Kişi okullarını bitirmiş ‘iş dünyasında belli yere gelmiştir. Evlilik ya da ilişki işlerini de halletmiştir. Hayatı boyunca peşinden koştuğu her şeye ulaşmıştır, her şey tamamdır ama kişi mutsuz ve tatminsizdir. Bazen bir iflas ya da kayıplarla anlaşılan bu anlamsızlık kişiyi önce alaşağı eder. İşte tam burada o güne kadar inandığı tüm değerleri çökmüş, hayatta gidecek yer, ulaşılacak bir başarı kalmamıştır. Kişi kendi içinde şu 3 soruyu sormaya başlar:
Bu hayata niye geldim?
Bu hayattaki amacım nedir?
Madem bir gün öleceğiz, o zaman yaşamın anlamı ne?
Bu soruları soracağı realiteye gelmiş olsa bile kimse bu hayattan çekip gitmez, herkes yine de olanca anlamsızlığına rağmen yaşamaya devam eder ve öyle ya da böyle mutlu olmaya çalışır.
“İnsanlara bu hayatta en çok neyi isterseniz diye sorduğumuz da alınacak cevaplar kişiden kişiye değişir. İsteğim ne olursa olsun o hedefe ulaştığında gerçek amacının mutlu hissetmek olduğu gerçeğidir.
Her insan için geçerli bir sebep yapılacak olsa bu herkesin öyle ya da böyle “mutluluğu aradığı”dır. Herkes gündelik hayatta sadece ve sadece mutlu olmaya çalışmaktadır. Mutluluğun kişiye ne anlam ifade ettiği kişiye özeldir, realitesiyle ilgilidir ama öyle ya da böyle herkes mutlu olmak için çalışır. Bu kişiyi öldüren de öldükten sonra mutlu olacağını düşünmesidir.
Bazı insanlar doğaları gereği çok mutsuzlardır, acılarıyla yaşamaya, onları başkalarına anlatmaya, hayatı böyle görmeye meyillidirler; bu insanlar kendileri ya da başkalarının mutsuzluklarıyla bile mutlu olmaya çalışmaktadırlar. Hayatın mutsuzluk kısmında var olarak mutlu olacaklarına inanmaktadır.
Eminin etrafınızda sürekli kendileri ile şikayet eden insanlara denk gelmişsinizdir. Sözleri hep ne kadar şansız olduklarıdır. Her kötü şeyin kendilerini bulduklarını düşünürler ve düşündüklerinin çıkmasıyla mutlu olurlar. Sonuçta onlar için bile mutsuzluk, mutluluklarının kaynağını oluşturduğu için buna meyillidirler.
Her insan mutluluğu kendi realitesi gereği değişik alanlarda arar. Örneğin bir çok insan para denilen değiş tokuş aracına endekslenmiştir. Yani sahip olduğu para kadar mutlu olacağına inanmaktadır. Kimisi mutluluğu fiziksel güzellik ve güçlülük olarak algılar. Ne kadar güzelse ya da ne kadar güçlü ise o kadar mutlu olacağına düşünür. Kimisi içinse başarılar kazanmak ya da diğer insanlar tarafından alkışlanmak mutlu eder. Başkaları tarafından takdir görmezlerse mutsuz olurlar bazılar ise bilerek, bilgilenerek mutlu olacaklarına inanırlar. Kendilerini okumaya, öğrenmeye adamışlardır; bir konuda eksik kalırlarsa mutsuz olurlar .
İşte bu tarz mutluluklar şartlı mutluklardır yani bir şeye ulaşırlar, elde ederlerse mutlu olurlar. Şartlar gerçekleşmediği anda mutsuz olurlar ve şartlarına ulaşana kadar her türlü adımı atar ve hedefine ulaşır, bir süre bunun tatminkarlığı ile yaşar sonra başka hedefleri planlar. İşte bu şekilde kısır döngüye giren, yani hedefe odaklanan, onu elde edinceye kadar peşinden koşan, ulaşınca sıkılan tarz mutluluk gelip geçicidir.
Halk arasında doyumsuz olarak adlandırılan kişinin paraya, başarıya ya da şöhrete ulaşmasıyla tatmin olmayışı ve hâlâ içindeki mutluluk arayışını sürdürmesi bundandır.
“Dilerim bir gün herkes zengin ve ünlü olur, hayalini kurduğu her şeye kavuşur. Böylece aranılan esas cevap bu olmadığını anlar.”
-Jim Carrey