dünyasına hem de Canet’nin iç çatışmalarına dur durak bilmeyen bir mizahla eğiliyor, umursamaz bir tavır takınırken izleyicisini eğlenceye ortak olmaya davet ediyor.'

Kaynak: İksv

13. On the Beach at Night Alone - Gece Sahilde Tek Başına

Günek Koreli usta yönetmen Hong Sang-soo'an erkeklik, yalnızlık, ilişkiler üzerine sade ama etkileyici bir film. Berlin'den en iyi kadın oyuncu ödülünün de kazanmayı başardılar.

'Otobiyografik öğeler taşıyan filmde, evli bir yönetmenle bir aşk ilişkisi yaşamış ünlü kadın oyuncu Young-hee yalnızlığını iki sahil kentinde, Hamburg ve Güney Kore’deki Gangneung’da atlatmaya çalışıyor. Young-hee’nin melankolisini, dürüstlüğünü ve hesaplaşmalarını etrafındaki insanlarla konuşmalarıyla yansıtan filmde Sang-soo, etkileyici kadın karakterinin yanında yer alıyor ve bir kez daha alışıldık erkek davranışlarına eleştiri okları yöneltiyor.'

Kaynak: İksv

14. Journey to Greenland - Grönland'a Yolculuk

Grönland'a yapılan bir yolculuk ne kadar kötü olabilir ki? Fransızların da eğlenceli olabileceğini gösteren 'sıcak' bir film.

'Thomas ve Thomas, otuzlu yaşlarda iki başarısız aktör. Bir gün ani bir kararla, oturdukları Paris’ten Grönland’a, yalnızca helikopterle ulaşılabilen Kullorsuaq’a doğru yolculuğa çıkarlar. Burada Thomas’lardan birinin babası olan Nathan yaşamaktadır. İki Thomas, İnuit toplumunun yaşadığı bu ücra kasabada neredeyse tüm alışkanlıklarını ve aileden yemeğe kadar hayata dair değer yargılarını gözden geçirecektir. Sébastien Betbeder’in prömiyerini Cannes’da yapan filmi, baştan sona karla kaplı olmasına rağmen sıcacık, ziyadesiyle enerjik, kahkaha dolu bir 'tatil' ve kültür çatışması komedisi.'

Kaynak. İksv

15. The Distinguished Citizen - Saygın Vatandaş

Arjantin sinemasının geçtiğimiz yıla damgasını vuran, pek çok festivalden en iyi film olarak selamlanmış bu eğlenceli filmini listeye tepelerden yazıyoruz.

'Nobel edebiyat ödülünü kazanmayı düşüş olarak gören bir yazarı gözlemliyor. Avrupa’da yaşayan Daniel, Arjantin’de büyüdüğü, romanlarının beslendiği kasabadan gelen daveti kabul eder. 40 yılın ardından ilk kez kasabaya gittiğinde kendisini bir girdap gibi yükselen, trajikomik durumların içinde bulur. Mizahtan bir an bile vazgeçmeyen film, kültür, şöhret, edebiyat, sanat ve insan davranışları üzerine hınzırca sorular sorarken izleyiciyi kasabanın cehaletiyle yazarın kibrinin ortasına konumlandırıyor.'

Kaynak: İksv

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu