Bu Yazıyı Mutlaka Okuyun: "Babamın Öldükten Sonra Bana Verilmesini İstediği Kutu ve İçinden Çıkan Mektuplar"

Yaşam ve ölüm zıtlığı üzerine yazılmış etkileyici bir ağıt duymak ister misiniz? 

Sevginin, ölümün bile üstesinden gelebileceğini ve bir arada olmanın yalnızca iki bedenin yan yana olması anlamına gelmediğini ispatlayan, zaman ve mekan tanımayan bir yaşam öyküsüdür bu... Hayata dair bilinmesi gereken her şey, tüm insanlığa verilen bir derstir ve bu yazı, bundan çok daha fazlası.

Ölüm, her zaman beklenmedik bir anda gelir... Hiçbir zaman hazır değilizdir ve hiçbir zaman bu dünyadaki işlerimiz bitmemiştir. Çok hasta olan ve doktorların öleceğini söylediği hastalar bile bir şekilde iyileşeceklerini, bir mucizenin yaşanacağını umut ederler. Yaşamak en büyük arzumuzdur! Bu durum, Medium.com'da gördüğüm yazının sahibinin babası için de farklı değildi. Öldüğünde 27 yaşındaydı henüz. O zamanlar sekiz buçuk yaşında olan ve bir cenazenin ne anlama geldiğini bile anlayamayan güzel yürekli çocuk, bakın babası için neler yazdı:

Babam hem katı, hem de eğlenceli bir insandı.

Şakacıydı fakat yaptığı şakalarla beni kırmamaya dikkat ederdi. Her gece yatağa giderken alnıma bir öpücük kondururdu ve şimdi ben de bunu çocuklarıma yapıyorum. Aynı zamanda onunla aynı futbol takımını desteklemem için bana baskı yapardı. Bir şeyleri açıklama konusunda annemden daha iyiydi. Yani kısacası özlenecek ve idolleştirilecek bir baba modeliydi.

Bana öleceğini hiçbir zaman söylemedi.

Hatta hastanede yatarken ve makinelere bağlıyken bile bir şey demedi. Daima gelecek yıla dair planlarından bahsetti fakat, gelecek ay bile büyük ihtimalle yaşamıyor olacağını biliyordu. Gelecek yıl balığa çıkacaktık, seyahat edecektik ve daha önce hiç gitmediğimiz yerlere gidecektik. Bu, ikimizin de ortak hayaliydi. Yalnızca o, benden farklı olarak, yaptığı planların ona şans getireceğine inanıyordu. Batıl inançları olan bir adamdı ve geleceğe dair umut beslemenin onu daha uzun süre yaşatacağını düşünüyordu.

Sonra bir gün annem beni okuldan aldı ve hastaneye götürdü.

Doktor bütün duyarsızlığıyla bize haberi verdi, annem ağlamaya başladı ve ben de yıkıldım. Yaşım çok küçük olduğu için anlam veremedim. Benim o zamanlar bildiğim kadarıyla insan hastalanır, doktora gider ve doktor da onu iyileştirirdi. Bu ölüm de nereden çıkmıştı? Babamı bunun için suçladım ve kendimi de terk edilmiş hissettim.

Bir hemşire, kolunun altında tuttuğu bir ayakkabı kutusuyla birlikte geldi ve beni sakinleştirmeye çalıştı.

Kutunun içinden bir sürü açılmamış zarf çıktı. İl başta neler döndüğünü pek anlayamadım. Sonra hemşire, kutunun dışında olan tek mektubu bana uzattı. 

'Baban, bu mektubu sana vermemi rica etti. Tüm haftasını bunu yazmaya çalışarak geçirdi ve bunu okumanı istedi. Güçlü ol.'

Ben de üstünde "Gittiğimde" yazan mektubu açtım ve okumaya başladım.

Oğlum, 

Eğer bunu okuyorsan, ben öldüm demektir. Özür dilerim. Öleceğimi biliyordum.

Sana bunu söylemek istemedim çünkü ağladığını görmek istemiyordum. Ve görünen o ki bunu başardım. Sanırım ölmek üzere olan bir adamın biraz bencilce davranmak gibi bir hakkı vardır. 

Bildiğin gibi sana öğretmem gereken daha çok şey var. Sen henüz hayat hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Bu yüzden ben de sana, kutunun içinde bulacağın mektupları yazmayı seçtim. Ama önce bir anlaşma yapmamız gerek. Doğru zaman gelmeden mektupları okumayacaksın.

Seni seviyorum. Annene iyi bak. Evin erkeği artık sensin. 

Sevgiler, Baban

Not: Annene mektup yazmadım. O da arabamı aldı. 

Mektubu okuduktan sonra ağlamayı bıraktım ve gülümsemeye başladım.

Ve o andan itibaren o kutu, hayatımdaki en önemli şey halini aldı. Anneme, kutuya asla dokunmamasını söyledim. Her mektubun üzerinde, açılmaları gereken zamanlar belirtilmişti. O anların gelmesini beklemek çok zordu. 

7 yıl sonra yeni bir eve taşınmıştık ve kutuyu nereye koyduğumu bile hatırlamıyordum. Aradan geçen yıllarda annemin birkaç erkek arkadaşı olmuştu. Bunu hiçbir zaman dert etmedim fakat en son erkek arkadaşı çok değersiz biriydi. Annemin onunla çıkarak kendi değerini düşürdüğünü düşünüyordum. O adam anneme hiç saygı duymuyordu. Annem, barda tanıştığı bir adamdan daha fazlasını hak ediyordu.

Bu son cümleyi anneme söyledim ve hiç unutamadığım bir tokat yedim.

Şüphesiz hak etmiştim. Bunu yıllar içinde fark ettim. Tokatın acısıyla yüzüm yanarken kutu tekrar aklıma geldi. Çünkü mektuplardan bir tanesinin üzerinde, 'Annenle en kötü kavgayı ettiğin zaman' yazdığını hatırladım ve odama koşup kutuyu aradım. Mektupları incelediğimde, zamanında açmayı unuttuğum, 'İlk kez öpüştüğünde' isimli mektubu buldum ve bunun için kendimden nefret ettim. İlk olarak bu mektubu okudum ve ardından esas aradığım mektubu buldum ve okumaya başladım.

Ondan özür dile!

Neden kavga ettiğinizi ya da kimin haklı olduğunu bilmiyorum. Ama anneni tanıyorum. Ondan mütevazı bir şekilde özür dilemen en iyisi olacaktır. Örneğin dizlerinin üstüne çöküp özür dilemen gibi bir şey... 

O, senin annen oğlum. Seni dünyadaki her şeyden daha çok seviyor. Senin için daha iyi olacağını düşündüğü için normal doğumu tercih etti. Sen hiç doğum yapan bir kadın gördün mü? Eğer görmüş olsaydın, sevginin ne demek olduğunu çok iyi anlardın.

Özür dile. Seni affedecektir.

Sevgiler, Baban.

Babam o kadar da iyi bir yazar değildi fakat sözleri benim üzerimde çok büyük bir etki yaratıyordu.

Koşarak annemin odasına gittim ve kapıyı açtım. O anda o da ağlıyordu, ben de. Bana bağırdı, tam olarak ne dediğini hatırlamıyorum ama 'Ne istiyorsun!' gibi bir şey söyledi. Elimde babamın mektubu, ona doğru yürüdüm ve ona sarıldım. Uzun süre sessizce o pozisyonda durduk. Daha sonra da babamın mektubunu birlikte okuyup güldük. O anda onun da yanımızda olduğunu hissettim...

"Bekaretini kaybettiğinde" isimli mektubu okumam da çok uzun sürmedi.

Tebrikler oğlum.

Merak etme, zamanla daha iyi bir hal alıyor. İlk sefer her zaman sıkıntılıdır. Benim ilk seferim çirkin bir kadınla oldu. Bir fahişeydi.

En büyük korkum bunu zamanından önce açıp okuman ve annene gidip 'Bekaret ne demek?' diye sorman. Umarım böyle bir şey yapmazsın.

Sevgiler, Baban.

Babam, hayatım boyunca benim yanımdaydı.

Fiziksel olarak birlikte olmasak da her zaman bir aradaydık. Onun yazdıkları, bana hayatımdaki her türlü sıkıntının üstesinden gelmem için güç verdi. Olaylar sıkıcı bir hal aldığında yüzüme bir gülümseme yerleştirdi ve öfkemi yenmemi sağladı. 'Evlendiğinde' ve 'Baba olduğunda' isimli mektuplar beni en çok duygulandıranlar oldu.

Şimdi gerçek aşkın ne olduğunu tadacaksın oğlum.

Eşini çok seviyorsun fakat gerçek aşkı, o küçücük şeyi kucağına aldığında gerçekten anlayacaksın. Erkek mi olacak, yoksa kız mı bilmiyorum, neticede ben bir cesetim, falcı değil.

Eğlen. Baba olmak harika bir şeydir. Zaman su gibi akar, bu yüzden her zaman onun yanında olmaya çalış. Hiçbir anı kaçırma, asla geri dönmeyecekler. Bezlerini değiştir, onu yıka, ona rol modeli ol. Bence sen, harika bir baba olacak kapasiteye sahipsin.

Hayatımda okuduğum en acı verici mektup, babamın yazdığı en kısa mektuptu.

Onun bu üç kelimeyi yazarken, en az benim okurken çektiğim kadar acı çektiğini tahmin ediyorum. Biraz zaman aldı fakat en sonunda 'Annen öldüğünde' isimli mektubu açmak durumunda kaldım. 

O, artık benim.

Bu mektup, babamın beni güldürmeyen tek mektubuydu.

Babamla yaptığımız anlaşmayı tek bir mektup dışında hiç bozmadım.

Onun adı da 'Gay olduğunu fark ettiğinde' idi. Bunun hiçbir zaman olmayacağını düşündüğüm için okumaya karar verdim. Bu mektup, en komik mektuplardan bir tanesiydi.

Ne diyebilirim ki? Öldüğüm için mutluyum.

Şaka bir yana, ölüm döşeğinde olduğum zamanlar, aslında çok da önemi olmayan şeyleri gereğinden fazla önemli gördüğümüzü fark etmemi sağladı. Gay olmanın bir şeyi değiştireceğini gerçekten düşünüyor musun oğlum?

Aptal olma, mutlu ol.

Hayatım boyunca hep bir sonraki ânı, onun bana vereceği bir sonraki dersi bekledim. 27 yaşındaki genç bir adamın, 85 yaşındaki bana ders veriyor olması çok ilginç bir şeydi.

Şimdi ben bir hastane odasında, burnuma ve boğazıma giren hortumlarla birlikte kanserle mücadele ederken, okumadığım tek mektubu elime alıyorum. Üzerineki yazı neredeyse silinmiş ve 'Sıran geldiğinde' yazıyor. Açmak istemiyorum, korkuyorum. Zamanımın yakın olduğunu düşünmek istemiyorum. Kimse gerçekten öleceğini düşünmez demiş miydim? Derin bir nefes aldım ve mektubu açtım.

Merhaba oğlum. Umarım artık yaşlı bir adamsındır.

Biliyor musun bu mektup yazdığım ilk mektuptu ve yazması da oldukça kolaydı. Bu mektup beni, seni kaybedecek olmanın acısından kurtaran mektuptu. Sona yaklaştıkça kafan daha net ve berrak oluyor sanırım. Bunun hakkında konuşmak şu anda çok daha kolay.

Burada geçen son günlerimde yaşadığım hayatı düşündüm. Kısa fakat oldukça mutlu bir yaşamdı. Senin babandım ve annenin de eşiydim. Daha  ne isteyebilirdim ki?

Sana tavsiyem: Korkacak hiçbir şey yok.

Not: Seni özledim.

Popüler İçerikler

Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi