Baba İle Çocukları Arasındaki Özel İlişkiye Dair 9 Kısa Hikaye

Babalar çocukları konusunda iyi niyetli ama çoğu zaman beceriksiz kimselerdir. İstisnalar kaideyi bozmaz.

1. Sebep- sonuç ilişkisini anlamaya yardımcı oyuncak peşindeki baba

Çocuğa ne bulursam alıyorum oyuncak niyetine. Tek kriterim Çin malı olmaması ve içinde kurşunlu boya bulunmaması. Bir de çocuk küçükse çıkan, kopan parçasının olmamasına dikkat ediyordum. Ne zaman ki psikolog arkadaşım geldi ve “oyuncak çocuk gelişiminde çok önemlidir, seçimlerine dikkat et” dedi, bizim hanım evdeki kılıcı, topu, tüfeği çöpe doldurdu. çocuğa gelişimine katkı sağlayan oyuncaklar almalıyız dedi. Yahu bu çocuk olmuş zaten, dönüşü yok bari küçük için öyle davranalım dedim ikna oldu.

İnternette sabahladı, ne makaleler, ne araştırmalar okundu anlatamam. Sonunda bana “çocuğa ‘sebep sonuç ilişkisini kavratıcı oyuncaklar al” dedi. Pahalı oyuncaklar satan bir oyuncakçıya gittim haliyle, zira bizim mahalledeki oyuncakçıya gidip 'sebep sonuç ilişkisi kavratan' desem adam küfrettiğimi zannedip beni darp edebilirdi. İçeri girdim, zengin muhitinde şarküteriye girmiş köylü gibi bakınıyorum etrafa. Meğer benim 2 liraya aldığım oyuncak 49.90’a satılan bir şeyin çakmasıymış, 5 liralık olan 89.90, 15 lira verdim diye çocuğun kafasına kaktığım şey 119.90' mış.

Yanıma satıcı kız yaklaştı, 'nasıl yardımcı olabilirim?' falan deyince, sebep sonuç ilişkisi diyebildim. Evde o kadar koşullanmamın sonucu olarak ağzımdan sadece bu üç kelime çıkabilmişti. Benim gibi mal çok olsa gerek kız hemen anladı, bu taraftan dedi beni bir yere götürdü ve elime davul verdi, bildiğiniz 'davul'. Nedir bu? dedim, bana ayak üstü “bebeğiniz şu an “ben bir şeyler yapabiliyorum”u çözmekte olabilir. İşte bu oyuncak bebeğinizin sebep-sonuç ilişkisini ve diğer şeyleri öğrenmesine yardımcı olacak. Ayrıca sesli oyuncaklar, bu dönemde çocuğun oldukça ilgisini çeker ve duyma duyusunu geliştirir. Bu sebeple farklı sesler çıkaran ve çocuğun sebep-sonuç ilişkisi kurmasını sağlayacak oyuncaklar onun için çok yararlıdır.” dedi. Bu kadar iyi bildiğine göre doğrudur deyip, bir davula 45 lira verip çıktım. 

Eve geldim, oyuncağı kutusundan çıkardım, hanıma uzattım 'al işte sebep sonuç ilişkisi kavratıcı oyuncak' dedim. Şaka yapıyorum zannetti, hayır dedim, buna vuracak “sebep”, ses çıkacak “sonuç” dedim. Vura vura bu ilişkiyi kavrayacak. Eşimin 6 gün boyunca okuduğu, üzerine ders verecek hale geldiği şey meğer sadece davulmuş. Öyle isimler koyuyorlar ki bi b.k var zannedip alıyorsunuz, sonuçta işe yarıyor ama bir davuldan sebep sonuç ilişkisini kavratan oyuncak diye bahsetmek biraz ağır kaçıyor. Belki bu yüzden çocuklarımız biraz deli, zira biz ona davul derdik, sebep sonuç ilişkisini hiç düşünmemiştik.

2. Çocuğun parktan azami fayda almasına çalışan baba

-Hadi ama kaysana güzel güzel, bak kardeşlere!

-Sallanalım mı, bak boş salıncak? kaçırmayalım

-Bak kardeşler koşup oynuyor, katılsana aralarına

-İp merdivenden çıksana daha zevkli, bak herkes oradan çıkıyor

-Döner kaydırak çok keyifli gibi ha ne dersin?

-Neden sıkılıyorsun, bin daha

-İnme inme, eğlenmiyor muyuz?

Hayır eğlenmiyoruz şehirli baba, sen de eğlenmiyorsun. İstiyorsun ki sadece hafta sonları yarım saatliğine parka getirdiğim çocuk, 1 haftalık eğlence depolasın. Her bindiği oyuncaktan inanılmaz keyif alsın, yüzünden gülücük eksik olmasın, sosyal olsun diğer çocuklarla oynasın, 100 defa kaydıraktan kaysın, neşe dolu kahkahaları parkı çınlatsın… Ama öyle olmuyor işte. 

Anne çocuğu parka getiriyor, bırakıyor, geçip bir banka oturuyor, uzaktan oynamasını izliyor. Diğer çocuklarla kavga etse bile kalkıp müdahale etmiyor. İstiyor ki kendi oynasın, kendi kavga etsin, sorunlarını kendi çözmeyi öğrensin. Yanına gelip de “anne şu çocuk bana vurdu' deyince senin gibi, 'hangisi?!' diye kahveden adam toplar gibi 5 yaşındaki sabilere gözdağı vermiyor. 

Sen çocuğun başında, eğlence ölçer gibi dikilip her yaptığı hareketin ardından “nasıl ama eğleniyoruz değil mi?” diye sorarsan, kardeşlerle oyna diye çocuğu zorla istemediği birliktelikler içine itelersen, sırf sıra yok diye salıncağa bindirmeye kasarsan o çocuk eğlenmiyor benim güzel babam. Sen istiyorsun ki eğlensin, ama olmuyor işte. 

Anne gibi yap, çocuğu bırak git bir köşeden, uzaktan izle. Bırak o dilediği gibi oynasın. Her an yanındayım, eğlencede de bir, üzüntüde de bir diyerek çocuğun başından ayrılmazsan, eve dönünce annenize, “ay bir eğlendik bir eğlendik sorma!” diye işkembeden sıkarsan yanlış yaparsın. Ondan sonra çocuk “ben parka annemle gitmek istiyorum' diye tutturunca, “ama neden Varsıl? geçen çok eğlenmedik mi?” diye mal mal bakınıyorsun. 

-Abisi hadi buna da top atın bu da vursun bi kere!

3. Dayak yiyen oğluna sorununu kendin çöz diyen baba

Amerika;

-Suratının hali ne böyle

-Bir şey yok

-Ben çok şey görüyorum ama

-…

-Okulda kavga mı ettiniz?

-Evet, ama ben de vurdum

-Eminim öyledir

-Bir şey demeyecek misin?

-Yoo ne diyeyim, kendi problemlerini kendin çözmelisin, gördüğüm kadarıyla da buna çabalıyorsun

-Evet

-Arka bahçede beyzbol oynayalım mı?

-Eveeet

Türkiye:

-Vay amk noldu lan suratına?

-…

-Dayak mı yedin olm

-Okulda çocuklarla…

-Lan olm kim dövdü seni

-Ya okul

-Vay a..a koyim ya, azını yüzünü dağıtmışlar resmen… kim yaptı lan bunu sana?

-Ya baba…

-İsim ver ağızlarına s.çıyım, evlerini başına yıkıyım

-Ya baba…

-İsimleri yaz kağıda tek tek, ben ceketimi alıyorum… çabuk yaz

-…

-Şuna bak ya, çarşamba pazarına dönmüş çocuğun suratı! (yanağı çizilmiş)

İşte böyle böyle kendine güveni olmayan, 35 yaşında anasından para tırtıklamaya çalışan çocuklar yetiştiriyoruz. Elin Amerikalısı suratı dağılmış çocuğuna bu senin problemin derken, biz dudağı kanayan çocuğa öldüresiye dayak yemiş muamelesi yapıp, sorununu biz çözmeye çalışıyoruz. Oysa bıraksak, oysa çocuğa bununla baş etmesinin yollarını göstersek belki kıvıracağız ama olur mu, kim dövecek ilkokul 5’e giden çocukları, sonra kim çocuk yüzünden mahalle kavgası çıkarıp 3-5 kişiyi bıçaklayacak. 

Demem o ki, bırakın çocuğunuz dayak yesin ve bırakın bununla o baş etsin. Her an yanında olmanız mümkün değil. Bugün onu döven çocukları dövebilirsiniz belki ama yarın liseye giderken dayak yediğinde gidip de onu dövenlere hadlerini bildirmek isterseniz sizi perte çıkarır o liseli çocuklar haberiniz olsun. Ne demişler ağaç yaşken eğilir, bu atasözü bizim uygulamasını elin Amerikalısı yapıyor az ayık olun.

-Oha dövdüler mi benim oğlumu, kim yaptı bunu sana, yuh kan resmen bu… Hiç soyunma hemen hastaneye oradan da seni döven çocukları dövmeye gidiyoruz… Yazık ya dağılmış resmen yüzün gözün, acıyor mu, ağrın var mı, başına vurdular mı, yere yatırıp tekmelediler mi, üstünden geçtiler mi, taş vurdular mı, kapıya sıkıştırıp karnını tekmelediler mi, yumruklar konuştu mu, küfür edip tükürdüler sonra üstüne işediler mi, burnuma burnuna vurdular mı… Çabuk konuş, kim bunlar, isim ver, cisim ver, eşkal çizelim, adres bulalım çabuk… Hanım koş öldürüyorlar çocuğu…..

Tuh kalıbına senin baba gibi.

4. Çocuğu okumaya geç başlayan baba

-Bugün asmış mı?

-Hayır

-Peki asılan var mı?

-4 çocuk daha

-Oha sınıfta çocuk kalmadı!

-Yahu var daha acele etme

-Nasıl acele etme balım, elin çocukları günlük gazete okuma kıvamına geldi bizimki ninni ile nini arasındaki ayrımı yapamıyor daha

-Merak etmee eli kulağındadır.

-… gel bakayım buraya ne yazıyor şurada

-Aaaaa…aaaan….aaaaan… aaaanee… ane

-Ane mi? olm ane ne demek onu bir düşün önce

-Aaaane

-Olm 2. nn (ınnn) sesi nerede?

-Aaaanen

-6 ayı var daha bunu ben diyim sana!!

Arkadaş çocuğu bir türlü kendi haline bırakamıyorum. 7 yaşına kadar 70 farklı tecrübe yaşadım, hepsinden öğrendiğim tek şey var; çocuğu kontrollü olarak kendi haline bırak, vakti gelince olacak olan oluyor. Mesela tuvalet alışkanlığını kazandırmada da yaşadık aynısını, günlerce eşimle karşılıklı “bu oğlan neden s.çmıyor” diye ağladığımızı bilirim. 4 gün sıçmadı, direndi ama sonunda bir sıçtı pir sıçtı. 

Şimdi de okumaya geçmesi dert oldu bana, her akşam eve girer girmez “bugün asmış mı?” diye sorup, öğretmeninin oğlanın fotoğrafını “okuyanlar” panosuna asıp asmadığını soruyorum. Asmadığını öğrendiğim her gün çocuğun okuyamayacağına olan inancım pekişiyor. Ama biliyorum ki okuyacak ve bugünleri unutacağım ben, o gün gelene kadar her gün kendimi yemeye devam edeceğim. 

Yeni çocuk sahibi olan çiftler kulak verin, çocuğunuz dahi falan değil, akıllıca sözler ediyor diye çocuğun üzerine çok fazla gitmeyin. Çocuğundan konçertolar, kısa öykü denemeleri, kısa filmler bekleyen ben şu an elinde okumaya geçememiş bir çocukla ne b.k yiyeceğini bilmez bir haldeyim. Siz siz olun sabırlı olun, vakti gelince her şey bir şekilde oluyor. 

-Evet, şimdi bu

-Niiiii… niiiiiii… niiiiiiin… niiiiiiini… nini

-Olm yukarıda aynısı var nasıl okudun onu?

-Niiiiiii…niiiiiiin… niiiiiiini… nini

-Ya sabır, olm ninni, ninni, ninni… ninni yahu!!! niiiiiiinniiiiii

-Anneee

-Hemen anne, oku burada ne yazıyor

-Aaaa… alet

-T sesi nerde olm?

-Taaaalet

-Annesiiiiii

5. Yere düşen çocuğunu kaldırmayan baba

Bak, bir “pazarda limon satar yine de ailemi geçindiririm” diyen erkek bir de “hayatta düştüğünde kendi başına kalmasını öğrensin” diye yere düşen çocuğunu kaldırmayan baba kadar saçma sapan hayata meydan okuyan insan görmedim ben arkadaş. Dikkat edin bakın, eğer bir çocuk babasıyla birlikte parkta, bahçede falan oynuyorsa çocuk düşünce baba hayatta yanına gidip de kaldırmaz onu. Neden? çünkü baba o sırada büyük bir hayat dersi vermektedir, hayatta çok düşecek kendi başına kalkmasını öğrensin diye el kadar sabinin yerde ağlamasına göz yumar bunlar.

Bakmayın mal dediğime falan, bunlardan biri de benim. Resmen çocuk yere düşsün de hayat dersi vereyim diye 7/24 pusudayım. Çocuk 6 yaşına girecek, baba olarak verebildiğim yegane ders bu. Çocuk ödev yapmaz, akşama kadar tv izler, bilgisayar oynar sesim çıkmaz ama parkta yere düştü mü hemen Sokrates kesiliyorum, 'düştüğün gibi kalk genç adam'. Ulan öyle vakur bir duruşum var ki gören de sanki yere kapaklanan çocuk benim çocuğum değil de dergaha ders almaya gelmiş talebe zanneder.

Sanırım Türkiye’de en sık verilen ders bu. Çocuk yere düşsün, elini beline koyup başında bekle, ağlamaklı gözlerle sana bakan çocuğa “kendin kalk” de, her şey çözülüyor sanırım. Bunun benzeri bir dersi zamanında babam vermişti bana. Buz tutmuş yolda kayıp düştüm, yerde kaplumbağa gibi debeleniyorum ki kalkayım. Her denememde ayağım kayıyor bir türlü toparlanamıyorum. Babamda başımda anıt gibi dikilip beni seyrediyor, “kendin kalk” diyor bana. Ulan kalkabilsem kalkacağım, kösele ayakkabıyla buz üstünde çırpınıyorum işte bir el uzat! olmaz, o hayat dersini almam lazım. 

Aldım anasını satayım, 38 yaşında burada yazıyorum bak, çok büyük ders aldım… Şimdi bizimki düşsün de ders vereyim diye bakıyorum, bende çok işe yaradı ya.

6. Babanın "oedipus kompleksli" çocukla imtihanı

Açıkçası ben bu çocuk işine ‘belli bir yaşa kadar büyütürüm, ondan sonrası çorap söküğü gibi gelir’ inanışıyla girdim. Atıyorum ilkokula başlayana kadar sıkıntısını çekerim, sonra bir şekilde ufak tefek sorunlarla mürüvvetini görürüz planları yaparak başladım bu işe. Hoş 38 yaşında hala ayın sonunu göremeyince babasını arayan bir evlat olarak neden böyle düşünmüşüm şimdi bana da garip geliyor, ama o zamanlar öyleydi. 

Oysa öyle olmadı, olacak gibi de değil. B.kunu hediye olarak görmesiyle başlayan yolculuğumuz bugünlerde 'oedipus kompleksi' dediğimiz batasıca psikolojik durum ile devam ediyor. Evde tam bir çocuk terörüne maruz kalıyorum. Bırak annesine yemek yaparken arkasından sarılmayı, elinden çay alırken bile mideme çok tatlı yumruklar yiyorum. 5 yaşındaki sabi ile karı kız kavgası yapar hale gediğime inanamıyorum. 

Annesi, 'o daha küçük sen idare edeceksin' dedikçe, kendimi aldatılmış, ikinci plana atılmış gibi hissediyorum. Çocukla aktivite yapamaz hale geldim, çünkü rakibimi her alanda ezmek istiyorum. Kadınıma göz koyarsan bedelini ödersin gibi manyak bir havaya girdim. Hani millet ‘eşime 10 yıl aradan sonra yeniden aşık oldum’ diyor ya, işte sebebi bu. Bunu diyen adamlara bakın mutlaka erkek çocuk sahibidirler, karısını çocuğundan geri kazanmak için bir savaş içine girmiş ve bu savaş sonunda kazandığı eşine yeniden aşık olmuştur. Başka türlü 10 yıllık eşine neden aşık oluyorsun? Aksi mümkün değil.

Demem o ki çocuk işi zormuş. Büyüdükçe dertleri de büyüyor diyenlere kulak asmıyordum ama daha ergenlik var arkadaş. 5 yaşında karımı elimden almaya çalışan, ergenlikte iblis olur, lucifer olur başka yolu yok. Ama yok öyle yağma, kendimi hazırlıyorum. Nasıl bugün oedipus kompleksine karşı planlı, stratejik bir savaş veriyorsam, ergenlikte de alırım façasını aşağıya hiç kaçarı yok. 

-Baba kardan adam sarı olsun bence

-Sarı kardan adam olur mu oğlum

-Kırmızı olsun o zaman

-…daha kar ne renk ondan haberin yok, karımla arama girmesini biliyorsun ama

-Mor olur mu?

-Olur olur… olmaz mı… salak şey!

7. Çocuğuyla etkinlik yapan baba

-Şimdi bakalım ne demiş…

-Kesicem bunu ben!

-Olm dur bi dakika okuyorum, ne yapacağız öğrenelim

-Bunu yapıştırayım buraya

-Dur olm o oraya gelmeyecek

-Bunu bükelim mi?

-Sakın! bırak onu

-Kestim ben bunu

-Hassss…olm niye kestin o lazımdı

-Bunu da büktüm ben

-Annesi gel al bunu… gel!!

Her etkinlik böyle başlıyor ve böyle bitiyor. Bir baba olarak çocuğun hiçbir şeyinden anlamıyor olmak bir tek benim suçum mu bilemiyorum. Annesiyle oturup çini mürekkepli, balonlu, köpüklü etkinlikler yapan çocuk, işi ben devraldığım zaman acayipleşiyor. Onu keseyim, bunu yırtayım derken güzelim kesme/boyama çalışmasının içine s.çıyor. 

Kutu kutu pasteller, papye maşe çalışmaları, sulu boyalar, tutkallar alındığı gibi duruyor evde. Annesi bir kalem bir kağıt ile mucizeler yaratırken ben küçük bir hobi dükkanı malzemeleri ile çöp adam bile yapabilmiş değilim. Sanırım çocuğun da içine girebileceği etkinlikler bulamıyorum. Bir ölçek un ile suyu karıştırıp, içine biraz tutkal koyup, küçük parçalara ayırdığımız gazete kağıtları ile karıştırdıktan sonra elde ettiğimiz hamuru bir balonun üzerine sıvadıktan sonra, palyaço şeklinde boyayıp kuklalar yapmak 5 yaş için uygun olmayabiliyor, kaldı ki bana da uygun değil pek. 

İşin özü az daha büyüsün, az daha büyüsün derken çocuk okul çağına geldi, hala baba-oğul olarak ortaya çıkardığımız bir ürün yok. Binbir hevesle aldığım mantar pano anne-oğul işleriyle dolup taşarken, ben uzaktan izliyorum. Bi büyüsün maça gideceğiz biz onunla demekten öte bi b.k yaptığım yok. 

Papye maşe’ymiş, adını bile yeni öğrenmişsin senin neyine papye maşe!?

8. Plajda çocuğuyla kumdan kale yapan baba

-Sen bırak kovayı ben doldururum

-Dur dur o hiç oraya konur mu?

-Sen git taş topla bana

-Bunlar olmaz daha büyük deniz kabukları bul

-Hayır hayır dokunma oraya!!

-Bak ne yaptın!? sen elleme ben düzeltirim

-Ohoo sen böyle yaparsan bitmez bu kale

-İstediğim gibi olmadı, sen bi'şeyler ye ben ilgileniyorum

-Bak annesi oğlun nasıl kale yaptı!?

Plajda çocuğuyla kumdan kale yapan baba yoktur, kumdan kale yapıp bunu çocuk yapmış gibi davranmayı beceren babalar vardır. Lan bırak bir ucundan da çocuk tutsun, bir kovayı o ters çevirsin, iki kürek vurup senin o aşılmaz surlarını da o yapsın. Ama olur mu hiç? Çocuğun her dokunuşu onun için ıstırap vericidir, gözü gibi baktığı, oya gibi işlediği kalesini, o ölçüsüz, bilinçsiz dokunuşlarıyla mahvedecektir. Hiçbir baba buna göz yumamaz, yoksa kim bittikten sonra bu muhteşem eserin önünde poz verip, çocuğu zorla gülümsetip tatil sonrasında da ‘çok eğlendik’ havası yaratacak?

Anneler böyle olmuyor işte, bok da yapsa çocuğun katılmasına, çocukta “ben yaptım” hissiyatının oluşmasına izin veriyorlar. Ama babalar öyle değil, her şeyi kendileri yapıp sonra da çocuğun üstüne atarak onun mutlu olacağını zannediyorlar. Bilmiyor ki kumu üst üste yığıp kale yaptım dese çocuk çok daha mutlu olacak ama o mükemmelin peşinde koşuyor. Çocuğun eli dahi değmemiş, mükemmel bir kalenin kime ne faydası var plaj babası? Bırak da iki kova kum da o döksün Allahsız. 

Ama biliyorum ben senin derdini, bikinili bir kız gelsin “ay bunu sen mi yaptııınnn!?” desin, sen de “birlikte yaptık ablası” diye kaleden kalbe yol yap. Anneler uyanık olun, bu ibnelere kumdan kale yaptırmayın, çok üzülürsünüz. “A bak Bora burada kim varmış?” diye diye elin karısına kızına sarkar bunlar.

9. Çocuğuna ders çalıştıran baba

Olayın daha 10. dakikası dolmadan 'ya al şunu valla elimden bir kaza çıkacak' diyerek çalıştırma işini anneye devreden babadır. Eğer 10. dakikada olmuyorsa bu, işler daha da kötüye gitmeden iyilikle anneye devretmesi her iki taraf için de olumlu olacaktır. Babaların, benim de dahil olduğum büyük bir kısmı çocuklarına ders çalıştıracak, onlara ödevlerinde yardımcı olacak yapıda değildir. Lisede edindiği bilgilerle çözdüğü soruyu anlamayan ilkokul 3. sınıf öğrencisi çocuğuna çok net tavır koyabilir. 

Nasıl anlamıyorsun bunu aklım almıyor! çıkışlarıyla bezediği çalıştırma eyleminde kendi vasat öğrenciliğini hiç aklına getirmez. Sanki kendisi ilk anlatılışta anlamışmış gibi çocuğu ezdikçe ezer. Eğer çocuğunuzun kendine güvensiz, kendini gerizekalı sanan biri olmasını istemiyorsanız derslerinde babalarının yardımcı olmasına izin vermeyin. 3 yıllık lise hayatını 5 yılda tamamlamış bir baba bile, sanki çocukluğunda zeka küpüymüş gibi anlattıklarını anlamayan çocuğa sinirlenme potansiyeline sahiptir. 

Bu işin daha da beteri okul öncesi eğitimi alan çocuğuna araba çizemiyor diye dellenen babadır, Bu benim, bu sensin... Olm iki yuvarlak, üstüne bir dikdörtgen, en tepeye de bir kare bunu nasıl çizemiyorsun diye kendimce sinirleniyorum. Ama çocuğun kare, dikdörtgen, yuvarlak üçlemesinden ne anladığını pek de sorgulamıyorum. Sözüm ona kendisindeki resim dehasını ortaya çıkarmaya çalışıyorum, ama baktım sabi araba bile çizemiyor bu işten vazgeçme noktasına geldim. 

İşin özeti eğer çok sabırlı değilseniz, bir baba olarak evladınıza mümkün mertebe ders çalıştırmayın. Ha eşiniz, 'bu çocukla hiç ilgilenmiyorsun' demesin diye göstermelik bir takım işlere girecekseniz de çocuğu fazla hırpalamamaya dikkat edin. İlkokula giden çocuğa 'şimdi x'i öteki tarafa geçiriyoruz ve işareti değişiyor' demenin hiçbir mantığı yok!

Popüler İçerikler

Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Acun Ilıcalı Futbol Yatırımlarına Devam Ediyor: Yeni Takımı Slovenya'dan